GÖRÜŞ | TBB tartışmasına bakış III

Manifesto, Türkiye Barolar Birliği önceki dönem Başkan Yrd. Av. Dr. Başar Yaltı, Avukatlar Sendikası Genel Başkanı Av. Selin Aksoy Duru, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) önceki Başkanı ve Yargıçlar Sendikası Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Av. Bilgütay H. Durna, önceki dönem TBB Yönetim Kurulu Üyesi, Adana Barosu Delegesi Av. Yurdagül Gündoğan ve Av. Cem Alptekin'in görüşlerini derledi.

GÖRÜŞ | TBB tartışmasına bakış III

Yargı reform paketi, Külliye’de adli yıl açılış töreni ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı sıfatıyla siyasi bir figür olarak Metin Feyzioğlu’nun kamuoyuna sıklıkla görüş bildirmesi Barolar ile TBB’nin tartışmalarını derinleştirdi.

Baroların ‘Olağanüstü Genel Kurul’ çağrısı da reddedilince ortaya çıkan yeni düzleme; tartışmanın öncesi ve sonrasına ve elbette kamuoyuna yansımayan başlıklara mercek tuttuk.

Manifesto, Türkiye Barolar Birliği önceki dönem Başkan Yrd. Av. Dr. Başar Yaltı, Avukatlar Sendikası Genel Başkanı Av. Selin Aksoy Duru, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) önceki Başkanı ve Yargıçlar Sendikası Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Av. Bilgütay H. Durna, önceki dönem TBB Yönetim Kurulu Üyesi, Adana Barosu Delegesi Av. Yurdagül Gündoğan ve Av. Cem Alptekin‘in görüşlerini derledi.

Önceki dönem TBB Yönetim Kurulu Üyesi, Adana Barosu Delegesi Av. Yurdagül Gündoğan‘ın Manifesto’ya yaptığı değerlendirmeler şöyle:

SAVUNMANIN İKTİDARLARLA İMTİHANI: SONUN BAŞLANGICI

“Aslında her şey 2014 yılında Danıştay’ın 146.Kuruluş Yıldönümü törenlerinde başladı.  Feyzioğlu bu törende yaptığı uzun ve muhalif konuşmasıyla Erdogan’ın tepkisini çekmiş,  “böyle edepsizlik olmaz!” diyerek salonu terk etmesine neden olmuştu.

Bu olaydan sonra sadece Cumhurbaşkanıyla değil iktidarla arası iyice açılan Feyzioğlu, Cumhurbaşkanıyla arasındaki buzları eritebilmek için ne kadar yol varsa denemiştir. Çabaları, 2016 yılının Ağustos ayında sonuç vermeye başlamıştır.

TBB Yönetim kurulunun bilgisi ve onayı olmaksızın, külliyeden aldığı bir randevu ile 16 Ağustos 2016 günü,  Cumhurbaşkanının huzuruna çıkmayı başarmıştır. İki buçuk yıl aradan sonra gerçekleştirdiği bu görüşmeden geriye zihinlerde,  topuk selamı ile  “ne görev verirseniz yapmaya hazırım” duruşu kaldı. O günden sonra Feyzioğlu, bu duruşunu hiç bozmadı.

Sarayda Adli Yıl açılış töreni yapılması fikri ve icraatı ilk kez bu görüşmede dile getirildi ve kararlaştırıldı. Ancak Feyzioğlu’nu bir sorun beklemekteydi; Yönetim Kurulundan böyle bir karar çıkarması zordu. Dönemin TBB Yönetim Kurulu üyeleri, sarayda adli yıl açılış törenine Hayır! dedi.  Avukatlardan ve barolardan da tepki geldi. Tepkiler karşısında geri adım atan Feyzioğlu, savunmanın bağımsızlığına gölge düşüreceği gerekçesiyle saraydaki törene katılmayacağını açıkladı.”

