Mavi takkenin altında ne var?
11-08-2019 08:51Sermaye düzeni ve gerici AKP iktidarının ülkemizin başına ördüğü en büyük çoraplardan birinin tarikat yurtları ve bunların yarattığı toplumsal sonuçlar olduğunu görmezden gelmek imkansız. Bu noktada ise bazı yapılar, özellikle de Süleymancılar ön plana çıkıyor
Aydın Marmara
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) dışında ülkemizde birçok yatılı Kur’an kursu ve devlet yurtları ile özel yurtlar dışında tarikat-cemaat yurdu bulunuyor. Geçmişte, Amerikancı Gülen cemaatinin örgütlenme, şirketleşme ve siyasete müdahale etme üçgeninde yürüyen faaliyetleri bugün çarşaf çarşaf ortaya çıkarken, aynı yolda yürüyen birçok cemaatin bulunduğu kamuoyuna mal olmuş durumda.
Emekçi çocuklarının nasıl bu yurtlara mahkûm edildiği, AKP – Gülen Cemaati işbirliği nedeniyle KYK yurtlarının ulaşılmaz hale getirildiği ve YGS-KPSS sorularının çalınması aracılığı ve sahte başarılar ile reklam yapıldığı herkesin malumu. Bu durum birçok gazete, haber sitesi ve çokça gündeme gelen kitaplar tarafından (Metastaz ve Kimsesizler Cumhuriyeti gibi) dillendirilmeye devam ediliyor. Bu vaziyetin vahim hali sadece bu kesimler tarafından değil DİB’in 2018 Yaz Kur’an Kursu Faaliyet raporunda “uyarılar” ile dinlendiriliyor. 2018 yılı yaz Kur’an kursları döneminde Türkiye genelinde kursların sadece % 6,1’i denetlenmiş ve asıl önemli olan “uyarı” ise Kur’an Kursları’nın dernek, vakıf ve cemaatlerin etkisinden kurtarılması gerektiğinin tespiti!
Keza Milli Eğitim Bakanlığı’nın değerler eğitimi kapsamında DİB, cemaatler ve tarikatların bağlantılı olduğu dernekler ile yaptığı işbirliği de göz göre göre devam ediyor.
Sadece Kur’an kursları mevzuunda değil, ilk paragrafta vurguladığımız gibi ortaöğretim, lise ve üniversite düzeyinde cemaatler ve tarikatların yurtları var. KYK yurtlarının üniversite öğrencisi sayısının yüzde 10’unu bulmadığı rezaleti ortadayken, emekçi çocuklarının ya piyasanın insafına yani özel yurtlara ya da gericiliğin kucağına itilerek tarikatlara teslim edileceği açıkken gerici AKP iktidarından tersine bir hamle beklemek de beyhude bir çaba olsa gerek.
Her geçen gün bu yurtlar özelinde skandallar birbiri ardına patlak veriyor: Süleymancılara ait Aladağ yurdundaki yangın, Gaziantep’in merkez Şehitkâmil ilçesi Sam mahallesinde yine Süleymancılara ait özel öğrenci yurdunda 14 yaşındaki iki çocuğa cinsel istismar olayı… Daha birçok örnek sayabiliriz. Burada Süleymancıları ele almamızın nedeni ise yüzde 90’ları bulan oranda bu yurtları ellerinde bulundurmaları ve doğalında bu skandalların bu cemaat özelinde çıkmasının tesadüf olmadığı gerçeği.
Elbette bu skandallar ilk defa AKP dönemine özgü olarak yaşanmıyor onu da belirtmemiz gerekiyor. Çünkü ortada bir siyasal iktidar problemi dışında sermaye düzeni – gericilik – emperyalizm eksenlerinde Türkiye sermaye devletinin çizdiği yolun dolaylı ya da dolaysız sorunsalları bulunuyor. 1940’lı yıllardan itibaren komünizmin panzehiri olarak sunulan İslamcı ideolojinin, sermaye düzeniyle birlikte yol açtığı çürüme bugün 1923 Cumhuriyeti’nin tasfiyesi ile hiç de çekinmeden diyebileceğimiz bir “İmamlar Cumhuriyeti”ne dönüşümün adı ve yolu olmuştur.
