29 Ekim ve 10 Kasım’ın yıl dönümlerinde eski defterler açıldı, eski bir tartışma yeniden alevlendirildi. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 10 Kasım’da, “Harf devrimiyle adeta her şeyin sıfırlandığını eklediğimizde elbette ülkemiz okuma-yazma oranının çok düşük olduğu bir dönem yaşadı ama bunun suçunu Osmanlı’ya yüklemek bir bühtandır” dedi.
İslamcı kesimden ve beraberinde liberal kesimden Cumhuriyet’e yeniden eleştiriler yöneltildi.
Mustafa Kemal’in Osmanlı Subayı olduğu ve Cumhuriyet’in de Osmanlı’nın devamı olduğu görüşleri ilericilik ile gericiliğin tarihsel kavgasını, Cumhuriyet’in ise aydınlanmacı kimliğini örtmek üzere televizyonlardan ve gazetelerden boca edildi.
Manifesto, Cumhuriyet’e saldırıların süregeldiği bu dönemeçte tüm bu tartışmaları, Cumhuriyet’in tasfiye sürecini, 1923 Cumhuriyet’inin AKP eliyle getirildiği son halini ve ‘Ne yapmalı?’ sorusunu soldan isimlere sordu.
Gazeteci-Yazar Işık Kansu, Yazar-Bilim ve Gelecek Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ender Helvacıoğlu, Yazar-Akademisyen Fatih Yaşlı ve Yazar-Türkiye Komünist Hareketi Merkez Komite Üyesi Kurtuluş Kılçer Manifesto’nun “Soldan Cumhuriyet’e bakış” dosyası için görüşlerini iletti.
Dosyanın ilk yazısı Işık Kansu’dan geldi:
“Kurtuluşun seherinde doğan 1923 Cumhuriyet devrimi, ilerici bir atılımdır.
Yüzyıllar boyunca uygarlığa direnen bir teokratik devleti ortadan kaldırmış, kulu yurttaş yapmış, ümmeti ulusa dönüştürmüş, eşitlikçi demokratik bir düzene geçilmesi için gerekli altyapının hazırlanmasına öncülük etmiştir.
Bu açıdan bakıldığında, Cumhuriyet’in Osmanlı’nın devamı olduğunu ileri sürmek safsatadan öte gitmez.
Biri Ortaçağ’dır, diğeri çağdaşlaşmanın adıdır.
Biri gerici çürümüşlüğü, diğeri bağımsızlıkçı, toplumcu, halkçı, devrimci dirilişi tanımlar.
Cumhuriyet’in boğulmak istendiği kesin, ama hiç kuşkusuz öldürüme direndiği; yüreğinin attığı, bilincinin yerinde olduğu, acıya tepki verdiği de yadsınmaz bir gerçekliktir…
1970’lerin başından bu yana Cumhuriyet bir karşı devrim yükselişi ile karşı karşıyadır. Yaklaşık son 20 yıl ise, bu sürecin doruk noktasını oluşturur.
Tüm dünyada yaşanan yeni faşizm ile koşut giden bu sürecin sonuna gelindiğinin işaretleri, halk uyanışını gösteren verilerle somutlaşmıştır.
Toplumdaki devinim, Cumhuriyet’in devrimci ruhunun yeniden alevlendiğini kanıtlıyor.
Bir şeyi unutmamak gerekiyor: Az ya da çok aydınlanma yaşamış toplumlar geriye doğru evrilmezler!
Özgürlükçü demokratik bilinç, karşıdevrimi alt edecektir…”
Yazar, Bilim ve Gelecek Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ender Helvacıoğlu‘nun konuyla ilgili Manifesto’ya verdiği demeç şöyle:
“Yeniden parlatılıp piyasaya sürülen “Cumhuriyet Osmanlı’nın devamıdır” tezi, bu kez daha geri bir mevziden sürdürülen Cumhuriyet düşmanlığıdır. Aslında bu tezin savunucuları da Cumhuriyet’in Osmanlı’dan köklü bir kopuş olduğunu çok iyi bilmektedirler ve bu nedenle yıllar boyu kendilerini tasfiye eden Cumhuriyet’e saldırdılar. Şimdi ise gericiliklerini ve Osmanlıcılıklarını sinsi bir biçimde Cumhuriyet kavramının içini boşaltmaya çalışarak sürdürüyorlar.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının önderliğinde gerçekleştirilen Cumhuriyet Devrimleri yaşadığımız coğrafyanın yakın tarihindeki en köklü Modernite atılımıdır. Osmanlı saltanatını yıktı, Hilafeti ortadan kaldırdı, yeni bir laik devlet kurdu ve bir Aydınlanma seferberliğine girişti. Genç Cumhuriyet, eski çürümüş feodal ilişkileri hem altyapı hem de üstyapı düzlemlerinde tasfiye etme yönünde de köklü atılımlar gerçekleştirdi. Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı Devleti’nin devamı olsaydı bu adımların hiçbiri atılamazdı.