MUKTEDİRİN GÖLGESİNDE ADLİ YIL AÇILIŞI

“Aradan iki buçuk yıl geçtikten sonra, 2019 Eylülünde Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde yapılacak Adli Yıl Açılış törenine TBB Başkanı ve Türkiye’deki 79 Baro Başkanı davet edildi. 79 Baronun 52’si,  Yargının ve Savunmanın bağımsızlığına gölge düşüreceği gerekçesiyle Sarayda Adli Yıl Açılış töreni yapılmasını doğru bulmadıklarını, törene katılmayacaklarını bildirdiler.  TBB Başkanı ise 52 baronun görüş ve düşüncelerini yok sayarak törene katılacağını açıkladı. Değişen yeni TBB Yönetim Kurulu ise, onun saraya çıkmasına engel olmadı.

Oysa Barolar Birliğinin görevlerini düzenleyen Avukatlık Kanununun 110.maddesi, “Birliğin; Baroları ilgilendiren konularda her baronun görüşünü öğrenip, ortaklaşa görüşmeler sonunda çoğunluğun düşünce ve görüşünü belirtmesi” gerektiğini düzenlemiştir.  Feyzioğlu, 52 Baronun saraydaki Adli yıl açılış törenine katılmama yönündeki görüş ve düşüncelerini dikkate almamıştır. Törende yaptığı konuşmada çoğunluğun görüşünü dile getirmek yerine, kendisinin şahsi düşüncelerini paylaşmıştır. Sarayda Türkiye Barolar Birliğini değil,  kendisini temsil ettiğini ortaya koymuştur. Türkiye Barolar Birliği Başkanı bu davranışıyla kendi kanununu çiğnemiştir.

Feyzioğlu, Cumhurbaşkanıyla arasındaki buzları eritmiş olmaktan aldığı güçle(!), kendisine muhalefet eden barolara karşı çok daha sert ve ayrıştırıcı bir tutum sergilemeye başlamıştır.  Hatta olağanüstü genel kurul çağrısı yapan Adana, İstanbul, İzmir, Antalya barolarını FETÖ’cü ve PKK yanlısı olmakla itham edecek kadar ileri gitmiştir. İktidar sahipleri söz konusu olduğunda takındığı uzlaşmacı dil,  muhalif baro ve avukatlar söz konusu olduğunda yerini ayrıştırıcı bir dile bırakmıştır. Birlik başkanının ayrıştırıcı tutumu karşısında baroların ve  avukatların tepkisi şiddetlenerek tırmanışa geçmiştir.”

BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLA

“Kendisini siyaset üstü ilan eden Birlik Başkanı, siyasi iktidarın icraatlarını onlardan çok savunur olmuştur.  09 Ekim 2019’da sınır dışına yönelik askeri operasyon kararını, yürütmenin bir kolu gibi sahiplenerek, operasyona destek açıklaması yapmış, bununla da yetinmeyip ordu komutanı tavrıyla soluğu sınırda almıştır. Bunlar, Barolar Birliği Başkanının sergileyeceği tutum ve davranış olarak kabul edilemez. Dahası, “… silahlı güçler sivilleri kalkan olarak kullanıyorsa saldırıya uğrayan devlet, sivillerin hayatını korumak zorunda değildir” diyen bir kişi, Barolar Birliği Başkanı sıfatını taşıyamaz. Taşımamalıdır.

İşte bu ve benzeri açıklamalar bir çok baro için bardağı taşıran son damla olmuştur. Savaş, insanın ölümünü emreder. Hukukçu ölümü değil, insan hakları ortak paydasındaki her bireyin insan olma ve yaşama hakkını savunur. Bir hukukçu,  savaş ortamında tek bir sivilin burnunun kanamaması, aç kalmaması, göçe zorlanmaması ve can güvenliğinin sağlanması için mücadele verir. Hukukçunun yeri, savaşın içinde savaşanlara karşı durmaktır.

