Yeni Zelanda’da gerçekleşen insanlık dışı katliamın arkasındaki güçlerin kim olduğu ya da hangi karanlık planların devreye sokulmaya çalışıldığı tartışmaları elbette yapılacaktır. Bununla birlikte en az bunun kadar önemli olan bir başka şey ise böylesi bir caniliğin hangi saiklerle işlendiği?
Failin sözlerine, yaptıklarına, yazdıklarına bakarsak fanatizm, ırkçılık, dincilik ve faşizmden müteşekkil bir ideolojik form karşımıza çıkıyor. Özellikle “batıda” göçmen karşıtlığı üzerinden şekillenen neo-faşizmin bütün karakteristik özelliklerini bir kez daha görüyoruz.
Bu kafa yapısı “doğu”ya uzak mı peki? Pek olduğu söylenemez. Benzer bir fanatizm, dincilik, ırkçılık ve faşizanlıkla eşdeğer bir tutumu “radikal dincilikte”, cihadizmde de görmüyor muyuz?
“Haçlı-Hilal” savaşı olarak lanse etmeye kalktı “bizim” yandaş yazarlar. Dünyaya etnik, mezhepsel, dinsel gözlükle bakıldığında ortaya çıkan bu oluyor. Zaten emperyalizmin tam da “uygarlıklar savaşı” dediği olgunun savunusu değil midir bu yaklaşım? Bütün bu olguların ve faşizmin yükselişinin altında kapitalist dünya sisteminin emperyalizm aşamasında sermayenin egemenliği gibi bir analizi “yandaşlardan” beklemek elbette beklenemez. Ancak basit bir mantık yürütme pekala beklenebilirdi: “Haçlı zihniyeti” ile “siyasal İslamcılığın” buluştuğu yerin özü itibariyle aynı olması: Ortadaki ortaklık ister Hristiyanlık isterse Müslümanlık adına olsun “cihadizm”den başka bir şey değildir.
Karşılıklı şoven duygularla beslenen bu aynılaşma halinden sorgulama değil de kendine pay çıkaran bir körlük, kışkırtıcılık, intikamcılık ve siyasal rantçılık karşımızda duruyor. Dinci gerici siyaset tam da bunu yapıyor, AKP 31 Mart yerel seçimlerinde Yeni Zelanda saldırısını bir kez daha “şoven ve dini duygular üzerinden” sömürüyor.
Dünyaya etnik, dinsel ya da mezhepsel gözlük üzerinden bakmak bizim işimiz değil. Dincilik ya da ırkçılık tam da böyle yapar. İnsanlığın ve toplumların tarihsel gelişimini göz ardı eder, böler, kutuplaştırır ve düşmanlaştırır. Irkçı için kendisi üstündür, diğer uluslar düşmandır. Dinci için kendi dini hatta mezhebi hatta o da biter kendi “tarikatı” üstündür; kendisi dışındakiler ise kafir!
Erdoğan, emperyalizme karşı kazanılan Çanakkale Zaferi yıldönümü konuşmasında Yeni Zelanda katliamcısının yazdıkları üzerinden “İstanbul’u Konstantinapol yapamayacaksınız” demiş. Emperyalizmin ülkemiz üzerindeki emellerine karşı yapılmış bir konuşma gibi algılanabilir ancak kullanılan dil tam da Yeni Zelanda saldırısını gerçekleştirenlerin ekmeğine yağ sürer cinsten. Bu söylem, aynılaşan zihniyetin yansıması olan dinci ve milliyetçi bir söylem. İçinde “Hristiyan karşıtlığı” ya da “Yunan karşıtlığı” bulunan “Konstantinapol” kelimesi niye seçilir ki? Mesele herkes için belli: Malumu ilan edip; “milliyetçi ve dini duygulara hitap edip oy devşirme” ucuzluğu. Katliam görüntülerini mitinglerde izletme ise aynılaşan zihniyetin başka bir yansıması olarak karşımıza çıkmıyor mu?
Ama meselemiz bu değil. Meselemiz acaba yaşadığımız İstanbul, “İslambol” mu yoksa “Konstantinapol” mu? Ya da yazının başında değindiğimiz gibi bu iki kavram arasında bir “aynılaşma hali” değil mi söz konusu olan?
İstanbul’u “İslambol” yapacağız da demişti Erdoğan. Hamaset AKP’nin temel karakteri.
İstanbul, İngiliz emperyalizminin fiili işgalini yaşamıştı halbuki. Bu işgalden kurtaranlar ise 1923 Cumhuriyet’inin temellerini atanlardı. AKP ise hep bu cumhuriyetin temellerini atanlara karşı olmuş, İstanbul’u emperyalist işgalden kurtaranlara karşı biraz da “İslambol” kelimesini bilinçli tercih etmemiş miydi? Ya da Ayasofya tartışmalarının özünde laiklik-cumhuriyet karşıtlığı yatmıyor mu? Hem “batı karşıtlığı” hem “İngiliz işgalinden İstanbul’u kurtaran cumhuriyet düşmanlığı”?
İstanbul emperyalist işgalden kurtuldu ama 20 yıldır AKP yönetimiyle birlikte kelimenin gerçek anlamıyla birilerine “teslim edildi”.
İngiliz işgaliyle işbirliği içinde olan Osmanlı yönetimine hayırhah bakan bugünün Osmanlıcı tarikatlarına, cemaatlerine İstanbul bizzat AKP tarafından teslim edilmedi mi? İstanbul Büyükşehir Belediyesi kaynaklarının dinci örgütlenmelere nasıl peşkeş çekildiğini bilmeyen var mı? İngiliz işgalini bertaraf eden Cumhuriyet’e düşman tarikat, cemaat ve gerici örgütlenmeler beslenirken, İstanbul “İslambol” olurken, emperyalizmi İstanbul’dan kovan Cumhuriyet’i “90 yıllık parantez” olarak görenler bunlar değil miydi?
Bu işin “dini duygular üzerinden hamaset” örneği. Ama asıl önemlisi örtünün altında yatan “başka bir hamaset” daha var.
20 yılı aşkın bir süredir İstanbul’u yöneten AKP döneminde yapılan AVM’lere şöyle bir bakmak yeter de artar bile. Neredeyse İstanbul’un bütün merkezlerine devasa alışveriş merkezleri AKP döneminde dikildi. Haydi beka sorunu deyip “Trump Center” ismini geçiyorum. Ya diğer AVM’lerin isimleri?
Paladium, Optimum, Forum, Atrium, Arena, Atirus, Beylicium, Brandium, Kardiyum, Olimpa, Torium, Anatolium…
Liste uzun.
Neredeyse Bizans-Roma isimleri heryeri kaplamış durumda!
“İslambol” çoktan “Konstantinapol” olmuş kimsenin haberi yok!
Milliyetçi ve dinci hamasete karnımız tok! Sermayenin ve patronların çıkarlarıdır belirleyici olan: “İslambol” kılıfı altında “Konstantinapol”! İşte AKP özünde budur!
Siz sermayenin “İslambol” kılıfı altında “Konstantinapol”ünü zaten ve çoktan kurdunuz; biz emekçilerin İstanbul’unu kuracağız! Şairin dediği gibi “Bekle bizi İstanbul!”
Bu haber en son değiştirildi 22 Mart 2019 14:53 14:53
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…