RÖPORTAJ | İstanbul Barosu başkan adayı Başar Yaltı: Baronun suskun tavrını kökünden değiştireceğiz
Avukat Hareketi'nin İstanbul Barosu seçimlerindeki adayı Av. Dr. Başar Yaltı ile İstanbul Barosu seçimleri, avukatların sorunları ve ülkemizde hukukun durumuna ilişkin konuştuk.
İstanbul Barosu Genel Kurulu bu yıl 20-21 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilecek. Genel Kurul’da yapılacak olan seçimlerle Baro Başkanı ile Yönetim, Disiplin ve Denetim Kurulları belirlenecek.
Geçtiğimiz aylarda “Bağımsız, Çağdaş, Toplumcu” sloganıyla kurulan Avukat Hareketi grubu da bu yılki seçimlerde katılıyor. Avukat Hareketi’nin İstanbul Baro Başkan Adayı ise Av. Dr. Başar Yaltı olarak belirlendi.
Gazete Manifesto olarak, Av. Dr. Başar Yaltı ile İstanbul Barosu seçimleri, avukatların sorunları ve ülkemizde hukukun durumuna ilişkin konuştuk;
– Başar Bey öncelikle merhaba. Bu sene Avukat Hareketi grubunun İstanbul Baro Başkan adayı siz oldunuz. Bizlere biraz Avukat Hareketi’nden bahseder misiniz? Avukat Hareketi nasıl yola çıktı?
Avukat Hareketi Türkiye’nin içinde bulunduğu hukuksuzluğa tepki olarak ortaya çıktı. Avukat Hareketi’ni kurmak için yaklaşık bir-bir buçuk yıl kadar süre hazırlıklarımızı yürüttük. Kendimizi kamuoyuna açıklamak bu nedenle zaman aldı. Cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimlerinin gündeme gelmesi nedeniyle kendimizi açıklamayı seçim sonrasına bırakmak şeklinde bir tercihimiz oldu. Sonuç olarak, 27 Haziranda bir bildiriyle kendimizi kamuoyuna deklare ettik. Avukat Hareketi bu anlamda 3 aylık bir hareket olarak gözüküyor. Önümüzde de 2 haftalık bir seçim süresi var. Kısa bir süre olabilir ancak açıklandıktan sonra -üstelik o açıklamadan sonra da yaklaşık 40 günümüz adli tatilde geçti- eylül başından itibaren avukat kamuoyunda ve adliyelerde görünmeye başladık. Görünürlük derecemiz arttığı sürece de arkadaşlarımızdan, avukatlardan yüksek oranda ilgi görmeye başladık.
‘Avukatlar olarak memurlaşmış bir yargıya tahammül edemeyiz’
– Avukat Hareketi’ni kurmaktaki amacınızdan da bahseder misiniz, buradaki avukatlar nasıl ve neden bir araya geldiler?
Avukat Hareketi’nin amacı, Türkiye’de şikâyetçisi olduğumuz hukuk düzeni, yargı sisteminde meydana gelen aksaklıkları düzeltecek bir takım girişimlerde bulunmak. İstanbul Barosunun Avukat Hareketi’nin anlayışına uygun bir yönetimin elinde olmasını önemsediğimiz için böyle bir girişime başladık. Tabi Avukat Hareketi sadece İstanbul Barosu’na yönelik bir hareket olarak ortaya çıkmadı. Avukat Hareketi tüm Türkiye’ye hitap eden söylemleri olan, iddiaları ve projeleri olan bir harekettir. Ama öncelikle İstanbul Barosu’nun bizim için önemi bambaşka ve ayrı. Eğer İstanbul Barosu seçimlerini Avukat Hareketi kazanırsa Türkiye’deki diğer baroların da enerjisini üzerimize alarak çok şey değiştirebileceğimizi düşünüyoruz.
Örneğin; artık Türkiye’de hukuk yok hükmünde. Avukatlığın zaten adı bile yok. Avukat yargının ötekisi haline getirildi. Çok basit sorunlardan ülkedeki asıl sorun olan hukuk devleti sorununa, yargı sistemindeki bozukluklara, tarafsızlığını, bağımsızlığını yitirmiş, siyasallaşmış hatta memurlaşmış bir yargı sisteminin varlığına biz avukatlar tahammül etmiyoruz, edemiyoruz. Bunun için Avukat Hareketi’ni başlattık.
