İki Hülya’nın kâbusu 8 Mart…
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, yavşaklığı, cıvıklığı, satılmışlığı ve halk düşmanlığını mutlaka yeneceğimizi söylüyoruz… Söylediğimizi yapacağız bu eşitsizliği bitireceğiz er ya da geç…
Malumunuz geçtiğimiz haftalarda Hülya Koçyiğit, ülkemizdeki “özgürlük” ortamını çok özgür bulduğunu belirten bir açıklama yapmıştı. Açıklamanın tam haline burada yer verip tekrar sinirlenmenize sebep olmak istemem.
Ardından Hülya Avşar sunuculuğunu yaptığı televizyon programında, kadınların evde oturup çocuk bakmalarından yana olduğunu söyledi.
Bu haberleri okurken aklıma, Alev Alatlı’nın 2014 de Tayyip Erdoğan’dan aldığı ödül sırasında söyledikleri geldi. Alatlı, Tayyip Erdoğan’a “Sizin sahici dostlarınız sanatçılar ve edebiyatçılar arasındadır” demiş, Emine Erdoğan da bu sözler üzerine ağlamıştı.
Adına sanatçı ve edebiyatçı denilen gerçek dostların AKP ya da Tayyip Erdoğan ile ilgili açıklamalarının düzeyine bakalım mı biraz? Çok edebi ve çok sanatsal açıklamalardan bulabildiğim inciler şöyle,
Tamer Karadağlı “Tayyip Erdoğan’dan etkileniyorum”
Yavuz Bingöl “Son nefesime kadar Erdoğan’ın yanındayım”
Orhan Gencebay, “ben Cumhurbaşkanı’mıza başkan diyorum”
Ajda Pekkan “Cumhurbaşkanı’mız her zaman mağdurum ve mazlumun yanında”
İdo Tatlıses “Ak Parti için çıldırıyorum”
Yeterli sanıyorum.
Bu doğrudan ifadeler dışında AKP politikalarının taşıyıcısı olan sanatçı ve edebiyatçı diyemeyeceğimiz ünlülerin yaptıklarını basit bir çanak yalayıcılık olarak nitelendirmenin bir sınırı var.
Bugün konuk aldığı bir erkeğin karşısında bir kadın olarak, kadınların eve kapanmasını desteklemek, ülkenin açık cezaevine döndüğü bir durumu özgürlük diye pazarlamak gerçekten bu politikalara inanmayı gerektiriyor.
İnanmak çalışmayı gerektiriyor. Son olarak MESAM’a el konulması örgütlü çalışmanın, sanat alanında idari zorbalıkların yapılması, “bizim diğer alanlardan ne eksiğimiz var” yakınması dışında, ülkede solcu, aydın ve yurtseverlerin elinde olan tüm alanlara göz koyma, o alanlardaki bu değerlerin hakimiyetine düşmanlığın sonucudur.
Örgütlü AKP ünlülerin, Alatlı’nın bahsettiği gerçek dost tanımlamasının içine gerçekten yerleşme gayretleri acaba, AKP’ye bir tatlı huzur sunabiliyor mu?
Hiç sanmıyorum.
Gerici, işbirlikçi ve patron partisi AKP “sanat ve edebiyat” alanında işte bu kadardır. AKP, ideolojik tahakkümünü iki Hülya’ya, bir Yavuz’a bırakmak zorunda kalmıştır.
Diğer taraftan, halkın sanatçıları ve edebiyatçılarındaki teslim olmama hali, şu an için yeterli olmamaktadır. Daha ötesi, daha güçlüsünün kurulması için sanatçıların elini taşın altına koyması gerekiyor.
Taş fırın erkeği Tamer Karadağlı gibilerinin karşısında Yılmaz Güney’lerimiz var bizim.
Hülya Koçyiğit gibi beynini yemişlerin karşısında Ayşen Gruda’larımız var bizim.
Hülya Avşar gibi cıvıkların karşında Sabahat Akkiraz’larımız var bizim…
Seda Sayan gibi utanmazların karşısında Mercan Erzincan’larımız var bizim…
Sanat ve edebiyat alanında yenilmiş bir AKP’nin bu alandaki izlerini de silmek için gücümüz var…
İşte bu gücün daha örgütlü hale gelmesi, ülke ve sınıf gündemi ile buluşması, iki Hülya’nın kabusudur.
Milyonlarca emekçi kadının kâbusu bu iki Hülya’nın rüyasıdır…
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, yavşaklığı, cıvıklığı, satılmışlığı ve halk düşmanlığını mutlaka yeneceğimizi söylüyoruz…
Söylediğimizi yapacağız bu eşitsizliği bitireceğiz er ya da geç…
Yaşasın 8 Mart….