Yurtsuz yurttaş olur mu?
11-08-2019 08:53Aladağ faciası olarak bilinen olay da herkesin aklındadır. “Süleymancı yurdunda” gerçekleşen yangında 12 insan can vermişti. Kız yurdu olarak geçen yurdun yangın merdiveninin neden kullanımda olmadığı sorulduğunda ise alınan cevap “yurda erkekler girer diye kilitli tutuyordu” olmuştu.
Deniz Apaydın
İnsanlık tarihinin her döneminde yakıcı bir sorun olan konut ve barınma sorunu 21. yüzyılda da devam ediyor. Benzer şekilde, insanın en temel haklarından birisi olarak kabul edilen barınma hakkı içinde yaşadığımız dönemde de sürüyor. Kapitalist düzende ticarete dökülen konutların bir alt kategorisi olarak görebileceğimiz öğrenci yurtları başlığı da bu yazının ana konusunu oluşturuyor.
Ülkemizin bugün açık bir şekilde yaşadığı konut sorununu on yıllar önce çözen komünistlerin bu soruna nasıl baktığını anlamak için Sovyetler Birliği’ne bir göz atalım. Sovyetler Birliği Anayasası 6. Maddesinde, “…belediye işletmeleri ve kentlerdeki konut işletmeleri devlet mülkiyetidir. Bundan dolayı tüm halka aittir.” der. Sovyetler Birliği bu kanunla beraber arsaları, konutları ticari mal statüsünden çıkartıp, halkın ortak malı haline getirmiştir. Bu da devletin 18 yaşını dolduran her bireye, kişinin isteği dâhilinde, konut tahsis etmeyi devletin görevi olarak zorunlu kılmıştır.
Sovyetlerin yıllar önce çözüme bağladığı bu mesele ülkemiz için sorun olmaya devam ediyor demiştik. Yazımızın da irdelemek istediği yurt sorunu özellikle öğrenciler için büyük sorun içeriyor. Ortaokullar, liseler, üniversiteler için ayrı ayrı bölünen yurtlar yarı özel, vakıf yurtları, devlet yurtları, özel yurtlar olarak kendi içinde bölünüyor.
Kapitalizmin ticari kâr kaygısıyla yaklaştığı bu yurtlar uzaktan bakıldığında sorun teşkil etmiyor gibi görünebilir. Ancak davulun sesinin uzaktan hoş gelmesi gibi, yurtların içine girdiğimizde bambaşka tablolarla karşılaşıyoruz. AKP iktidarının cemaatlere peşkeş çektiği ve sektör haline getirdiği yurtların insanlık dışı birçok yönü var.
Cemaatlerin kucağına itilen gençlik
Yıllarca bilhassa Fettullahçı cemaat yapılanmasının başını çektiği bu alan, cemaatlerin kendilerine insan yetiştirmek ve aynı zamanda para kazanmak için gördükleri bir alan haline geldi. Lise ve üniversite öğrencilerinin memleketlerinden kalkıp okumaya geldikleri şehirlerde tarikat yurtları ilk tercihleri oluyor. Devlet yurtlarının yerleşme sonuçlarının okullar açıldıktan birkaç ay sonra açıklanması da bu yurtlara teşviki arttırıyor. Bir odaya 6-7 kişiyi doldurarak “sürümden kazanma” mantığıyla hareket eden cemaat yurtları ucuz olduğu için daha fazla tercih ediliyor. Cemaatlerse kendi ideolojik eğitimlerini buralarda veriyor. Sohbet adı verilen bu eğitimler gönüllü katılımla gerçekleşiyormuş gibi gözükse de, “zaten yurdumuzda ucuza kalıyorsun, bize manevi borcun var” yönlendirmesiyle yahut doğrudan yurttan atma tehditlerine varacak şekilde yapılıyor.
Belki de dini sohbetlere, tarikatlara hiç ilgisi olmayan gençler ve aileler bu yollarla, fiyatı daha uygun olduğu için tercih ettikleri tarikatın dini eğitimini almaya zorunlu bırakılıyor. Yıllarca Gülen Cemaati’nin bu şekilde örgütlendiğini ve o şehre okumaya gelmiş emekçilerin çocuklarını kolları arasına aldığını biliyoruz.
Biçim değişti, öz aynı!
Gülen Cemaati’nin terör örgütü sayılmasıyla birlikte sahip olduğu okullar ve yurtlar kapatılarak, diğer cemaatlere tarikatlara peşkeş çekilmişti. Bu yurtlarda da “gurbette olana yardım etme” kisvesiyle gençleri ağına düşürüp, kendi militanları haline getirme uygulaması devam ediyor. Tatlı dille yapılıyormuş gibi gözüken ama alttan alta birçok dayatma içeren bu uygulama AKP’nin yaratmak istediği kindar ve dindar nesil yetiştirme politikasının bir uzantısı. Bundan dolayı cemaat yurtlarının cihatçı yetiştirmesine dur denilmiyor.