‘İstanbul Barosu’nun pasif, edilgen tavrını kökünden değiştireceğiz’
– Peki, İstanbul Barosu yönetimine seçilirseniz ne gibi farklılıklar hâkim olacak baroda? Mevcut yönetime yönelik eleştirileriniz neler?
Avukatlık Kanunu’na göre her iki yılda bir barolarda seçim oluyor. Bu yıl da Türkiye’deki 79 baronun zannediyorum 74’ünde seçim var. Bunların içerisinde de sonucu en merak edilen seçimler İstanbul Barosu, Ankara Barosu ve İzmir Barosu oluyor. Özellikle İstanbul Barosu’nun çok farklı bir yeri var barolar arasında. Hatta Türkiye’deki hukuk sistemi adına bambaşka bir özelliği var. 140 yıllık bir baro, ülkenin en eski hukuk kurumu ve şu anda 41.000 üyesi mevcut. Dolayısıyla buradaki seçimler çok önemli. Neden önemli olduğunu hep vurguluyoruz. İstanbul Barosu yönetimi ve yönetimdeki mevcut anlayış değişir de bizim savunduğumuz görüşler İstanbul Barosu’nda hâkim olursa sadece hukuk alanında değil, siyaset alanında da muhalefetin biçimini değiştireceğini düşünecek kadar iddialıyız.
‘Türkiye’de artık 1923 Cumhuriyeti yok’
İstanbul Barosu’na seçilirsek bir kere temel iki konuda değişiklik olacak. Birincisi; bizim tespitlerimize göre İstanbul Barosu çok silik bir görüntü vermektedir. Oysa Türkiye’de sadece hukuk alanında değil, siyaset alanında da bir alt-üst oluş yaşandı ve aslında cumhuriyet değişti. Yani 1923’te kurulmuş olan Cumhuriyet şu anda yok. Türkiye otoriter ve Siyasal İslam nitelikli bir rejimin eline geçti ve tek kişi tarafından yönetiliyor. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok. Bu ağır tabloya rağmen maalesef İstanbul Barosu en azından hukuki çerçevede bile olsa tepki göstermesi gerekirken nedense derin bir sessizlik içerisinde. Biz bu sessizliği ürkeklikten çok, bir kabulleniş olarak görüyoruz ve bunu İstanbul Barosu’nun tarihine, birikimine yakıştıramıyoruz. Dolayısıyla İstanbul Barosu yönetimine biz seçilirsek bir kere İstanbul Barosu’nun bu pasif, edilgen, suskun kalarak kabullenen tavrını kökünden değiştireceğiz.
Bu kapsamda Cumhuriyetin hukukunu geri getireceğiz. Bakın bu iddialı bir söz belki ama bir daha söylüyorum; biz cumhuriyet hukukunu yeniden getireceğiz. Bunun için baronun yönetim anlayışında köklü bir değişikliğe gitmek gerekiyor.
‘Baroyu hukukla tanıştıracağız, avukatı da baroyla barıştıracağız’
Bizim bir diğer tespitimize göre de baro ile avukat arasında ciddi, derin bir yabancılaşma bulunmaktadır. Bu yabancılaşma aşılmadan baronun kamuoyunda, avukatlar üzerinde veya siyasal iktidar üzerinde bir etkisinin olabileceğini düşünmüyoruz. Öncelikle demek ki temel mesele olarak gördüğümüz husus, avukatların baroya yabancılaşmasının ortadan kaldırılmasıdır. Aynı zamanda sadece avukatın baroya yabancılaşmasını değil baronun hukuka yabancılaştığını da tespit ediyoruz. Bizim sloganımız da bu nedenle şöyle oldu; “Baroyu hukukla tanıştıracağız, avukatı da baroyla barıştıracağız.”
41.000 üyeli bir İstanbul Barosu ülkesinde olup bitene karşı böyle sıradan bir örgüt gibi tepki veremez. Ne yazık ki böyle bir durum var. İstanbul Barosu’nun bu suskunluğunun, bu pasif-edilgen tutumunun ortadan kaldırılması için o 41.000 avukatın gücünü arkasında hissetmesi lazım. Dolayısıyla söz konusu yabancılaşmanın kaldırılması gerekiyor. Bu konuda önemli projelerimiz de mevcut.