Bırakın birlik başkanlığı sıfatını, Feyzioğlu’nun hukukçulukla bağdaşmayan tavırlarına karşı sadece  Urfa, Tunceli , Van ya da Diyarbakır barosu tepki göstermedi. Adana, Mersin, Antalya, Aydın, Bursa, İzmir, İstanbul Baroları da tepki göstermiştir. Herhangi bir açıklama yapmamakla birlikte muhalif olan bir çok baronun olduğu gerçeğini de göz ardı etmemek gerekir. Sayın Feyzioğlu, kendisine muhalif olup tepki koyan baroları, doğu baroları-batı baroları olarak ayrıştırmaya, kutuplaştırmaya çalışsa da,  bu tavır ona hiçbir şey kazandırmayacaktır. Kazandırmadı da…”

ON İKİ BARODAN OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL ÇAĞRISI

Olağanüstü Genel Kurul çağrısı yapan baro sayısı başlangıçta dörtken, bu olaylar üzerine sayı on ikiye yükselmiştir. Avukatlık Kanununun 115.maddesi gereği on baro sayısını bulan, Adana, Mersin, Antalya, Aydın, İzmir, Bursa, İstanbul, Van, Tunceli, Diyarbakır, Urfa Baroları ortak bir gündem hazırlayarak, 06 kasım 2019’da  TBB’ye olağanüstü genel kurul çağrısı yapılması talebinde bulunmuştur.

Ancak TBB Yönetim Kurulu çoğunluk oyuyla verdiği kararla, 12 baronun olağanüstü genel kurul talebini reddetmiştir. Avukatlık Kanununun 115.maddesi , Birlik Yönetim Kuruluna, en az on baronun yazılı istemi halinde Genel Kurulu  olağanüstü toplantıya çağırır(!)” şeklindeki emredici hükmüyle TBB’ye takdir yetkisi vermemiştir. TBB Yönetimi ve Birlik başkanı,  verdikleri red kararıyla, hukuku bilerek ve isteyerek, alenen bir kez daha çiğnemiştir. Red kararına, dayanak yapılan hiçbir gerekçe yasal değildir.  Kaldı ki, TBB Yönetiminin genel kurul çağrısı gündeminin içeriğini tartışmaya yetkisi yoktur. Yönetim Kurulunun başvuruyla ilgili inceleme yetkisi, yeter sayının (on baro) varlığı ve gündemin oluşturulup oluşturulmadığıyla sınırlıdır. Gündem maddelerinin ne olduğunu irdelemek, yerindeliğini denetlemek yönetimin görevi değildir. Gündem maddeleri hakkında karar verecek organ, Genel Kuruldur.  TBB Başkanı ve yönetim kurulu, kendilerini Barolar Birliğinin en yüksek organı olan Genel Kurulun yerine koyarak, yetki gaspı yapmıştır. Red kararı, şeklen de içerik olarak da yasaya açıkça aykırıdır. Ancak daha da önemlisi, bu kararla TBB tarihine kara bir leke sürülmüştür.

BUNDAN SONRA NE OLMALIDIR?

“Avukatlar, barolar ve barolar birliği büyük bir sınavın eşiğindedir. Bu sınav, iktidar karşısında bağımsız savunmaya sahip çıkmak ya da teslim olma sınavıdır. Öncelikle imzacı 12 baroya büyük bir görev düşmektedir. Onlar taleplerinde ısrarcı olmalıdırlar. Her hafta yeniden talepte bulunmalı, gerekirse farklı gündem maddeleriyle olağanüstü genel kurulu çağrısı taleplerini yinelenmelidir. İkinci seçenek olarak,  içlerinden bir baronun önderliğinde tüm barolara ve delegelere çağrı yapılarak,  Ankara’da alternatif bir olağanüstü genel kurul yapılmasını sağlanmalıdır.  Böylece, Barolar Birliği Başkanı ve Yönetiminin meşruiyetini  yitirdiğini genel kurulun güvensizlik oylamasıyla  gözler önüne sermek, bu koşullarda tercih edilecek en haklı, en demokratik yoldur. Tek adamlığa heves eden bir diktatör adayına, 130.000 avukatın temsilci olmadığını göstermek tarihi sorumluluktur.

