Tunceli-Dersim tartışmaları üzerine... Cumhuriyetçi Dersim
Ve 1938-1939’da yaşananlara rağmen hala “Dersimliler” Cumhuriyet’in değil; dünden bugüne hep Cumhuriyet düşmanı gericilerin, Osmanlıcıların, hilafetçilerin, sağ partilerin karşısında yer almışlarsa herkesin bir durup düşünmesi gerek.
Ali Ateş
Aslına bakarsanız, bir bardak suda fırtına kopartıldı. İptal edilen İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı seçimlerinin YSK tarafından yayınlanan gerekçeli kararının üzeri ancak bu kadar örtülebilirdi. Açıkçası bugün “Tunceli mi Dersim mi” gibi bir tartışma, asıl tartışılması gereken başlıkların önüne geçmiş bulunuyor. İktidar yanlılarının ve faşist partinin bu konu üzerinde tepinmesi anlaşılır da; YSK’nın fiyasko olan gerekçeli kararını gündem yapması gerekenlerin YSK kararının üzerinde bu kadar durmayıp “Tunceli-Dersim” üzerinden tartışmaları büyütmeleri anlaşılabilir gibi değil.
Devlete başkaldıran, 1923 Cumhuriyeti’ni yıkan ve ABD’nin BOP eş başkanlığını üstlenen siyasal İslamcılarla kol kola olan MHP liderinin bugün “devlete başkaldırı” söyleminin tutunacak bir dalı yok. Geçelim. Ancak ortada bir telaş olduğu açık. Bu telaşın altında yatan ise yıllardır NATO’culuk yapanların bugün emperyalizmle yürüttüğü pazarlıkta yaşadıkları sıkışma olsa gerek. Suriye’nin parçalanması için elinden geleni yapanların bugün emperyalizmin yeni planları gündeme geldikçe sıkışmaları gerçeği, ulusalcı solcularımızı da sıkıştırmışa benziyor.
İşin diğer bir boyutu ise işbirlikçi AKP’nin kuyruğuna takılan MHP’nin ortak olduğu suçları örtmek için bir kez daha anti-komünizme sarılması. Yıllardır ABD emperyalizminin, NATO’nun ve onun içerdeki uzantısı gladio örgütlenmesinin taşeronluğu yapan MHP faşizminin yeniden anti-komünizme sarılmasının altında yatanları iyi görmek gerek.
Kimi ulusalcı çevrelerin bu konu üzerinde bu kadar çok durması, hele hele işi sosyalistlere ayar vermeye vardırması ise ayrıca takdire şayan. Daha dün “milli cephe” önermesini gündeme getirip “emperyalizme karşı Türkiye İttifakı” söylemi üzerinden bizzat AKP ve Erdoğan destekçiliği yapanların bugün sosyalistlere ve komünistlere ayar çekmesine dair birkaç sözümüz bulunuyor. Öncelikle sosyalistlere-komünistlere ayar vermeye çalışanların, Türkiye İttifakı önermesiyle Erdoğan destekçiliği yapması bir yana bugün neredeyse MHP ağzıyla konuşmaları şaşkınlık verici.
İşin diğer boyutu ise liberal cenahtan yapılan atışlar. Tam manasıyla kimlikçi bir siyasetin tezahürünü gördüğümüz ve Cumhuriyet’le hesaplaşmanın gayreti içinde olanlar da açılan bu gündem üzerinden sola ayar verme derdine düşmüşler. Solun, aslında totaliter mi yoksa özgürlükçü mü olduğunu Dersim mi Tunceli mi tercihi üzerinden tartışıyorlar. Liberallerin, düşmanca tutumuna alışığız ancak onların da yıllardır eğip büktüğü bir tarih algısıyla anti-komünizmin ortakları olduğunu bir kez daha izliyoruz.
