Türkiye tarihinin en büyük halk hareketi olan 2013’teki Haziran Direnişi’nin yargılanmak istendiği Gezi Davası’nda üçüncü duruşma görüldü. 707 gündür tutuklu bulunan Osman Kavala ve 15 kişinin yargılandığı davanın 3. duruşması bugün Silivri’de İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı.
“Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla toplamda 606 yıldan 2 bin 970 yıla kadar hapis cezası ile yargılanan tutuksuz sanıklar Çiğdem Mater Utku, Yiğit Aksakoğlu, Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Can Atalay, Mine Özerden, Ali Hakan Altınay ve Yiğit Ali Ekmekçi ile tutuklu sanık Osman Kavala duruşmada hazır bulundu. Davanın tek tutuklu sanığı Osman Kavala da duruşma salonuna getirildi.
Haziran Direnişi sırasında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğü’nde Ekipler Amiri olarak görev yapan ve sonrasında ihraç edilen Başkomiser Ercan Orhan Aydın tanık olarak ifade vermek üzere duruşmaya SEGBİS ile bağlandı. Ancak bağlantıda yaşanan teknik aksaklıklar nedeniyle duruşmaya ara verildi. Arada sonra mahkeme başkanı arıza nedeniyle tanığın bugün dinlenmeyeceğini ifade etti.
Birgün‘ün aktardığına göre duruşma Osman Kavala’nın beyanı ile devam etti. Mahkeme başkanının Taksim Platformu’nun kuruluşu ile ilgili ne bildiğine ilişkin sorusu üzerine Kavala, Taksim Platformu’nun kuruluşunda yer almadığını ancak iki toplantısına katıldığını ifade etti. Gezi ile ilk temasının Haziran 2013’te bir telefon konuşmasıyla olayların başlamış olduğunu öğrenmesiyle gerçekleştiğini kaydeden Osman Kavala, Gezi Parkı protestoları başlamadan önceki faaliyetlerle alakası olmadığını ve hiçbir maddi destek sağlamadığını belirtti.
Mahkeme başkanının Otpor liderini tanıyıp tanımadığını sorması üzerine Kavala, tanımadığını belirterek, Otpor’un ne olduğunu iddianameden öğrendiğini söyledi.
Mahkeme Başkanı, davanın sanıklarından Mehmet Ali Alabora’nun yönetmeni ve oyuncusu olduğu Mi Minör oyunu hakkında, “Ülkenin başkanına karşı ayaklanmaya teşvik eden bir oyun oynandığı iddia edilmiş. Bu oyunu biliyor musunuz, gittiniz mi?” diye sordu. Kavala ise mahkeme başkanına soruyu sorduğu için teşekkür ederek oyunla ilgili bir bilgisi olmadığını ve gitmediğini söyledi. Kavala, Alabora ile Gezi Parkı protestolarından sonra Haziran 2013’de ilk defa görüştüğünü kaydetti.
Mahkeme Başkanı’nın, “Ağaçları kesiyorlar” diye çağrılar yapıldığında gittiniz mi?” sorusuna yönelik Kavala, “Çağrı nedeniyle gitmedim. Ofisim zaten Gezi parkının oradaydı. Birkaç defa Gezi’ye gittim ama çağrıdan ötürü değil” yanıtını verdi.
Mahkeme Başkanı’nın, “Alabora’nın ‘Mesele sadece üç-beş ağaç değil, anlamadın mı’ diye tweet’i var. Sizin “Bizim derdimiz sadece Gezi parkıdır. Çevre duyarlılığıyla hareket ettik. Bu beyanlara katılmıyoruz” diye yazılı, ispatlayabileceğiniz bir beyanınız oldu mu?” sorusuna ise Kavala, ispatın iddia makamının yükümlülüğü olduğu cevabını verdi. Mahkeme Başkanı’nın, kendisi lehine beyan olup olmadığı sorusu karşısında Kavala, “Ben TEMA üyesiyim. Meselenin sadece ağaç olmadığını, parkın park olarak kalması gerektiğini birçok defa söyledim” dedi.