Gerek yeni devletin kurucuları gerekse tüm tarihçilerin vurguladığı gibi Cumhuriyet Osmanlı’dan köklü bir kopuş ve Modernite’ye yöneliştir. 1789 Fransız Devriminin rüzgârını arkaya alarak ve hatta 1917 Ekim Devriminin oluşturduğu iklimden etkilenerek gerçekleştirildi. Gericilerin, Osmanlıcıların ve Siyasal İslam’ın Cumhuriyet düşmanlığının nedeni de budur; kuyruk acıları vardır.
Bu, madalyonun bir yüzüdür; bir de diğer yüzü var:
Genç Cumhuriyet, Modernite’nin burjuva yolunun sınırları içinde kaldı ve kısa bir süre sonra kapitalist hatta girdi. Bu noktadan itibaren Türkiye Cumhuriyeti tarihi, ortaçağ karanlığına karşı mücadeleden ve Aydınlanmadan yan çiziş tarihi olarak okunabilir. Oysa madem ki Fransız Devrimi yolu seçilmişti, feodalizmin köklü bir tasfiyesinin ve radikal bir Aydınlanma hareketinin yaşanması beklenirdi. Öyle olmadı; hatta kapitalist yolda derinleştikçe aynı oranda Aydınlanmadan da vazgeçildi. Burjuva yoluna giren Türkiye, ne bağımsızlığını koruyabildi, ne köklü bir toprak devrimi yaparak ulusal bir sanayi yaratabildi, ne iç ulusal sorunlarını halledebildi, ne de bilimsel düşünceyi az çok özümsemiş aydınlanmış bir toplum oluşturabildi. Birkaç yüzyıl önce Avrupa’da burjuvazi önderliğinde çözülen bu sorunların hiçbiri, 20. yüzyıl Türkiye’sinde burjuvazi eliyle çözülemedi.
21. yüzyılda yol aldığımız günümüzde bu sorunların hepsi tüm haşmetiyle önümüzde durmaktadır. Siyasal İslam’ın iktidara gelebilmesinin, Yeni Osmanlıcılığın fışkırmasının, tarikatların ve cemaatlerin gerek toplumu gerekse devleti kuşatabilmesinin ve Osmanlı ile Cumhuriyet’i uzlaştırma çabalarının da beslendiği zemin budur.
Türkiye Cumhuriyeti deneyi, “demokratik devrimler” çağının değil ama, “burjuva demokratik devrimler” çağının artık bittiğinin en çarpıcı örneğidir. Ezilen Dünya coğrafyası, kendi ortaçağından, kapitalist (burjuva) yola girerek kurtulamaz. Fransız Devrimi yolu (yani devrimci burjuvazi önderliğinde feodalizmin tasfiyesi), Avrupa’nın demokratik devrimde gecikmiş bölgelerinde dahi köktenci niteliğini yitirmişti; nerede kaldı bağımsız bir kapitalizm birikiminin bulunmadığı Türkiye gibi Ezilen Dünya ülkelerinde… Bu yol bizzat, demokratik devrimlerini birkaç yüzyıl önce gerçekleştirmiş ve artık emperyalist bir nitelik kazanmış dünya kapitalizmi tarafından kapatılmıştır, engellenmektedir.
Bu anlamda son 15-20 yıla göz atmak daha zihin açıcı olabilir. Türkiye’nin küresel kapitalizme entegrasyonu ile ortaçağ kalıntılarının tasfiyesi arasında doğru orantı mı vardır, ters orantı mı? Hiç bu kadar “burjuva” olmamıştık; ve hiç bu kadar da “İslamcı”!
Cumhuriyet devrimlerinin kazanımları mirasımızdır ve en önemli esin kaynaklarımızdan biridir. Ama Cumhuriyet’in devrimci barutunu yıllar önce yitirdiğini, altının oyulduğunu, çürüdüğünü ve artık ancak bir “miras” olarak kaldığını görmek gerek. Bu nedenle Türkiye toplumunun önünde, eskisinden de dersler çıkaran yeni bir cumhuriyet atılımı görevi duruyor. Bir “Emekçi Aydınlanması” modeli geliştirmek durumundayız.”
İçişleri Bakanlığı’nca kayyum atanan Tunceli Belediyesi Eş Başkanı Birsen Orhan, savcılık sorgusunun ardından tutuklama talebiyle…
Narin Güran cinayetinde amca Salim Güran ve baba Arif Güran'ın araçlarının içinde bulunduğu 5 araç…
Şahin, " Bilinmelidir ki RTÜK sansür kurumu değildir. Anayasamız net bir hükümle sansürü yasaklar" ifadelerini…
Dokuzuncu olağan kongresini gerçekleştiren Saadet Partisi'nde genel başkanlık için Kayseri milletvekili Mahmut Arıkan ile İstanbul…
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, PKK lideri Abdullah Öcalan için yaptığı çağrının yankıları sürüyor. Cumhurbaşkanı…
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında çıkardığı…