Ortada “sola ayar vermekten” öte başka bir ortak nokta daha var. Korkarız ki anti-komünizmi çağrıştıracak bir bilinçaltı açığa çıkmış gibi. MHP liderinin “devlete başkaldırmak” dediği ve komünistleri hedef tahtasına oturttuğu bir gündemde liberalleri anladık ama solcu, ulusalcı, cumhuriyetçi, ilerici bildiklerimizin sosyalistlere saldırmalarına çok anlam veremedik. “Bu ne telaş arkadaş!” diye düşünmemek ve sormamak elde değil.
Liberallerin, Dersim-Tunceli üzerinden Cumhuriyetçilikle hesaplaşmaları aslında sol ile hesaplaşmalarıyla ilgili. Bugün AKP-MHP ittifakına karşı, sosyalist hareket içinde bir kesimin, solun “ittifak unsuru” olarak sayılabileceğini düşündüğü liberallerin bir kez daha Dersim-Tunceli üzerinden sol düşmanlıklarının açığa çıkması bizleri şaşırtmadı.
Ulusalcılar açısından ise “Dersim feodalizmi, Tunceli Cumhuriyet’i temsil ediyor” kolaycılığı ve imgelemesi üzerinden sosyalist hareketin feodalizmi savunduğu ya da feodalizmle işbirliği yaptığı gibi absürt ve abes bir tezi gündeme getirip, buradan sosyalist harekete dönük düşmanca tutumun bir nedeni olmalı.
Madem tartışma bir kere açıldı, öyleyse söylenmesi gereken bazı noktalar bulunuyor.
Hangi şehir isminin feodalizmi hangi ismin Cumhuriyet’i temsil ettiğine nasıl karar vereceğiz tartışması yapar hale geldik. Ama en çok dert ettiğimiz şu oldu: Feodalizmle sosyalizm arasında ittifak gibi absürt bir tez ortaya atılıyor. 1923 Cumhuriyeti’nin tarihsel olarak ilerici bir adım olduğunu ama bu dönemde feodalizmin tasfiye edilmeyip tersine feodalizmle işbirliği yapıldığını ve bunun en başından beri komünistler tarafından eleştirildiğini sadece hatırlatıp geçelim. Cumhuriyet ve feodalizm karşıtlık içerir doğru; ancak feodalizmle işbirliğini sosyalistlerin üzerine yıkmaya çalışmak file takla attırmakla eşdeğer bir mantık yürütmesidir. Bu anlamıyla Dersim kelimesi üzerinden feodalizm eşitliği kurarak buradan sosyalistlerin feodallere sahip çıktığını söylemek büyük bir kalem hokkabazlığıdır.
“Dersim’in feodalizmi, Tunceli isminin ise Cumhuriyet’i” ifade ettiğine dair bir iddia var ki, üzerinde durmazsak olmaz. Sanki Cumhuriyet’e karşı olanlar Dersim’i, Cumhuriyetçiler de Tunceli ismini tercih ediyorlar gibi bir ön kabulle yazıyorlar. Çünkü onlara göre Dersim 1938 yılında “ayaklananların” ve dolayısıyla feodalizmi temsil edenlerin kullandığı kelime, Tunceli ismi ise bu “ayaklanmanın” karşısında duran Cumhuriyetçilerin kullandığı kelime.
Evet ülkemizde isimler üzerinden ideolojik kavga verilebilir, ancak bugün solun Dersim-Tunceli üzerinden bir ideolojik mücadele vermesinin ilerletici bir yanı bulunmuyor. Çünkü Dersim-Tunceli karşıtlığı öncelikle kimlikçi bir düzlemin-siyasetin tezahürü olan bir yaklaşım ve gündemi olageldi hep. Bunun bugün Kürt siyasetinin ve özel olarak da liberallerin siyasetinde kimlik siyasetinin bir sonucu olarak karşımıza benzer yaklaşımlar hep çıktı. Böylesi bir kimlikçi siyasete MHP’nin tav olması bir yana ulusalcı-cumhuriyetçi kesimlerin de bu tuzağa düşmesi, sosyalist hareketin de benzer bir düzleme çekilmesini hiç ama hiç gerektirmemektedir. Bugün ülkemizde siyaset, bu anlamıyla kimlik siyaseti üzerinden değil, ilericilik-gericilik, diktatörlük-cumhuriyet, emek-sermaye ve bağımsızlık-emperyalizm üzerinden verilmeli. En azından biz komünistlerin tutamak noktası burası.