Mahkeme Başkanının, “Gezi olayları sırasında çekim yaparak, videolar yaparak bu vandallığa anlam yükleme çabanız oldu mu? Böyle düşünüyor musunuz? Gezi olaylarının ülkenin önünü açacak hareket ettiği, çevre duyarlılığının ötesinde bir çalışma içine girdiğiniz iddia edilmiş. Buna ne diyeceksiniz?” sorusuna Kavala şu cevabı verdi:
İddianamede bir film projesinden bahsedildiğini belirten Kavala, “Anadolu Kültür’deki arkadaşlarımızın üzerinde çalıştığı bu film gerçekleşmiş değil. Olsaydı bugün sanat ürünü olacaktı. Biz toplumsal olaylara ilişkin sanat ürünlerini destekliyoruz. Ama propaganda faaliyetimiz olmadı. Sanatın propaganda aracı olarak kullanılması zaten bizim kuruluş amacımıza uymuyor” dedi.
Açık Toplum’dan Anadolu Kültür’e ne kadar kaynak sağlandığı sorusuna ise Kavala bu konuda daha önce bilgi verdiklerini, yanlış rakam vermek istemediğini; bilgilerin şeffaf olduğunu ve yeniden istenmesi halinde vereceklerini söyledi.
Mahkeme başkanının, eylemcilere gaz maskesi temin edilmesine destek verip vermediğine ilişkin sorusu üzerine Kavala , Açık Toplum Vakfı üzerinden böyle bir şeyin söz konusu olmadığını söyledi. Kavala şöyle devam etti:
“Mine Özerden telefonda bana gaz maskesine ihtiyaç var dediğinde bunun için bir hesap açılmasını, açılacak hesaba benim de destek mahiyetinde para göndereceğimi söyledim. Gaz maskelerinin parktaki gençler için barışçıl amaçlarla kullanılabileceğini düşünüyordum. Fakat daha önemlisi, böyle bir hesap açılmadı. Dolayısıyla böyle bir şey söz konusu değil. İddianamede bir ihbar mektubu var. Bu mektupta benim Gezi olayları başlamadan gaz maskesi tedariği yaptığım iddia ediliyor. Bu tipik bir Gülen’ci hareket uygulamasıdır. Gezi eylemleri ile ilgili kimseye tek kuruş ödeme yapmadık.
Mahkeme başkanının, Yiğit Ali Ekmekçi ile yapılan bir telefon görüşmesinde konuşulanları sorması üzerine Kavala, Gezi’de biber gazının usulüne uygun kullanılmadığının bir raporla da tespit edildiğini, bu konuşmanın buna dair bir tepki olduğunu ifade etti. Kavala, “Bahsi geçen raporda, biber gazının yürürlükteki kurallara uygun olmayan şekilde yaralamalara neden olduğu, protestoların bu nedenle uzayıp şiddetlendiği belirtiliyor.Bu konuşmam buna yönelik tepkidir. Kamuoyunda bu konuda duyarlılık yaratmak, biber gazının kurallara uygun kullanılmasını sağlamak içindir” dedi.
Mahkeme başkanının, Can Atalay ve Alman bir temsilci ile görüşme yapılması hakkındaki soruya; Kavala, “Benim Alman vakıflarla yaptığım çalışmalar var. Bana, hukuki durumu sordular. Ben de hukukçu olması nedeniyle bu konuda görüşülmesi gereken kişinin Can Atalay olduğunu söyledim” yanıtını verdi.
Mahkeme başkanının, Kavala’nın telefonundaki bir “bölünmüş” Türkiye haritası ile ilgili sorusu üzerine, Kavala, “Bu fotoğraf, Türkiye’deki arı popülasyonunun hangi bölgelerde olduğuyla ilgili bir harita. Bu haritanın siyasi bir içerikle ilgisi yok” dedi.