Sağ iktidarların yurtlardan insan yetiştirme politikasıysa yeni bir şey değil. 60’lı, 70’li yıllarda Milli Türk Talebe Birliği’ne mensup birçok siyasal İslamcı yine tarikat yurtlarında ya da tarikat yurduna dönüştürülmüş yerlerde yetişmişti. O dönemlerde yurtları gerici gençlik yetiştirmek için kullananlar bugün de ODTÜ’nün kampüsüne aynı mantıkla yurt yapmak istiyorlar. Ankara’nın her yerine uzak olan bir konum olan ODTÜ kampüsünün içine, başka okullardan öğrencilerin girebildiği bir yurt yapılmak istenmesi akla soru işaretleri getiriyor. Bu yurtta sağcı, tarikatçı gençleri yerleştirip, devrimci damarını bitiremediği ODTÜ’nün ilerici birikiminin “üzerine salmayacaklarsa” neden her yere uzak olan bir bölgeye yurt yapılıyor?
Devlet yurdu da cemaat yurduna dönüşüyor
Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bağlı (KYK yurtları) yurtlarda manevi danışman adı altında dini sohbetler ve vaazlar veren insanlar görevlendiriliyor. Yani çocuğunun yaşadığı yerde dinine, mezhebine karışılmasını istemediği için devlet yurduna gönderen aileler yine aynı sorunla karşılaşıyorlar. Yurtta şort giydiği için azarlanan, yurttan atılmakla tehdit edilen öğrenciler birçok devlet yurdunda karşımıza çıkıyor.
Öte yandan var olan yurtların neredeyse tamamı haremlik selamlık şeklinde. Devlet yurdundan, özel yurtlara kadar AKP’nin yaratmak istediği “Yeni Türkiye” modeliyle işleyen bu yurtlar birçok skandala imza atıyor. Üzeri örtülmeye çalışılan Ensar Vakfı faciası herhalde herkesin aklındadır. Yine geçtiğimiz aylarda KYK yurtlarındaki odaların yeni düzenlemeyle 1, 3, 4 kişi kapasiteli odalardan oluşması soru işaretleri doğurmuştu. 2 kişilik odaların neden yasaklandığına dair de hiçbir cevap verilmemiş, bazı olayların üzerinin kapatıldığına dair soru işaretleri ortaya çıkmıştı.
Dinselleştirilen Türkiye’nin öğrenci yurtlarında onlarca taciz, tecavüz skandalı varken, bir de daha yaygın olan “yurt abisi” şiddeti var. Özellikle doğrudan cemaatlerin yönettiği yurtlarda “uçan tekmeleriyle ünlü yurt ağabeylerinin” olduğu, bu yurtlarda kalan herkesin gördüğü ya da duyduğu bir gerçek halinde.
Bizlere bedeli ne oluyor?
Ebeveynler açısından iyi eğitim alsın diye okumaya gönderilen çocuklar ve gençler bu gerici zihniyet yüzünden akla hayale sığmayacak facialarla karşılaşabiliyor. Aladağ faciası olarak bilinen olay da herkesin aklındadır. “Süleymancı yurdunda” gerçekleşen yangında 12 insan can vermişti. Kız yurdu olarak geçen yurdun yangın merdiveninin neden kullanımda olmadığı sorulduğunda ise alınan cevap “yurda erkekler girer diye kilitli tutuyordu” olmuştu. Neresinden tutulsa elde kalan bu bakış açısı, 12 insanın hayatına mâl oldu.
Bu yurtlarda kalan öğrenciler için de yaşanan birçok zorluk var. Isıtma sisteminin çalışmadığı, temizliğin yapılmadığı kötü barınma koşulları; bozuk yemeklerin çıktığı, kalitesiz malzeme kullanılan kötü besinler; değerler eğitimi gibi isimler altında verilen yarı zorunlu din dersleri; yurdun önünde/yakınında sevgilisiyle konuştuğu için yurt yönetimi tarafından uyarılmak bunlardan bazıları olarak sayılabilir.
Son söz olarak
AKP’nin savunduğu kapitalist, liberal ekonomi modelinin bir sonucu olan gerici ve gericileştirilen yurtlar özel sektör halinde olduğu için can yakmaya devam ediyor. Yurt sorununun kökten çözümü içinse konutlara ticari kâr kaygısıyla yaklaşmayacak bir iktidar, sosyalist iktidar gerekiyor. Ondan dolayı yurtların iyileştirilmesi ve laikleştirilmesi güncel bir mücadele başlığıyken, aynı zamanda bu sorunun ortaya çıkışındaki kapitalizm de görülmeli ve kapitalizme karşı verilecek olan mücadele, sosyalizm mücadelesi de verilmelidir. Aksi durumda gençlik tarikatların eline düşmeye, kötü koşullarda barınma mecburiyetine devam edecektir.