1938’de Dersim’de ortaya çıkan durumun tanımlanması burada büyük bir önem taşıyor. Kurulmaya çalışan ulus devlete yönelik bir Kürt ayaklanmasının bastırılması mı yoksa ağırlığı Zaza olan bölge halkının asimilasyonu ve imhası mı? Doğaldır ki, etnik kimlik üzerinden siyaseti başa yazan Kürt siyaseti ve liberaller ile devrimci demokrasinin önemli bir kısmı meseleyi asimilasyon üzerinden okurken ulusalcı kanat bu meselede Kürtçülük ve bölücülük görmektedir. İşin tarihsel boyutu ve sınıfsal gelişimi göz ardı edildiğinde ortaya halklar arasında düşmanlığı körükleyen bir yaklaşım çıkar ki solun meseleyi bu eksende ele alması büyük bir yanlıştır. Böylesi bir bakış açısının sığ bir bakış açısı olacağını söyleyerek,1938 yılında yaşananları bir yanıyla Cumhuriyet’in siyasal kuruluşuna dönük bir feodal direnç olduğu gerçeğini yazmak gerek. İşin etnik boyutundan daha ziyade geri toplumsal örgütlenmelere ve bunun üzerinden yükselen siyasal dirence yönelik bir müdahale ve bunun ağır sonuçlarının ortaya çıktığı bir tabloyu ortaya koymak en doğrusu. Meseleyi etnik kimlik meselesi haline getirmek ya da buradan bir tarih okuması yapmak açıktır ki ülke emekçilerinin ve ilericilerinin birliğini değil tersine bölünmesini gündeme getirir. Ne yazık ki ulusalcı yaklaşımlar da liberal yaklaşımlar da ülke emekçilerini ve ilericilerini bölen bir tutum içindedir. Aslında yukarıda tartışılan konuya ampirik olarak yanıtı bölge insanı çoktan vermiştir.
Cumhuriyet düşmanı AKP’ye ve gericiliğe çoğunluğunun karşı olduğunu bildiğimiz bölge halkı sırf Dersim ismini kullanmayı tercih ediyor diye nasıl Cumhuriyet düşmanı oluyor, anlayan varsa beri gelsin! Açıktır ki ister Dersimli ister Tuncelili diyelim, yöre halkının büyük çoğunluğunun ilericilikle değil bizzat gericilikle sorunu bulunuyor. Ve açıktır ki yine yöre halkının feodal düzene sempati beslediğini de kimse iddia edemez. Gerek liberallerin gerekse milliyetçi-ulusalcıların Dersim-Tunceli ayrıştırması üzerinden görmek istedikleri gerçek yöre halkının sosyolojik ve siyasal tercihleriyle ampirik olarak tuz buz oluyor. Bu anlamıyla ne Dersim dedirterek ne de Tunceli dedirterek, ne kimse Cumhuriyet düşmanı oluyor, ne feodal ağalar dönemini özlüyor, ne gericilerle yan yana geliyor ve ne de aynı zamanda etnik kökenini unutuyor!
Söylenen ulusalcı tez şu: “Etnik köken üzerinden küresel emperyalizmin Türkiye’yi bölme operasyonlarının parçası olmayalım.”
Sosyalistlerin; emperyalistlerin Türkiye’ye yönelik tehditlerine ve küresel emperyalistlerin Türkiye distribütörlüğünü üstlenenlerin liberal tezlerine geçit vermez bir tutum içinde olduğu herkesçe bilinen bir gerçek. Hatta bugün Suriye’nin kuzeyinde ABD emperyalizminin planları ortadayken; sosyalistlerin bu konuda ne kadar hassas olduğunu söylemeye hacet bile yok.