Doğu ve güneydoğu illerinde kurduğu bir temsilcilik olup olmadığı yönündeki soru üzerine Osman Kavala, genç sanatçıları ve İstanbul ile Diyarbakır arasında ortak kültürel faaliyeti desteklemek amacıyla Diyarbakır’da sanat merkezi açtıklarını ifade etti. Kavala şunları söyledi:
“Benim sorgum emniyette ve mahkemede yapıldı. Bu soruların hiçbiri bana sorulmadı. Savcıyla zaten görüşmedim. Bu sorular bana sorulmadan hakkımda iddianame hazırlandı”
Beyanını okuyan Osman Kavala şunları söyledi:
“Hakkımdaki suçlamalar kanaat ve varsayımlara dayanıyor. İddianamede Gezi olaylarını finanse ettiğime dair hiçbir bulgu yok. Gezi olaylarını hükümete kalkışma olarak gördüğüme dair de hiçbir bulgu yok. Faaliyetlerim ve telefon görüşmelerim Anayasamızla güvence altına alınan faaliyetler arasındadır. AYM Başkanının da dediği gibi suç bulgusu olmadan tutuklanmam hak ihlalidir. Yeni delil bulunacak diye 16 ay cezaevinde tutulmam da ve en önemlisi tutukluluğumun devamı da hak ihlalidir. Bu cezaya dönüşen hukuksuz ve ayrımcı bir uygulamadır. Sayın mahkemenizin bu hukuksuz ve ayrımcı uygulamaya son vermesini talep ediyorum.”
Verilen kısa aranın arasından duruşma sanıklardan Mücella Yapıcı’nın sorgusu ile devam etti.
Yapıcı, “İddianamedeki tapeler hukuksuzca alınmıştır. Zaten iddianamenin sonunda FETÖ’nün hazırladığı fezlekelerin yeniden değerlendirildiği yazıyor. Bu nedenle iddianameyi kabul etmiyorum” dedi.
Taksim Dayanışması’nın neden kurulduğuna ilişkin soru üzerine Yapıcı, “Taksim Meydanının meydan olarak ve Gezi Parkının park olarak kalması için 2012’de kuruldu. Herkese açıktı. O dönemki Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da davet edilmişti” dedi.
“Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganı ile nasıl bir mesaj verilmek istendiği yönündeki soru üzerine Mücella Yapıcı, “Parkı kurtarmak için söylenen bir slogan. Bu bir mücadeleydi ve parkı kurtardık” dedi. Eylemlerin yaygınlaştırılması ve devam ettirilmesi için bir müdahalesi olup olmadığına ilişkin soru üzerine Yapıcı, “Tencere tava ile hiçbir hükûmet indirilmez, son derece barışçıl çağrılar yaptık” cevabını verdi.
Yapıcı şu şekilde devam etti:
“Yasalara saygılı şekilde, Dayanışma önce hukuk yoluna başvurdu. Hukuk mücadelesini de kazandı. Davayı kazanmamıza rağmen parka dozer sokanların bunu düşünmesi gerek. Halkı oraya iten bu anlayış ve polis şiddetiydi. Hukuksuzluğu yapan polisti. Hukuku biz savunuyorduk, son derece barışçıl şekilde. Güvenlik güçleri hukuku hiçe saydı. Hükümet de bunu kabul etti. Bunu yapan FETÖ’cü polislermiş. Bana Taksim Dayanışmasını sorabilirsiniz ama Gezi’yi soramazsınız. Ben Gezi’yi nasıl örgütleyebilirim?”
Mücella Yapıcı’nın ardından savunmasına geçilen Mine Özerden da mahkeme başkanının “Eylemcilere gaz maskesi dağıtıldığı ile ilgili sizin hesap açtığınız iddiası var.” sorusuna ilişkin, “Bunun doğru olmadığını en iyi bu “tape”leri yapanlar bilir” şeklinde cevap verdi.