‘Baroyu başkan değil, avukat yönetecek’
Bir diğer husus da bu yabancılaşmayı ortadan kaldırmanın bir parçası olarak yönetimde köklü bir değişiklik yapacağız. Baroyu avukatlar yönetecek, baroyu başkan yönetmeyecek. Tabi ki bir başkan, bir yönetim kurulu olacak ama baroda zihinsel bir devrim yaratacağız. Yasaya rağmen baroyu avukatların yöneteceği şekilde elektronik imkânlardan, şu anda çağımızın içinde bulunduğu iletişim devriminden yararlanarak bütün kararlara avukatları ortak etmeye çalışacağız. Avukat verilen kararda kendi payını gördüğü zaman onun aynı zamanda savunucusu da olacak. Örneğin İstanbul Barosu çağrı yaptığında 3.000 avukatı Çağlayan Adliyesi’nde toplayabilirse bu yargıdaki duruma da siyasal iktidara da bir mesaj olacak.
Seçildikten sonra yapacağımız temel işler böyle. Elbette ki bunların dışında birçok projemiz var. O projelerin de hepsi bize özgüdür. Ve her birisinin çok derin anlamı ve işlevi olacaktır.
(Sözü edilen projelere aşağıda yer verilmiştir.)
– Siz de belirttiniz; ülkemiz ve hukuk sistemi uzun yıllardır bir alt üst oluş içinde. 2016 anayasa değişikliği ve sonrasındaki seçimlerle yeni bir rejime geçmiş olduk. Böyle bir dönemde hukuku ve avukatlık mesleğinin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Baro buna nasıl bir cevap üretebilir?
Baro bir meslek örgütüdür tabi ki. Dolayısıyla öncelikle meslek mensupları olan avukatların sorunlarıyla ilgilenmesi gerekir. Ama baronun sadece meslek örgütü olarak avukatların sorunlarıyla ilgilenmesi yetmez. Avukatlık Kanunu’nun 76. ve başka diğer maddelerinde bizlere yüklenen çok önemli bir görev daha var. O da ‘hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve korumaktır.’
İşte İstanbul Barosu en büyük baro olarak, en eski hukuk kurumu olarak insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün savunucusu olacaktır. Ayrıca -bizim zaten meslek olarak yapmak zorunda olduğumuz- adil yargılanma hakkının da savunucusu olacaktır. İstanbul Barosu’nun adil yargılanma hakkının savunucusu olması demek, yargıda bağımsızlığı ve tarafsızlığı talep etmesi demektir. Hukuk devletinin varlığını ve gerçekleşmesini talep etmesi de bunun için mücadele etmesi anlamındadır. İnsan hakları için mücadele etmesi ve uluslararası sözleşmelerle tanınmış olan hak ve hukuku, halkın hak ve hukukunu koruması gerekir. Tabi ki bunların da peşinde olacağız.
‘Türkiye’nin hukuk devleti sorunu çözülmeden avukatın mesleki sorunları çözülemez’
Avukat Hareketi olarak bizim farkımız, avukatların mesleki sorunlarının, hatta gündelik sorunlarının Türkiye’nin hukuk devleti ve yargı sorunuyla özdeşlik taşıdığına inanmamızdan geliyor. Türkiye’nin hukuk devleti ve yargı sorunu çözülmeden avukatın mesleki sorunları çözülemez. Bunun için biz ikisini bir arada düşünen, öngören bir anlayışı dillendiriyoruz. Dolayısıyla da avukatın ve baronun saygınlığı bizim temel önceliğimiz olacak. Avukatın ve baronun saygın bir konuma sahip olması için önce hem halkın nezdinde hem de siyasal iktidarların nezdinde avukatlara karşı yapılan ve basına da yansıyan kimi uygulamaların da son bulması gerekiyor. Tabi bu saygınlık iki yönlü bir sorun. Öncelikle avukatların saygınlığını sağlayacak koşulların yaratılması, yaşatılması gerekiyor. Bir ikincisi de önce iğneyi kendimize batırarak meslektaşlarımızın da avukatların saygınlığına uygun davranmaları için çaba göstereceğiz ve ona uygun davranmalarının önlemlerini alacağız. Bu yönden örneğin meslek kurallarının titizlikle uygulanması ve geliştirilmesi projesi olduğu gibi “etik değerler” üzerinde de çalışmalarımız olacaktır.
‘Avukatlar yargının ötekisi haline getirildi’
– Son olarak yakın zamanda “Avukatın Adı Yok” isimli bir kitabınız yayımlandı. Kitabınıza dair de biraz bilgi verebilir misiniz?