Fakat, işi ifrata kaçırıp, “Dersim feodalitedir” dendiğinde bizim bütün kent isimlerini benzer bir “yöntem”le ele almamız gerekmez mi? [1] O zaman gerici-irticacı-hilafetçi ayaklanmanın yaşandığı kentlerin isimlerini de anmayalım, olur mu? Ya da “Dersim dört dağ içinde” türküsünü de yasaklayalım, mümkün mü? İşi ifrata kaçırıp buradan neredeyse bir halk düşmanlığına vardırılacak bir faşist yaklaşıma kapı açılmasına da sosyalistler olarak karşı durmamız gerekir. Çünkü Dersim ismi “feodalizmi” değil, başka bir açıdan tarihsel bir ismin dile getirilmesidir aynı zamanda. Ya da bölgesel bir coğrafyanın adı olan Dersim hiçbir zaman gericiliği temsil eden bir isim olmamıştır.
Söylenen liberal tez şu: “Tepeden inmeci Kemalist Cumhuriyet aslında ilerleme değil, baskıcı ve otoriter bir rejimdi.”
Sosyalistlerin, dünden bugüne, ulusal Kurtuluş mücadelesine ve 1923 Cumhuriyeti’ne bakışı belli. Emperyalist işgal koşullarında, saltanat ve hilafet günlerinde temelleri atılan Cumhuriyet, tarihsel olarak büyük bir ilerlemedir. Sovyet Rusya başta olmak üzere komünistler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilerleme olarak görmüşler ve emperyalizme rağmen kuruluşun önemli bir adım olduğunu bilmişlerdir. Liberallerin Cumhuriyet düşmanlığının daha demokratik bir istikamete yol açacağını düşünmelerinin gerçek bir sanrıdan ibaret olduğu AKP iktidarı gerçeği ile ispatlanmasına rağmen hala aynı sakızı çiğnemeleri ağızlarını yormaktan başka bir işe yaramıyor. Liberaller demokrasi sorununun özünde Kemalizmi görmüşler, Cumhuriyetle hesaplaşmaya girişmişler, AKP’ye yetmez ama evet demişlerdi. Gelinen tablo bu ülkede liberal anlamda demokrasinin bile Cumhuriyet temelleri üzerinden şekillenebileceğini fazlasıyla göstermiş, demokrasi beklentisi içinde oldukları AKP’nin liberalleri hapse attığında aslında bütün liberal düşünce sistemi de çökmüştü.
Genel olarak, etnik kimlik üzerinden siyaset yapanlarla -milliyetçi ya da liberal- komünistlerin arasında Çin Seddi bulunuyor. Bir kaç başlıkla sıralayalım.
Dersim olaylarını unutturmak için Tunceli isminin konulduğunu söylemek abesle iştigal. Öncelikle unutuldu mu, unutturuldu mu, tartışmalar devam etmiyor mu? Bu yüzden de ne Tunceli’ye Dersim diyerek unutturulmak istenen tarih faş edilebilir ne de Dersim’e Tunceli diyerek yaşananlar unutturulabilir. Bu tür öznel zorlamalarla tarihsel gerçekler tartışma konusu olmaktan çıkarılamaz ki!
Devletin tunç gibi elini hep göstermek için Tunceli isminin tercih edildiği gibi bir galat-ı meşhur da var. Dersim Katliamı diye bilinen olaylar 1938-1939 yıllarında yaşanmışken Dersim diye bilinen bölge 1935 yılında Tunceli adıyla vilayet oluyor. Aslında yurt anlamına gelen el-il kelimesinden İçel, Kocaeli gibi başka isimler de düşünüldüğünde bu ifrata kaçırılan yorumlardan uzak durmak gerek. Hatta Dersim bölgesinde bir vilayet teşkil edilmesi hususunda verilen yasa teklifinde ilk isim olarak Munzur adı bile geçiyordu. Tarihsel anlamda madenciliği ile bilinen bölgeye verilen ismin bugün yöre halkını ezmek için göstere göstere verildiğini ‘propaganda etmek’ kimlikçi siyasetin milliyetçi gözlüğünden bakmaktır.