Daha sonra Can Atalay’ın savunmasına geçildi. Atalay, mahkeme başkanının “Topluluğa hitabınız var: “Yarın önemli bir gün, bugün buradayız ama yarın ağaçları sökmeye teşebbüs edebilirler” demişsiniz. Eylemcileri megafonla yönlendirenin siz olduğunuz söyleniyor ‘Her yer Taksim her yer direniş’, ‘Katil devlet hesap verecek’, ‘Katil polis hesap verecek’ dediğiniz iddiaları var.” sorusuna yönelik,
Can Atalay: “Sorunuzun ikinci bölümü Gezi’nin 1. yıldönümüyle ilgili dolayısıyla olayla alakası yok” dedi. Bunun üzerine mahkeme başkanının “Amiyane deyimle küllere üflemeye çalıştığınız söyleniyor.” demesi üzerine ise : “Biz küflere üflemeye falan çalışmıyoruz. Görevimizi yapıyoruz. Sorunuzun ilk yarısı ise hükümet Taksim’deki son toplanma alanına yeşil alana bina yapmaya karar verdi. İtiraz ettik, dava açtık. Plana ve ilk derece kurul reddetmesine rağmen yüksek kurul kararıydı. İBB’nin adına yayalaştırma projesi dediği şeyde yaya kaldırımı yapmayı unuttuğu için 27 Mayıs akşamı Askerocağı Caddesi’ndeki ağaçları sökmeye başladı.
O sırada bu salonda avukat olarak görev yapıyordu. 28 Mayıs’ta beraber mesai harcadığım arkadaşlarıma öyle şiddet uygulandı ki öğle arasında çıkıp oraya gittim. İlk giren kişiler sivil, polis ya da zabıta değildir. Bu sözler, bu itirazın dillendirilmesidir. Polise mukavemet olarak değerlendirilebilecek hiçbir şey yoktur. Yargıtay içtihatında etkin direniş, polise mukavemet eylemi yoktur. 31 Mayıs akşamına kadar böyle.
31 Mayıs akşamı ise başka. Bizim açımızdan Gezi Direnişi üçe ayrılır. 27 Mayıs’a kadar gelen süreç. Dava açtık, imza topladık, yasal hakkımızı kullandık. 27 Mayıs akşamı bizim itiraz ettiğimiz plan ve projeye aykırı uygulama yapıldı haklı olarak itiraz ettik. 31 Mayıs akşamı ise başka bir şey yaşandı Sayın Yargıçlar. Türkiye’de itirazı olan herkes itirazını alıp geldi” şeklinde konuştu.
Can Atalay savunmasına şöyle devam etti:
“Ben avukatım. Mimarlar Odası’nın 12 yıldır avukatlığını yapıyorum. Bu dosya kapsamında Şehir Plancıları ve Peyzaj Mimarları Odası Avukatı Ankara’da olduğundan ben takip ettim. HSYK 2010’daki referandumun ardından bu kurumun Fethullahçı çetenin eline geçtiğini kendisi söylüyor. Biz ondan önceki idari yargını da halini biliyoruz. Ama 2010 sonrasında aşama aşama idari yargı kalmadı. Fethullahçı Terör Örgütü denen bizim o dönem Fethullahçı Çete dediğimiz hakimler idari kararları vermediler. İnsanlar yargıya olan güvenin sarsılması nedeniyle yürüme mesafesindeki parklarına yürüdüler. Biz anayasal hakkımızı, Türkiye’de idari yargının 2010’dan itibaren aşama aşama çözülmesi nedeniyle ısrarla kullandık. Bu projenin olmaz iş olduğunu, şehir planlama 1. sınıf öğrencisi size anlatır. Bu olmaz, rezalettir. İptal edileceğini biz, dava açtığımız an itibariyle biliyorduk.
