Kürt hareketinde 1990'lar: İdeoloji mi? Reel politik mi?

Kürt hareketinde 1990'lar: İdeoloji mi? Reel politik mi?

06-01-2019 17:20

Ahmet Tarık  Bütün bu sonuçların zemininde elbette sınıfsal yaklaşım ve sınıfsal mücadelenin yok sayılması veya geri çekilmesi, emperyalizmin direk etkisi, liberal saldırı ve reel sosyalizm sonrası ilerici-sol karakterini yitiren Ulusal Hareketler gerçeği yatmaktadır. Kürt hareketi de her siyasal hareket gibi üzerinde yaşadığı coğrafyadan, bu coğrafyanın yaşadığı radikal değişimlerden etkilenmiştir. Hatta bir Ulusal Hareket olduğu için... View Article

Ahmet Tarık 

Bütün bu sonuçların zemininde elbette sınıfsal yaklaşım ve sınıfsal mücadelenin yok sayılması veya geri çekilmesi, emperyalizmin direk etkisi, liberal saldırı ve reel sosyalizm sonrası ilerici-sol karakterini yitiren Ulusal Hareketler gerçeği yatmaktadır.

Kürt hareketi de her siyasal hareket gibi üzerinde yaşadığı coğrafyadan, bu coğrafyanın yaşadığı radikal değişimlerden etkilenmiştir. Hatta bir Ulusal Hareket olduğu için önemli dönemeçlerinde bu değişimlerin etkisi direk olarak hissedilmiştir. Bahsedilen radikal değişimler, 1980 darbesi ve 1991’de reel sosyalizmin çözülüşüdür.

1980 darbesi ile burjuvazi ülkemizde başta işçi sınıfı hareketleri olmak üzere Türkiye solunu zapturapt altına almış, fiziken ezmiş ve ideolojik olarak hegemonyasını kurmuştur. Bu dönem aynı zamanda Kürt Hareketi için bir kuruluş olarak tanımlanabilir. Solun ezildiği, ülkede en büyük siyasal-ideolojik saldırının yani depolitizasyonun salgılandığı bir dönemde Kürt Hareketi silahlı bir hareketten siyasal bir Ulusal Hareket olarak doğumunu gerçekleştirmeye başladı. Buradaki eşitsizliğin ilerleyen süreçte Kürt Hareketinin legal partileşme sürecinde debeleneceği reformizmde önemli bir faktör olduğunu görüyoruz.

Reel sosyalizmin çözülüşü dünyada sosyalizmin prestijini gerilettiği gibi Ulusal Kurtuluş Hareketlerine yaptığı ilerletici etkisini de zayıflatmıştır. Sosyalizmin olmadığı dünyaya emperyalizm vahşice saldırmış, kendinden kopan bütün dinamikleri yeniden bağlamak için hızlıca harekete geçmiştir. Artık tek kutuplu dünya vardır.

Yugoslavya başta ‘modern’ Batı Avrupa tarafından parçalandı, bugün kendisinden 7 ülke çıktı, Yeni Dünya Düzeninde parçalanan Yugoslavya 3 NATO üyesi ülke çıkardı ve hepsi kapitalizmle uyumlu haldedir.

Yeni Dünya Düzeni Körfez Krizi bahanesi ile Irak’ı parçalamış, Kuzey Irak’ta Kürt Hareketi’nin hem siyasi güce hem de silahlı bir güce dönüşmesinin de önünü açmış oldu. Baş döndürücü bir değişim, yoksul Kürt köylülerinin devrimci mücadelesinden, emperyalizmin işgal ettiği topraklardaki boşluğa yerleşme. Kürt sorunu bir bölgesel sorun haline bu şekilde gelmiş oldu.

Kürt Hareketi partileşiyor

1989 yılına kadar çeşitli şekillerde SHP (Sosyal Demokrat Halkçı Parti) bünyesinde meclise giren Kürt milletvekillerinden yedisi Paris’te katıldıkları bir konferans sonrası SHP’den ihraç edildi. Bunun üzerine 1990 Haziran’ında HEP (Halkın Emek Partisi) kuruldu.

Bu tarihten itibaren Kürt Hareketinin 4 siyasi partisi kapatıldı. Aslında SHP ile yaşanan kriz ilk olmadı. İktidarda bulunan ANAP’ın erken seçim kararı alması nedeniyle 20 Ekim 1991 tarihinde erken genel seçimler yapıldı. Seçime HEP, SHP çatısı altında girdi. Grup kuracak sayıya ulaşan HEP’liler ile SHP arasında kriz yemin töreninde yaşandı. Leyla Zana’nın ve Hatip Dicle’nin yemin töreninde Kürtçe konuşmaları, SHP ile HEP arasında yeni bir krizin nedeni oldu. SHP lideri İnönü, Zana ve Dicle’nin SHP’den istifasını istedi.

