Basılı yayın organlarında ya da internet sitelerinde daha fazla okunma uğruna okuyucunun aptal yerine koyulduğu bilinen bir gerçek. Aptal yerine koyma çabasından ötürü “medyaya güven” günümüzde hiç olmadığı kadar yerlerde sürünüyor. Ancak medyada keçiboynuzu misali çiğnenen fikir kırıntılarına karşı “esasa” değinen ve olgulara dayanan gerçekleri ifade etmek dışında bir seçeneğimiz yok.
Böyle bir giriş yapmamıza neden olan olay geçtiğimiz günlerde yaşanan metal süreciyle ilgili. Siyasal gündemin yoğunluğundan kadraja sınırlı düzeyde girebilen “metal süreci” 130 bin işçiyi yakından ilgilendiriyordu. Toplu sözleşme sürecinin tıkanmasıyla grev kararı alan 130 bin işçinin grevi “yasaklanınca” bir anda metal işçisini ilgilendiren toplu sözleşme süreci “tekelci medyanın” da ilgisini çekti. Grev yasağına değinmeden sarı sendika ile patronlar arasındaki görüşmeyi haberleştiren “tekelci medya”, anlaşmanın sağlanmasının ardından “mutlu son” başlıkları attı.
Konuyu bu şekilde değerlendirmek bir dirhem bal için bir çeki değil, yüz çeki keçiboynuzu çiğnemek anlamına geliyor. İsteyen yesin ama konu bir film değil ki “yönetmen mutlu son istesin”. Haliyle ortada bir son yok, esas şimdi başlayan bir mücadele var. Zira yapılan anlaşmanın ayrıntıları da buraya işaret ediyor.
Anlaşmayı diğer toplu sözleşme dönemlerine göre kıyaslayınca ciddi bir “zam” alındığı gösteriyor. Sosyal yardımlarda dâhil olmak üzere iki yıl için yüzde 27 civarında zam alınmış durumda. Ortalama net artış 500 liraya varıyor. Üstelik Metal Sanayicileri Sendikası (MESS)’nın önerdiği üç yıllık sözleşme de iki yıla çekilmiş durumda. Buraya kadar her şey “olumlu” görünüme sahip. Ancak hemen akla şu soru geliyor; ne oldu da “grev yasağına” rağmen patronlar ücret artışını kabul etti?
Bu sorunun cevabını kısa geçtiğimiz hafta vermeye çalışmıştık. Grev sürecinin özeti olarak; sarı sendikanın kaybettiği itibarı toplamaya çalıştığını, patronların kârlılık oranlarını korumaya çalıştığını ve iktidarın da süreci başlamadan bitirmek istediğine işaret etmiştik. [1] Bu üçünün de etkisiyle ortaya “yüksek zam oranlarına sahip” makul bir sözleşme çıktı.
Kolay değil, tam da sınır ötesi operasyonların yapıldığı bir esnada Türkiye’nin en önemli sektöründeki işçi toplamıyla karşı karşıya gelmek. 2019 seçimleri öncesinde AKP ve patronlar her türlü hesabı “ince ince” dokumak zorunda. Yoksa iktidarın karşısına bir zamanlar Özal için nitelendirilen “Çankaya’nın şişmanı” tabirinin benzerinin çıkmaması için hiçbir neden yoktu. [2]
Patronların ve iktidarın alelacele, grev başlamadan elini çabuk tutması biraz da bu nedenledir.
***
İşin bu tarafından bir başarı öyküsü çıkartmaya çalışan sarı sendikanın boşuna kürek çektiği de apaçık ortada. Sendikal alanın ekonomik mücadeleye odaklı sınırlı ufkunu değerlendiren sarı sendikanın esas dayanak noktası başka. Son dönemde düzenin şekillendirmeye çalıştığı “kontrollü sendikal alan” anlayışı yeni bir aşamaya geçmiş durumda. 2013 sonrası yeni bir kayıt sistemine geçen sendikal örgütlülük düzeyinin son yıllarda kâğıt üzerinde artış göstermesi iktidar ve patron destekli.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın verilerine göre 2013’ten bu yana sendikalı işçi oranı yüzde 8,88’den yüzde 12,38 oranına çıkmış durumda. Bir başka deyişle sendikalı işçi oranı yüzde 40 artmış. Gene aynı kayıtlara göre toplu sözleşme imzalamış işçi sayısının kapsamı 2013 yılında 661929 işçi olduğu görülürken, bu sayısı 2017 yılı sonunda 803471 işçiye çıkmış. Ancak toplu sözleşme imzalamış işçi sayısının toplam kayıtlı işçi sayısına oranı değişmemiş durumda. 2013 yılında yüzde 5,6 iken 2017 yılının sonunda yüzde 5,8 olmuş.[3]
Anlayacağınız mevcut sendikal tablo zaten “kontrollü bir artışı” teşvik ediyor. Metal sektöründe işçiyi kontrol altında tutan Türk Metal bu tabloda kendine pay kopartabilmiş durumda. Bu durumla övünebilmek için gerçekten sapsarı bir zihinden fazlası lazım.