Dosyada bilirkişi raporu var, iptal yönünde ve itiraz süresine kuruldu. Bir an önce mahkemeniz yürütmeyi durdurma kararı vermeli diye dilekçe sunduk dosyaya. Kaleme sorduk. Çok büyük bir şey olduğu belli. Mayıs’ın 27si, 28’i yaşanmış. Ben 3 Haziran’dan itibaren Mimarlar Odası’na düzenli olarak gittim, dilekçe yazdım, düzenli olarak Uyap üzerinden kontrol ettim. Bir kere daha gittim kaleme. 18 Haziran günü bir görüş tutanağı gördüm. Hakimlerin ismi ve iptal yazan. Ankara’daki avukat arkadaşı aradım, iptal yazıyor ama gerekçeyi bilmiyoruz, saçma sapan bir gerekçe olabilir, duyurmak şu aşamada bize uymaz, dedim. Gazetecilik iddiası olan herhangi birinin sorularına cevap veririz, birileri o dönem önlerinde ceketlerini iliklerken o zaman da biz Fethullahçı Çete diyorduk.
4 Temmuz’dan sonra Zaman Gazetesi benim üzerimden ben ve Taksim Dayanışma’ya ilişkin kararı gizlediğimize dair iğrenç bir kampanya başlattı. Karar bize 8 Temmuz’da tebliğ edildi. İBB’ye 9, Kültür Bakanlığı’na 10 Temmuz’da tebliğ edildi. Savcılık şunu neden yazmaz? Ortalık hareketli. Tekrar inşaat başladı. Mimarlar Odası sürdürmeyin diye yazı yazdı. İBB’nin yetkililerine 16 Temmuz 2013 itibariyle böyle bir karar yoktur yazısını kimin yazdığını, o dönem hareketlenmeye neden olduğu niye kimse yazmaz ki? İddianamede Fethullahçılarla ilgimiz olduğu iddia ediliyor. Biz Fethullahçıların en güçlü olduğu dönemde Fethullahçı çete dedik. Saygıyla iade ederim. ethullahçıların tıyneti yalancılık olduğu için bizim karşımızda kardeşlerimize zulmeden, öldüren polis şeflerinin yüzde doksan dokuzu Fethullahçıydı. AKP’yi destekleyen basın, gazeteci kılığındaki iş takipçisi Akif Beki bizim hakkımızda denilmeyen laf bırakmadı. O ses kayıtlarının duruşma salonunda dinlenmesi gerekir.”
Mahkeme başkanının “Tape’de esnaflara baskı yaptırılması iddiasıyla ilgili ne diyeceksiniz?” sorusuna ilişkin Atalay:
“Orada bahsis geçen esnaf elinde palayla kadınlara saldırmıştı. O civardaki esnaf, yapının karşı olduğunu, döviz koyduklarını söylüyorlar, yaygınlaştırılmasını istiyorlar. en de yaygınlaştıralım diyorum. Bunun bir suç olduğunu düşünmüyorum. CA: Taksim Dayanışma ya da herhangi bir kurum kuruluş Gezi Direnişi’nin sahibi değildir. Taksim Dayanışması milyonlarca insanın tercümanı olmaya çalışmıştır. Suçu kim işlediyse onunla ilgili dava açılmalıdır. Gezi bu toprakların adalet, özgürlük, eşitlik umududur” şeklinde cevap verdi.
Verilen aranın ardından davanın görülmesine devam ediliyor.
23 Haziran seçimleri sonrası İBB Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı olarak atanan Tayfun Kahraman, mahkeme başkanının “Taksim Dayanışması’nın sözcülerinden olduğunuz doğru mudur?” sorusuna yönelik, “Şehir Plancıları odası adına sözcülük yaptım. Taksim Dayanışması içinde faaliyette bulundum. Garaj İstanbul’da gerçekleştirilen toplantıya davet edildiğim için katıldım” dedi. Sosyal medyadan eylem çağrısı yaptığı iddialarına ilişkin ise Kahraman. “Benim paylaşımlarım Taksim Dayanışması’nın retweet’leridir. Kendi kişisel paylaşımlarım değildir” dedi.