Bu dönem özellikle Öcalan’ın yakalandığı 1999’a kadar parti kurma, kapatılmaya karşı mücadele, gözaltı ve tutuklama ile Kürt Hareketinin süreci örmeye çalıştığını görüyoruz. Bu dönem aynı zamanda moda deyimle ‘Beyaz Toroslar’ dönemidir; Türkiye’de bu dönem 3 bini aşkın faili meçhul cinayet yargısız infaz, gözaltında kayıp vakası yaşanırken, boşaltılan köy ve mezra sayısı 3 bin 500’ü aştı.

Kuşkusuz partileşme, demokratik alanda temsiliyet itiraz edilemeyecek başlıklardır, Kürt Hareketi kendi mücadelesi açısında önemli mevziler elde etmiştir. Ancak tüm bu kapatmalara rağmen ortaya konan siyasal mücadelenin ‘devrimci’ bir çizgide olduğunu söyleyemiyoruz. Elbette Ulusal Hareketler söz konusu olduğunda ideoloji her zaman reel politikanın gerisinde kalıyor. HEP sonrası kurulan DEP programında ‘devletin ve toplumun demokratikleştirilmesini’ birinci sıraya yazmış, Türkiye partisi olmak gibi bir hedef ortaya koymuştur. Kürt sorununun “demokratik yollardan çözüme kavuşturulması” söylemiyle gerçekçi olmayan düzen içi bir hedef için ‘devletle masaya oturmak’ gibi bir misyon edinmiştir.

Kürt Hareketi açısından sorunun tarifi evrimleşmeye başlamıştır; ulusal sorun, demokratik sorun…

İttifaklar nereye oturuyor?

1989 ve 1991 de Sosyal Demokrasi ile yapılan ittifak bu süre zarfında Türkiye sosyalistlerine de bir model olarak sunulmuştur. Malum artık işçi sınıfı, Sovyetler Birliği, iktidar mücadelesi ve hatta ‘ideolojilerin’ sonu gelmiştir.

Tüm baskı, faşizm, katliam, köy boşaltma ve hatta asimilasyon politikalarının asla gölgelememesi gereken bir gerçek mevcut: Türkiye burjuvazisinin Kürt sorununda tercih ettiği temel yol ehlileştirilmiş bir Kürt kimliğidir, düzene entegrasyondur.

En güçlü olduğu anda, 1993 baharında PKK ateşkes ilan etmişti, burjuva devletin bu süreçte yarattığı provokasyon hareketi marjinalize etmekle kalmadı, aynı zamanda Kürt Hareketi içerisindeki ‘sağ’ unsurların güçlenmesine, boy vermesine olanak tanıdı. Özalcı, bölgede Amerikan varlığını savunan fikirler ortaya çıktı, ne kadar tanıdık değil mi?

PKK’nın deklare ettiği “yeni dönem” emperyalist-kapitalist dünyanın Ortadoğu projeleriyle uyum arayan, Türkiye kapitalizmine eklemlenmiş bir modeli tasarlayan bir eksene oturmaktaydı. Ne kadar tanıdık değil mi?

1999 yılında Türkiye burjuvazisine teslim edildiğinde Öcalan’ın açıkladığı ‘Demokratik Cumhuriyet’ açılımının zemini bu süreçte ortaya çıkmıştır diyebiliriz.

Kürt Hareketinin HADEP aracılığı ile 1995 seçimlerinde kurulan Emek Barış Özgürlük Bloku parantezi sayılmaz ise siyasal partileşme süreci sırasıyla reformizm, radikal demokrat en sonda da liberal demokrat bir kimlikte somutlanmıştır. Parantezin nedeni Türk ve Kürt emekçilere, yoksullara uzanan bir köprünün Emek Barış Özgürlük Blokunun ortaya çıkmasında temel faktör Kürt Siyasi hareketinin tercihini bu kez sol-sosyalizmden yana kullanmasıdır.

Bütün bu sonuçların zemininde elbette sınıfsal yaklaşım ve mücadelenin yok sayılması veya geri çekilmesi, emperyalizmin direk etkisi, liberal saldırı ve reel sosyalizm sonrası ilerici-sol karakterini yitiren Ulusal Hareketler gerçeği yatmaktadır.