Benim kitabım önceden yayınlanmış ama güncelliğini koruyan makalelerimden oluşuyor. Makalelerden birisinin adı bu. Kitaba isim oldu. “Avukatın adı yok” şuradan kaynaklanıyor; eğitim sistemini dikkate aldığımızda, hukuk fakültelerindeki eğitimden başlayarak daha sonra staj ve avukatlık sürecinde avukatların yaşadıklarının karşılığı maalesef yok. Avukat adliyenin ötekisi. Hakim ve savcıyla eşit koşullarda bulunmuyor. Avukat yargıda çok da kabul gören bir durumda değil. Oysa biliyorsunuz yargılama diyalektik süreçtir. Tez-antitez-sentez biçiminde yürür. Avukat, savcı ve hâkim üçlüsünün yargılamanın asıl unsuru olarak kabul edilmelerine rağmen yasalarımızda, fiilen uygulamada avukatlara bu anlamda gerekli eşit veya dengeli bir bakış olmadığını veya yer verilmediğini, itibar edilmediğini görüyoruz. Bunun nedenleri çok farklı da olabilir, çok sayıda da olabilir ama görünen o ki bugün geldiğimiz noktada o devlet zihniyetindeki “her şeyi ben bilir, ben yaparım” anlayışı yargılamada da var. Örneğin hâkim avukatı lüzumsuz gereksiz bir unsur olarak görüyor. “Madem kararı ben veriyorum neden ona sorayım ki?” gibi bir mantık taşıyor. Oysa adil yargılanma dediğim gibi bu diyalektik ilişkinin dengeli şekilde yürütülmesi ile mümkün olabiliyor. Avukatın olmadığı yerde asla adil yargılanma olamaz. Adil yargılanma olmayan bir yargılamada da adaletli bir karar asla çıkmaz dolayısıyla bu anlayışın tepeden devletten başlayarak en aşağıdaki memura kadar değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
– Teşekkür ederiz.
Av. Dr. Başar Yaltı kimdir?
1954 Erzurum/Aşkale doğumlu olan Yaltı, Kuleli Askeri Lisesi’ni ardından da Kara Harp Okulu’nu bitirdi. Subaylığı döneminde İstanbul Hukuk Fakültesi’ni dışardan okuyarak 1980 yılında mezun olan Yaltı, 1986 yılında kendi isteğiyle TSK’den ayrıldı ve avukatlığa başladı.
Yaltı, Gazi Üniversitesi’nde yüksek lisansını “Olağanüstü Yönetim Usulleri” konulu tezle, doktorasını ise “Hukuk devleti perspektifinde avukatların adil yargılanma algısı” teziyle tamamladı.
Av. Dr. Başar Yaltı, avukatlığı süresince Türkiye Barolar Birliği ve İstanbul Barosu’nda çeşitli görevlerde yer aldı; 2005-2009 yılları arasında Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu Üyeliği, 2010-2012 yılları arasında İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyeliği, 2013-2017 yılları arasında TBB Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu.
Yaltı’nın geçtiğimiz Haziran ayında “Avukatın Adı Yok” adlı bir de kitabı yayımlandı.
Avukat Hareketi’nin projeleri
Avukat Hareketi’nin “Söylemek yetmez uygulamak için harekete geç” diyerek açıkladıkları projeleri ise şöyle;
Avukatların ve avukatlığın sorunlarını çözüm projelerimiz;
– Avukatların iş alanlarını genişletme projesi
– İş Kanunu’na tabi avukatların sorunlarını çözüm projesi
– Yabancı Avukatlık ortaklarının faaliyetlerinin denetimi ve haksız rekabetin önlenmesi projesi
– Hukuksal araştırmalar ve üniversitelerle iş birliği projesi
Baronun yapısı ve yönetim şekli ile ilgili projelerimiz;
– Avukat ve Baro arasındaki yabancılaşmanın ortadan kaldırılması projesi
– Staj Eğitim Merkezi’nin yenilenmesi ve Avukatlık Akademisi projesi
– Barolar arası iş birliği ve eylem projesi
– Demokratik kitle örgütleriyle (sendikalar, dernekler, çevre örgütleri, yargı alanındaki örgütlenmeler vb.) dayanışma projesi
– Yargıç, Savcı ve Avukatlar arası Etik Kurul projesi
Adil yargılanma hakkını gerçekleştirme projelerimiz;
– Adil yargılanma hakkının kullanılmasını destekleme projesi
– Yargıda özelleştirmeyle mücadele projesi
Toplumda hukuk kültürünü geliştirme projelerimiz;
– İstanbul Barosu Radyosu projesi
– Hukuk kültürünü geliştirme ve yerleştirme projesi
– Hukuk müzesi ve kütüphane projesi
– Yolsuzlukla mücadele projesi