Faşistler ve liberaller, Sovyetler Birliği’nin, parçası olan Türki Cumhuriyetlerde Sovyetlerin soykırım yaptığını, Azericenin, Kırgızcanın, Türkmencenin yasaklandığını söyleyip durdular. Ancak yanlıştı; komünizm düşmanlığı ve milliyetçilik gözleri kör etmişti. Resmi dilin Rusça olması emperyalizm ayarlı faşistleri ve liberalleri rahatsız ediyordu çünkü. Varmak istediğimiz yer şurası: Bir ülkenin resmi dili, Sovyetler’de nasıl kabul görülmesi gerekiyorsa, bugün de Türkiye’de Tunceli isminin resmi bir vilayetin ismi olması aynı şekilde kabul görebilir. Komünistler, resmi vilayet ismi olarak Tunceli isminden herhangi bir rahatsızlık duymazlar. Çünkü tarihsel olarak ileri bir adım olan Cumhuriyet’in siyasi kuruluşunun bir parçası sayılmalıdır.[2]
Aynı zamanda ve ayrıca resmi vilayet isimleri de değişebilir! Mustafakemalpaşa ilçesi ya da Kemaliye gibi. Bu iki ilçenin de Cumhuriyet döneminde isimleri bizzat değişti. O yüzden isim değişikliği kategorik olarak dışlanacak bir durum değil. Tıpkı komünistlerin Petersburg’u Leningrad yapmaları gibi. Bunlarda da komünistler açısından bir sorun yok! Mesele isim değişikliğinin neyi temsil ettiği ile ilgili. Örneğin İstanbul’a İslambol diyen AKP’nin karşısında durulacağı gibi. Bu anlamıyla Cumhuriyet döneminde idari yapının ihtiyaçları doğrultusunda sancakların il yapılması ve yeni vilayetler teşkil edilmesi ve bunlara yeni isimler verilmesine kategorik olarak karşı çıkabilir miyiz? Aynı şekilde tersinden bugün Belediye Meclisi’nde Tunceli isminin Dersim olarak değiştirilmesi gündeminde de büyük fırtınalar kopartmanın anlamı bulunmuyor. Tunceli ilinin Dersim olarak değiştirilmesi bir geriye gidiş değil, ilerici bildiğimiz bir halkın sol ve Cumhuriyet adına kazanılması anlamına da gelir. Bugün halkın büyük bir çoğunluğunun kendisini Dersimli olarak ifade ettiği, Dersim isminde okul, kulüp vs. bulunduğunu, burjuva siyasetçilerin bile Dersim kelimesini kullandığını ve yaygın bir kullanım olduğunu belirtmekle yetinelim.