“Mavi Takke”nin altı: Süleymancılar
Süleymancılar, kendilerinin tercih ettiği isimle “Süleymanlılar” giydikleri mavi takke ile anılıyorlar. Cemaatin kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan (1888-1956) olması sebebiyle isimleri Süleymanlılar cemaati. Nakşi geleneğinden gelen cemaatin, ilk olarak 1946 yılında Kur’an Kurslarına izin verilmesi ile birlikte 50’lerde Üsküdar ilçesinin Kısıklı semtinde Süleyman Hilmi Tunahan’ın açtığı Kur’an kurslarında yetiştirdiği kadrolarla filizlendiği ve sonrasında bugün holdingleşen bir etkiye ulaştığı görülüyor. Günümüz Türkiyesi’nde Antalya’nın Alanya ilçesinde çok yoğun etkileri bulunan cemaatin etkisi Almanya’ya kadar ulaşıyor. Cemaat ilk olarak Nokta Dergisi’nin 14 Aralık 1986 tarihli sayısında, 14 yaşındaki Bekir İkiz ‘in Süleymancıların yurdunda “intihar”ı sonrası “Devlet atağa kalktı: Hedef Süleymancılar” manşeti ile gündeme oturmuştu. Yine dergide, cemaatin “sayılarının 150 bini aştığı ve yurt çapında 1500 pansiyonu ” bulunduğuna dikkat çekilmişti.
2002 yılında TSK’nin ANAP-DSP-MHP koalisyon hükümetine sunduğu rapor şu şekilde: “Süleymancıların 1966 yılından beri dernekler aracılığıyla örgütlendiğini şu ifadelerle saptıyor: 1966 yılı Ocak ayında, İstanbul’da üç kurucu derneğin bir araya gelmesiyle Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Dernekleri Federasyonu hayata geçirilmiştir. Kur’an kursu açma yetkisinin Diyanet’te olduğundan bahisle devamlı takibata uğrayan teşkilat mensupları, 1971 yılına kadar tartışmalı bir şekilde faaliyetlerine devam etmişlerse de bu tarihten itibaren faaliyetlerini ‘Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneği’ adı altındaki dernekler vasıtasıyla sürdürmüşlerdir.” Ayrıca aynı raporda cemaatin “1200 yurt, 800 dernek, 100 bin üye” çapına ulaştığı vurgulanmıştır.
S. Hilmi Tunahan’ın ardından, Millet Partisi ve Adalet Partisi milletvekilliği yapan Kemal Kaçar’ın cemaatin başına geçtiğini belirtelim. Kemal Kaçar’dan sonra (17 Haziran 2000) Süleymancıların başına ANAP-DSP-DTP koalisyon hükümetinde ulaştırma bakanlığı yapmış Arif Ahmet Denizolgun geçti. Süleymancıların siyaset ile içli dışlı olması, taktiksel olarak başka partileri desteklemesi geçmişte de bugün de devam ediyor. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan Erdoğan ile Süleymancılar arasında çıkan sorunların devamında muhalefetteki burjuva partilerine verdikleri destek gibi. Ayrıca Süleymancılara ait olan birçok şirket olduğu bugün herkes tarafından bilinmektedir. Bugün onlar da hemen hemen tüm cemaat ve tarikatlar gibi birer holding haline gelmiş durumdalar.
Süleymancılar trajediden sonra komedi mi?
İkinci Cumhuriyet yerleşim depreminden sonra artçı sarsıntılar geçirirken sermaye partilerinin sağa kayan düzenin etkisiyle sağcılık yarıştırdığı bir dönemde mevcut cemaat ve tarikatların devlet içinde veya dışında yapılanmasına kimi homurtular dışında ses çıkarmadığını da belirtelim.
Bugün tarikatlar ve cemaatlerin 15 Temmuz Amerikancı darbe girişiminden sonra bile ortalıkta cirit atması örgütlenme, holdingleşme ve kimi bakanlıkların içine yerleşmesi bize Gülen Cemaati’nin geçtiği yolun ayak izlerinin hala taze olduğu yönünde çağrışımlar yapmaktadır.
Bütün bu sürecin cemaatlerin, sermaye düzeni tarafından işlevsel olarak kullanılmalarıyla ilgili olduğu not edilmelidir. Gericilik ve sermaye düzeni arasındaki bağın organik olduğunun görülmesi aynı zamanda nasıl bir mücadele verileceğine dair de işaretler taşıyacaktır.
Muhalefetteki düzen partileri bu bağlara esasen değil, usulen karşı durmaktalar. Bu ise aktif olan fay hatlarının deprem işaretini görmemekle eşdeğer bir nitelik taşıyor.