Düzen siyasetinin arka bahçelerinde: DİSK milletvekilliği için bir basamak mı?

DİSK Genel Başkanı Kani Beko'nun 24 Haziran seçimleri için DİSK'teki görevinden istifa ederek CHP Milletvekili aday adayı olması üzerine sendikal alanda yeni bir tartışma başladı...

Düzen siyasetinin arka bahçelerinde: DİSK milletvekilliği için bir basamak mı?

DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun 24 Haziran seçimleri için DİSK’teki görevinden istifa ederek CHP Milletvekili aday adayı olması üzerine sendikal alanda yeni bir tartışma başladı. Kani Beko’nun adaylığı tepkilere neden olurken, DİSK içindeki tartışmaları alevlendirdi.

DİSK içinde bir süredir  “muhalefeti” temsil eden Birleşik Metal sendikası ve Nakliyat-İş sendikaları yayınladıkları bir bildiri ile Kani Beko’nun girişimini kınadıklarını ve “DİSK tarihini ve ilkelerini taşıyamadığını” belirttiler. İki sendika haricinde uzun yıllar boyunca CHP’nin arka bahçesi olarak DİSK’te sınıf sendikacılığına karşı emniyet valfi görevi gören Tekstil Sendikası da tepki gösterdi. Tekstil Sendikası Genel Başkanı Kazım Doğan da Kani Beko’nun adaylığına tepki göstererek “DİSK başkanlığı milletvekilliği için basamak olmamalı” açıklamasını yaptı.

Dünden bugüne: Sosyal demokratlaşan DİSK’in değişmeyen kaderi

Öte yandan, Kani Beko’nun adaylığı DİSK içinde ilk değil. DİSK’te uzun yıllardır seçimlerde CHP’den milletvekili adayı veya milletvekili olan yöneticiler mevcut. DİSK’in kurulduğu yıl olan 1967 ile DİSK’in 6. Genel Kurulu olan Aralık 1977’de Kemal Türkler’in yerine Abdullah Baştürk’ün seçildiği kongresi arasında kalan yıllar haricinde her daim CHP’nin etkisi altında kalmıştı. Türk-İş’in Amerikancı güdümlü sendikacılığı, 12 Eylül sonrası İslamcı siyasetin etkisi altındaki sarı Hak-İş düşünüldüğünde Türkiye’de sendikal mevzi her daim düzenin farklı siyasi unsurlarının etkisi altında kaldı. DİSK’te 1977 yılındaki kongresinin ardından CHP’nin dümen suyuna girerken, 12 Eylül sonrası 1992’de yeniden açılan DİSK, pek çok CHP milletvekili çıkardı.

Çağdaş sendikacılık anlayışının vardığı yer: IMF savunuculuğu

1994 yılında DİSK Genel Başkanı olan Rıdvan Budak ilk akla gelen isimlerden biri. DİSK Tekstil’in yıllarca genel başkanlığını yürüten ve “çağdaş sendikacılık” adı altında sınıf işbirliğine uygun davranışlar sergileyen Budak, aynı zamanda DİSK’in 90’lı yıllardaki dönüşümünün mimarlarından biriydi.

94 krizinin ardından başa geçen Rıdvan Budak, başkanlığı süresince iki önemli adım atmıştı. Bunlardan biri sermaye partilerinin kurduğu Ekonomik ve Sosyal Konsey’e DİSK’in katılmasını sağlayan Budak, 28 Şubat döneminde de MGK’nın kurduğu TÜSİAD eliyle kurduğu 5’li inisiyatife katılmıştı. Bu hizmetlerinin ardından DSP’den milletvekili seçilen Budak, DSP’nin IMF programlarına onay vermişti.

Mücadele bazen aldatıcı olabilir: “Taksim zaferi” ve CHP milletvekilliği

Rıdvan Budak’ın ardından göreve başlayan Süleyman Çelebi ise Tekstil kökenli sosyal demokrat bir sendikacıydı. Özellikle 2007 yılında başlattığı Taksim mücadelesi ile sivrilen Çelebi, 2010 Taksim’de 32 yıl sonra konuşan sendika lideri olarak öne çıkmıştı. 2011 yılında CHP’den milletvekili olan Çelebi, uzun yıllardır CHP içinde siyasi hayatına devam ediyor.

Meclisteki sivri konuşmalarıyla sivrilen CHP’li Musa Çam da DİSK kökenli bir sosyal demokrat. DİSK’te uzun yıllar Genel Sekreter konumunda bulunan Çam, 2008 yılında görevinden ayrılmıştı. Üç dönemdir CHP’de milletvekilliğine devam eden Çam, 12 Eylül öncesi iki yıl da CHP İzmir Gençlik Kolları Başkanlığını yürütmüştü.

Arka bahçe olmak ya da “neden işçiler sendikalı değil?” sorusunu yanıtlamak

DİSK ile sınırlı olmayan bu tablo pek çok mücadeleci görünen sendika için de geçerli. DİSK’in “etkisiz” örneklerine karşın Türk-İş’te madencilerin elinde yükselen Şemsi Denizer ve Yol-İş’in namlı başkanı Bayram Meral örnekleri de mutlaka anımsanmalı. Denizer’in “Jaguarlı başkan” olarak alacak verecek davasından ötürü hayatını kaybetmesi işin “trajik” yanını oluştururken, Bayram Meral’in sendikasının adına ters bir biçimde “yolsuzluklar “ ile anılması öfkelendirici yanını oluşturuyor.

Kötü örneklerin mekânı olarak Türk-İş’e göre DİSK etkisizlik ölçütüyle değerlendirilmesi gerekirken, hesabın da siyasi olarak kesilmesi gerekli. Dolayısıyla bazı soruların da sorulması gerekli. Uzun yıllar DİSK içinde bulunan, çoğu sosyal demokrat kökenli sendikacının DİSK’in sınıf sendikacılığı çizgisini silikleştiren uygulamalarının ardından, mecliste sermaye sınıfının temsilcisi bir siyasi partide “emeğin hakkını” savunmaları mümkün mü? Eğer bu mümkün değilse, sendikal alanın düzen siyasetinin sağlı sollu unsurlarının yükselme tahtasına haline dönüşmesi, mevcut durumda “neden işçiler sendikalı değil?” sorusunun cevaplarından biri olma ihtimali de yüksek.

Dolayısıyla DİSK’in CHP’ye milletvekili yetiştiren tablosunun mutlak bir biçimde eleştirilmesi, sınıf mücadelesi alanında kritik bir ayraç görevi gösteriyor. Önümüzdeki dönem bu tabloyu değiştiremeyen bir DİSK, dar hesapların yapıldığı bir yükselme tahtasından öte bir anlam taşıyamayacaktır. “Sınıf sendikacılığı” iddiasının başka olanakları da değerlendiren yeni soluklara, DİSK’in de mücadeleyi küçülten anlayışlarla hesaplaşma ihtiyacı düne göre önemini arttırmış durumda.