Taksim Dayanışması içinde yüzden fazla bileşen olduğunu belirten Kahraman, mahkeme başkanının “Bu olaylar yaygınlaşıp terör boyutunu aldığında platform olarak bizim bunlarla bir ilişkimiz yoktur dediniz mi?” sorusuna yönelik “Terör olayı dediğinizde bir yargı belirtiyorsunuz. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki ne bizim ne Taksim Dayanışma’nın bu fotoğrafları tasvip etmiyoruz. Bu olayları gerçekleştirenleri kolluğun bulması gerekirken, bizim bunlarla muhatap olmamız doğru değil. Hükümetle iki görüşme yaptık. İkisinde de vardım. Görüşmelerde hem burada talep edilen haklar dile getirildi hem de olaylar konuşuldu.
Polisin şiddetine maruz kalırken bunları söylemenin bir yararı yoktu.Vandalizm diye söylediğiniz olaylar ne kadar yanlışsa polisin yaptıkları da yanlıştı. 2014’te hakkımda takipsizlik kararı verilmişti. Gezi o zaman hak talebini yerine getiremeyenlerin hakkını dile getirdiği bir eylemdi. 80 ilde insanların dışarı çıkmasını sağlamak kolay değildir. İddianamenin bizi, bunu gerçekleştirecek kadar muktedir görmesi akıl dışı” şeklinde cevap verdi.
Hacer Foggo ile yapılan bir telefon görüşmesini okuyan mahkeme başkanı “Bu konuşma ne ile ilgilidir?” diye sordu. Soruya yönelik Aksakoğlu, “Hacer Foggo, Roman dernekleriyle çalışır. Romanların sosyal olarak gelişmesine adamıştır kendini. Yaptığımız konuşma Roman Dernekleri arasındaki bir dedikodu konuşmasıdır” dedi.
Mahkeme başkanına “Ben 220 gün cezaevinde yattım. Bu okuduğunuz tape’lerin hiçbirini dinlemedim. Bu kayıtlar nerede?” sorusunu yönelten Aksakoğu ve mahkeme başkanı arasında şu diyalog yaşandı:
M.B:Savcılık tarafından ihyası yapıldı.
TK: Bu polisler bunları yaptığı için yargılanıyor. Başka sorum yok.
MB: Soru soramazsın, geç yerine!
Sanıkların sorgusunun ardından sanık avukatlarının beyanlarına geçildi. Osman Kavala’nın avukatı Deniz Tolga Aytöre’nin iddianamedeki tapelerin hukuka aykırı şekilde toplandığını anlattığı sırada mahkeme başkanı, çok yavaş gittiği gerekçesiyle avukatın savunmasına müdahale etti. Aytöre, Osman Kavala’nın bütün sanıklarla aynı durumda olduğunu ancak davadaki tek tutuklu sanık olduğunu söyleyerek, Kavala’nın tahliyesini talep etti.
Savcı, tutukluluğun devamını talep etti.
Duruşma savcısı, dosyanın geldiği aşama itibarıyla firari sanıklar hakkındaki yakalama kararlarının infazının beklenmesini ve atılı suçun vasıf ve mahiyeti göz önünde bulundurularak Kavala’nın tutukluluk hâlinin devamını talep etti. Duruşmaya 15 dakika ara verildi.
Daha sonra kararını açıklayan mahkeme “Osman Kavala’nın tutuklulugunun devamına, duruşmanın 24-25 Aralık 2019’a bırakılmasına karar verdi.
Bu haber en son değiştirildi 8 Ekim 2019 18:23 18:23
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…