Söz konusu Dersim-Tunceli olunca, benzer bir isim değişikliği hem hukuki olarak hem tarihsel olarak hem de halkın yaygın kullanımı nedeniyle pekala mümkündür. Daha 2002 yılında Mersin’de isim değişikliği yapılırken hiç kimsenin sesi çıkmamıştı. Demek ki isimleri değiştirme talebi de gündeme gelebilir ve buradan sosyalist-feodal işbirlikçiliği gibi tarih dışı bir tez gündeme getirilmez, getirilemez! Eğer dert başka ise… Kent isimleri devrimlerle, karşı-devrimlerle, savaşlarla değişebilir gibi çok vulgar yorumlardan da kaçınmak gerekiyor. Petrograd’ın Leningrad olması sonrasında Petersburg’a çevrilmesi ile Dersim-Tunceli tartışmasını bir ve eşdeğer tutmak ne kadar doğru? Tekrar etmek pahasına bugün Dersim ismi karşı-devrimi ifade etmiyor. Tersine yıllardır solun kullandığı bir kelime olduğunu sadece hatırlatmak gerek. [3]
Bir de gerici-feodal ayaklanma tespiti yaparken Cumhuriyet’in hiç ama hiç yanlış yapmayacağı gibi kategorik bir bakış açısı nasıl gündeme getirilebilir? Cumhuriyet, tarihsel olarak ileri bir adımdır. 1923 Cumhuriyeti emperyalizme karşı ve Sovyet Rusya’nın yardımıyla kurulmuştur. Biz komünistler bu tarihsel gerçeklerle 1923 Cumhuriyeti’nin tarihsel olarak ilericiliği konusunda hiçbir tereddüt taşımıyoruz. Ancak Cumhuriyet’in kuruluşu ilerleme iken, Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde yanlışlar yapılmadı mı? Nazım Hikmet’e haksızlık edilmedi mi? Komünistlerin kovuşturmaya uğramaları haklı mıydı? Kapitalist yolun seçimi doğru sayılabilir mi? Elbette bize göre… 1938 olaylarını gerici-feodal bir ayaklanma olarak ele almak ile bu olayların bastırılması sırasında 13 bin insanın yaşamını yitirmesi birbirinden ayrılmalıdır. Bu ne Cumhuriyet fikrinin değerinden kaybettirir ne de bugün gerici, faşist, Osmanlıcı, liberal, işbirlikçi siyasi hareketlerle mücadelede komünistlerin ve Cumhuriyetçilerin ittifakını zedeleyebilir. Dönemin yanlışlarını ifade etmek ilerleticidir. Ülkemizin bugün AKP gibi gerici bir rejimle yönetiliyorsa, 1923 Cumhuriyeti kapitalistler tarafından adım adım kemirilerek yıkılmışsa ve ülkemiz bugün emperyalizme tutsak edilmişse işte yapılan bu yanlışların bu tabloda büyük bir payı vardır.
Cumhuriyet kuruluş sürecinde komünistlerin desteğini almıştır ancak yerleşme sürecinde komünistler kovuşturmaya uğramıştır. Bugün kapitalist Cumhuriyet’te AKP gericiliği varsa, bilin ki ülkenin soluna yönelik atılmış bu adımların bunda büyük rolü vardır. Ve 1938-1939’da yaşananlara rağmen hala “Dersimliler” Cumhuriyet’in değil bugün Cumhuriyet düşmanı gericilerin, Osmanlıcıların, hilafetçilerin, dünden bugün sağ partilerin karşısında hep yer almışlarsa herkesin bir durup düşünmesi gerek. Bu celladına aşık olmak gibi temelsiz sözü ağzına dolayan çaresiz liberallerin tanımlamasıyla açıklanamayacak kadar yalın, somut ve maddi bir gerçekliktir.
İşin kafa karıştırıcı olan tarafı net olarak şuradadır: Dersim ismi birileri açısından Cumhuriyet ile hesaplaşmanın ya da Kürtçü siyasetin etnik siyasetinin kullandığı bir argüman; birileri açısından da yaşanmış toplumsal acının ve tarihsel ismin ifadesidir. Dersim kelimesini bölücülükle eşdeğer tutmak ile Dersim kelimesini 1938 yılında 13 bin kişinin ölümüne dönük bir hassasiyetin simgesi olarak görmek arasında bir fark var. Bu açıdan Dersim sözü, hem tarihsel bölgesel ismin hem de bölge insanı açısından Dersim’de yaşanan acının dile getirilmesidir. Komünistler olarak Dersim denince bizim anladığımız bu. O yüzden ne Tunceli ile ne de Dersim ile komünistlerin sorunu bulunmuyor. Cumhuriyetle Dersim niye kucaklaşmasın?