‘İpe un serme deyimi’ bu durumlar için üretilmiş olsa gerek. Olağanüstü genel kurul çağrılarının 08/11/2019 günü reddedilmesinin üzerinden 20 gün geçmiştir. Red kararına karşı nasıl bir yol izleyeceklerini henüz belirlememiş olmamalılar ki, bugüne kadar kamuoyuyla herhangi bir paylaşımları olmadı. Dileriz muhalif tutumları, sert basın açıklamalarıyla sınırlı kalmaz, etkili ve somut eylem kararıyla karşımıza çıkarlar.

DELEGELERİN GÜCÜ

“Ama asıl güç ne barolarda ne de yönetimlerindedir. Asıl güç Delegelerdedir. Türkiyede sayıları 500-600 civarında olan Delegeler, Barolar Birliğinin en üst ve karar organı olan Genel Kurulu oluştururlar. TBB Yönetimi olağanüstü genel kurul çağrısını kabul etmeyerek, genel kurulu oluşturan delegelerin gündemle ilgili söz söyleme hakkını, karar alma yetkisini gasp etmek suretiyle ellerinden almıştır. Bu hukuksuzluğa en yüksek perdeden tepki verecek kişiler aslında delegelerdir. Farklı bir çok barodan yüz civarında delege, hazırladıkları ortak metni kamuoyuyla paylaşarak tepkilerini ortaya koymuşlardır. Ancak bu ve benzer tepkilerin sonuç verebilmesi için,  daha kapsayıcı ve etkili bir eyleme dönüşmesi gerekmektedir.

Ülkemizde gelinen nokta şudur; hesap sorucudur. Türkiye Barolar Birliği Başkanı “makamından aldığı gücü” avukatlara borçludur. Avukatlarsa, iktidar karşısındaki güçsüzlüğünü Birlik Başkanına borçludur.

Şayet barolar, delegeler ve avukatlar yasalarının ve evrensel hukuk ilkelerinin kendilerine yüklediği sorumluluğun bilinciyle hareket etmeyi başarırlarsa;  savunma mesleğine ve savunmanın örgütlü gücü Türkiye Barolar Birliği’ne de sahip çıkmayı başarmış olacaklardır. Aksi halde savunma iktidar sahiplerinin güdümünde, yürütmenin sıradan bir parçası olmaktan öteye gidemeyecektir.

Savunmanın verdiği bu tarihi sınavda; avukatlara, delegeler ve barolara tek tek ve birlikte büyük görevler düşmektedir.

Tek başına ne olabilir dememeli insan;  “Damlayan su taşı deler!…””

Av. Cem Alptekin‘in değerlendirmeleri ise şöyle:

Manifesto: “Külliyedeki adli yıl açılış törenleri ile iyice ayyuka çıkan Barolar ile Türkiye Barolar Birliği Yönetimi, özellikle de Başkanı arasındaki gerilimin asıl başlıkları sizce nelerdir?

Av. Cem Alptekin: Önce küçük bir düzeltme yapayım: Taraflar arasındaki gerilim, TBB Başkanının Saray’daki “açılış törenlerine”  değil, “son açılış törenine” katılması nedeniyle çıkmıştır. Zira TBB, yürütmenin Sarayı’nda yapılan önceki açılış törenlerine “hukuk devleti” ve “yargı bağımsızlığı” noktasındaki haklı eleştirileri nedeniyle, baroların ortak iradesiyle uyum içinde, ilkeli bir duruş sergileyerek katılmamıştır. Ancak gerilim, bu gerekçeler ortadan kalkmadığı halde TBB’nin, Yargı Reformu Strateji Belgesini gerekçe göstererek, son Açılış Törenine katılma kararı alması  üzerine çıkmıştır. Taraflar arasındaki gerilimin tek bir başlığı vardır, o da; TBB’nin ilkesel duruşundan ve asli görevi olan “meslek siyaseti” yapmaktan vazgeçerek, “parti siyaseti”ne soyunmasıdır.