Kontrollü bir alanın mevcudiyeti uzun yıllardır sermayenin değişmez gerçeği. Sendikalar bu anlamıyla düzene teslim olmuş durumda. AKP ise buranın yapısını yeniden şekillendirerek kendine uygun hale getiriyor. Boşuna HAK-İŞ üye sayısını 5 yılda 5 katına çıkartmış durumda değil. Hem sarı, hem yandaş bir sendikal alan işçilerin siyasi olarak kuşatmasını sağladığı gibi, örgütsel olarak da cendere altına alınmasını sağlıyor.
Böyle bir ince hesap içinde olan sermaye kesenin ağzını açtı. Ancak bu iş tablonun sermaye tarafından görülen boyutu. Bütün kontrol hesaplarının altında ileriye dönük kuşkular yatar. Bu kuşkunun bir boyutu bugün işçilerin elde ettiği “kazanımla” daha fazla güven sahibi olmasına neden olacak. Sözleşmenin imzalanması sarı sendikanın, patronun ya da AKP’nin seçim hesaplarından daha fazlasına yol açabilir. Sınıfın önemli bir çoğunluğunun teslim alınmaya çalışıldığı bir atmosferde “yapabiliriz” duygusunun edinilmesi sınıf örgütlülüğü açısından kritik.
***
Ancak hala bir boşluk bulunuyor.
Boşluk siyasetle öncülük arasında… Bu boşluğun kaynağı, özellikle AKP’nin yarattığı düzenle karşıtlık içinde olanlar için, “nereye dayanacağız?” sorusuna net bir cevap verememekten kaynaklanıyor. “Hangi sınıfa, hangi güce dayanacağız” sorusunda temel bir nokta belirleyememek her türlü kafa karışıklığının ve umutsuzluğun temel nedeni.
Dolayısıyla “esas işimiz şimdi başlıyor” demek gerekiyor. Metalde sözleşme sürecinin gösterdiği dar ufukla yola devam etmenin artık çok güç olduğudur. Siyasallaşmamış bir mücadelenin artık “yeni bir enerji” üretme imkânı yok. Dahası elde edilen mevzilerin ileriye götürülmeden elde tutulması mümkün değil. Başta sınıf hareketinde olmak üzere öncü bir çıkışın yapılması zorunlu hale gelmiş durumda.
Hem dayanak yaratmanın da, hem de ileri sıçramanın zamanı geldi.
Şimdi buraya odaklanma zamanı.
Notlar
[1] http://gazetemanifesto.com/2018/01/27/irmak-ildir-yazdi-metalde-bahar-mi-kis-mi/
[2] Sloganı hatırlamayanlar ya da bilmeyenler için 1991 Zonguldak Madenci Yürüyüşü’ne bakmalarını tavsiye ederim. Zonguldak’tan Ankara’ya yürüyen madencinin siyaset-ekonomi arasında bağı nasıl hızlıca kavradığını bu slogandan daha iyi özetleyen olmamıştı.
[3] Kaynak olarak Bakanlığın Çalışma İstatistikleri Bilgi Sistemi’ne ait veri tabanı kullanılmıştır. Çeşitli sapmalar olabilir.
Bu haber en son değiştirildi 3 Şubat 2018 19:34 19:34
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Geçiş yönetimine terör örgütü yaftası vurmak, 3 maymunu oynayan sızma…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Barosu hakkında "Terör örgütü propagandası" iddiası ile soruşturma başlattı.
Gazeteci Özlem Gürses, YouTube kanalında gerçekleştirdiği bir programda sarf ettiği ifadeler nedeniyle dün gözaltına alınmıştı.…
Kocaeli Adliyesi’nde bir mahkeme başkanına rüşvet teklif ettiği öne sürülen Avukat ve akademisyen Prof. Dr.…
AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ABD'nin 47'inci başkanı…
Esenyurt Belediyesi’nin seçilmiş belediye başkanı Ahmet Özer’in yerine atanan Kayyum yönetiminin, vergi borcunu lise inşaatıyla…