Ama Dersim sözünden siz HDP’cilik, Kürtçülük, Kürt siyasi hareketin imgesi ya da bölücülük gibi bir pay çıkartırsanız, bugün ABD emperyalizmiyle işbirliği yapan Kürt siyasetinin ya da emperyalist merkezlerin izdüşümü olan liberallerin argümanına kapılmış olursunuz. Gericiliğe ve faşizme yıllardır hayır diyen ve kendilerine de Dersimli diyen bir coğrafyanın yurttaşlarının yeri soldadır ve Tunceli’de HDP’ye rağmen ve tescilli komünist düşmanı liberallere inat kazanan komünistler olmuştur.
Lafı hiç kıvırtmadan; meselenin özünde yatan ve bu tartışmaları bugün güncel kılan olgunun özünde Kürt sorunu yatmaktadır. Bugün Suriye’nin kuzeyinde ortaya çıkan fiili durum, Türkiye’yi yakından ilgilendirmekte, emperyalizmin Suriye’yi bölme planlarının ülkemizi de doğrudan etkileyeceğine dair bir objektif olgu karşımızda. Peki bu konuda komünistlerin sözünü bilmeyen var mı?
Bilmeyen varsa tekrar etmekte fayda var. Bugün komünistler olarak, Kürt siyasetinin ABD ile işbirliği içinde olmasını yanlış buluyor, Kürt siyasi hareketinin emperyalizmin bölgesel planlarına hizmet eden bir noktaya geldiğini söylüyoruz. Suriye’nin parçalanmasının karşısında duruyoruz ve bunun ister Kürt siyaseti eliyle ister cihatçı çeteler eliyle gerçekleşmesine karşıyız. Emperyalizm Suriye’yi parçalamak istiyor, Kürt siyaseti ortak oluyor, AKP iktidarı ise cihatçılarla aynı şeyi yapıyor.
Tunceli Belediye Meclisi’nde Tunceli isminin Dersim olarak değiştirilmesinin ele alınması zamansız ve yersiz bir adım olmuştur. Bugün sosyalizmin emekçilerin gözünde gerçek bir alternatif haline getirilmesi için yapılması gereken onlarca başlık var ve öncelikle bu adımların hayata geçirilmesi gerek. Dersim’de yaşanan acıların hassasiyeti ortadadır ve bu hassasiyeti görmezden gelmek ise milliyetçi bir yaklaşımdır. Bu hassasiyet üzerinden “siyaseten nemalanmak” da başka bir sorundur. Komünist siyaset ile Kürt siyaseti ve liberaller arasında bu bağlamda hem tarih okuması açısından hem de gelecek tasavvuru açısından büyük farklar vardır.
Böylesi bir siyasal konjonktürde zamansız bulduğumuz Tunceli isminin Dersim olarak değiştirilmesini tek başına bir Kürtçülük hamlesi olarak görerek Dersim ismine düşmanlık üretmek ya da sosyalistlerin Kürt siyasetinin güdümüne girdiğini söylemek hele hele sosyalistlerin Cumhuriyetçiliğin karşısında olduğunu iddia etmek işi ifrata kaçırmaktır. Açıktır ki Tunceli ismi yerine Dersim’in konulması, Cumhuriyetle hesaplaşma ve kimlik siyaseti gayesi ile gündeme getiriliyorsa, biliniz ki en başta komünistler bu tutumun karşısında yer alır. Ama Dersim ismi üzerinden bu tür uç yorumlara varmak da yersizliğin daniskasıdır! Sosyalistler bugün Dersim’de-Tunceli’de yaşayan bölge halkının yerinin solda, ilericilikte, cumhuriyet değerlerinde olduğunu bilmektedir. Bunun yolu faşist ağzıyla konuşmak değildir. Ayrıca liberallerin ve Kürt siyasetinin, demagojilerine ve siyasetine meydanı boş bırakmak da bizim işimiz değildir.
Biz komünistlere göre Tunceli ismi de Dersim ismi de meşrudur. Belediye Meclisi’nde görüşülen bu gündem vesilesiyle Cumhuriyetle hesaplaşmanın bir aracı olarak gündeme getirilmesine karşı duracağımız gibi Dersim’deki acının üzerinin örtülmesine de karşı dururuz.