M. : Metin Feyzioğlu TBB Başkanı sıfatıyla ‘sınır ötesi operasyona’ destek olunduğu için Barolarla gerildiklerini söylüyor. Bu yaklaşıma dair düşünceniz nedir? Yargı reformundan, yargı bağımsızlığına; yeşil pasaport tartışmalarından avukatların temel haklarının savunulmasına; siyasi iktidara sürekli destek verilmesinden, savunmanın geldiği noktaya … Barolar esasen hangi saiklerle Feyzioğlu’na itiraz ediyorlar?

C. Alptekin: Başkanın, bu gerilimin ‘sınır ötesi operasyona’ verdikleri destekle ilgili olduğu açıklaması gerçeği yansıtmamaktadır. Gerilimin esas sebebi yukarıda açıkladığım gibidir. Olağanüstü genel kurul çağrısı ise, Feyzioğlu’nun açılış konuşması ile birlikte, barolara yönelik ithamlara ve operasyon sinyaline sessiz kalması nedeniyle gelmiştir.

M. : Baroların yasanın aradığı çoğunluğa ulaşarak yaptıkları  ‘Olağanüstü Genel Kurul’ çağrısı “sadece başkanlık makamının boşalması durumunda…” yanıtıyla reddedildi. Sizce Baroların Genel Kurul çağrısı, esasen “seçilme yeterliliğinin kaybedilmesi” sebebini doğurmadı mı?

C. Alptekin:Av.K.md.115’de olağanüstü genel kurul çağrısı için, TBB’ce ileri sürüldüğü gibi “sadece başkanlık makamının boşalması durumunda…” diye, bir hüküm  bulunmuyor. Orada yalnızca, “en az 10 baronun yazılı istemi”nden söz ediliyor.  Üstelik, Kanun burada “çağrı” konusunda TBB’ye takdir yetkisi de bırakmıyor. Kaldı ki, “başkanlık makamının boşalması” yalnızca fiziki bir boşalma anlamına da gelmiyor. Başkanlık makamı “asli görev” fiilen ortadan kaldırıldığında da boşalacaktır. Bu da Kanunun öngördüğü seçimli “olağanüstü” genel kurul için yeterli şarttır.

M. : Suriye topraklarına yapılan askeri operasyona sınırdan destek veren, “devlet sivilleri korumak zorunda değildir” açıklaması yapan, son olarak da bir dini nikahta da boy gösteren TBB Başkanı’nın bu eylem ve söylemlerinin gölgesinde Barolar – Türkiye Barolar Birliği ilişkilerini nasıl bir süreç bekliyor? Baroların bundan sonraki adımı ne olacak/olmalı?”

C. Alptekin: Bu konuda da küçük bir düzeltme yapmalıyım: Sanırım, Başkanın  katıldığı o nikah, son yasal düzenlemeler çerçevesinde, resmi nikahın dini nikahla birlikte yapıldığı bir törendi. Haliyle görüntü yasaya uygundu uygun olmasına ama; anayasal düzene uygun muydu, orası çok tartışılır tabii. Bugün yaşanan süreçte çuvaldızı kendimize batırmakta fayda var: TBB’nin bu noktalara gelmesinde, bu dönüşümünde, biz avukatların ve baroların da yıllara yayılan pasif ve idare-i maslahatçı duruşunun büyük payı vardır. Barolar hukuk mücadelesi konusunda artık tespit yapmaktan öteye geçip (ki, bu tespitleri de oldukça sorunludur); ülke çapında hukuk ve adalet için örgütlü bir mücadele programı ortaya koymak zorundadırlar.

TBB önceki dönem Başkan Yardımcısı Av. Dr. Başar Yaltı ve Avukatlar Sendikası Genel Başkanı Av. Selin Aksoy Duru‘nun görüşleri buradan okunabilir: GÖRÜŞ | TBB tartışmasına bakış I

Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) önceki Başkanı ve Yargıçlar Sendikası Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ve Av. Bilgütay Hakkı Durna‘nın görüşleri buradan okunabilir: GÖRÜŞ | TBB tartışmasına bakış II