ABD ile bir pazarlık yürüyor. Yürütenler belli… Sıkışanlar yine komünistlere saldırıyorlar. Ama ülkemize bu belayı açanlarla Türkiye İttifakı önermesi yapanların sosyalistlere söz söylemeden önce kendilerine bir bakması gerek.
Ne ABD ile işbirliği yapanlarla ne Maraş’ta katledenlerle ne Sivas’ta yakanlarla bizim işimiz olur. Kimlerin dirsek temasında olduğunu yazmaya gerek var mı?
Ama MHP ağzıyla komünistleri suçlayıcı bir tavır içine girmek; işte burada durmak gerek.
Hele hele Dersim üzerinden komünistlere saldırıp, sonra gidip oyları CHP’ye hatta CHP’nin faşist adaylarına atan ve açık açık bunu ilan eden solculuk türünün “Dersimcilik yapması” ve bunun üzerinden komünistleri eleştirmesi yok mu? Onlara yanıt vermek bile zul sayılmalı!
Liberaller mi dediniz? Farkı var mı?
Önce herkes kendisine bakmalı, sonra sosyalistlere-komünistlere ayar verme işine girmeli.
Ovacık örneğinde ortaya çıkan özgün ve toplumda umut yaratmış bir deneyim ne yazık ki Dersim-Tunceli tartışmasıyla değersizleştirilmeye çalışılıyor. Bu kimlikçi siyasetin önceliği olabilir. Ancak komünistler için daha öncelikli konunun bugün ülkemizde solun içinde bulunduğu durum da düşünüldüğünde Ovacık deneyimini güçlendirmekten geçer. Bugün bütün eksikliklerine rağmen halkçı yönetiminin değersizleştirilmeye çalışılması tam da bugün Dersim-Tunceli tartışmasıyla yapılmaya çalışılmaktadır. Bunu MHP ya da ulusalcılar da yapsa, kimlik siyasetçileri ve liberaller de yapsa aynı sonuca çıkıyor, anti-komünizmde ortaklaşılan bir durum ortaya çıkıyor. Hepsi halkçılığı ve kolektivizasyonu bir kenara atarak kendi dar dünyalarında yarışıyorlar. Bugün Dersim-Tunceli tartışması açıktır ki kimlikçi-milliyetçi siyasetin yarışmasıdır. Bu mesele bizim meselemiz değildir.
Dersim kelimesini liberaller ve Kürtçüler sahipleniyor diye, Tunceli ismini de MHP’liler sahipleniyor diye karşıtımıza göre siyaset üretmeyeceksek eğer; sosyalistler bildiği doğruları söylemekten ve bildiği yoldan yürümekten çekinmeyecektir.
[1] Türkiye’nin bütün kent isimlerinin menşeini bırakın feodalizmi köleci döneme bile dayandığını söylesek işi ifrata kaçırmış olmaz mıyız? Ama tam da Dersim-Tunceli üzerinden böylesi bir analoji kurmak işi ifrata kaçırmaktır. İzmit-Kocaeli, Mersin-İçel gibi durumları nereye koyacağız peki? 2002 yılında İçel isminin Mersin olarak değiştirmesini feodalizme dönüş olarak mı değerlendireceğiz?
[2] Aynı günlerde Meclis’e Rize, Hakkari, Bingöl ve merkezi Artvin olan Çoruh illerinin kurulması için de kanun teklifleri gönderilmişti. Kanunda, Erzincan vilayetinin Pülümür kazasıyla, Elaziz vilayetinin Nazimiye, Hozat, Mazgirt, Ovacık, Pertek, Çemişgezek kazaları birleştirilerek Munzur adında yeni bir vilayet kurulması teklif ediliyordu.
[3] Dersim kelimesini geçmişte kullanılan kimi ulusalcıların bugün bu kelimeye nefret kusmaları anlaşılabilir değil.