Sandıktan çıkan da, paketten gelen de...

"Sandıktan çıkan da, paketle gelen de, önümüzdeki dönemin "mücadele başlıklarını" önümüze sermiş durumda. 1 Mayıs'ı bu zeminden görmek, işçi sınıfının reform paketine karşı cevabı olacaktır."

Son iki haftadır Türkiye seçimlerle yatıp kalkıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi sonuçlarının iktidar partisi tarafından kabullenilmemesi nedeniyle siyaset “oy sayımına” odaklanmış durumda. Siyasetin matematiğini de, kimyasına da yakından görüp yaşıyoruz. Bununla beraber, İstanbul’a odaklanan tartışmanın da parçası olduğu bir süreç çoktan başlamış durumda.

31 Mart’ın hemen ardından ifade ettiğimiz üzere, seçimlerle beraber düzen siyasetinde “bir tür dengelenmenin” oluştuğunu, bu dengeleme halinin “reform” söylemi ile pekiştirileceğini ifade etmiştik. [1] Düzen siyasetinde oluşan dengenin, “kararsız bir dengeyi” içerdiği, her türlü reform hamlesinin, kriz gerçeğinden ötürü “zıt güçleri” harekete geçirdiği kısa bir süre içinde açığa çıktı.
Seçimlerin İstanbul’da tekrarına kadar gidebilecek zıtlaşmanın, bir yandan reform çağrısı yapılırken bu kadar gündemde kalması yalnızca basit bir inatlaşmanın veya “paylaşım kavgasının” ürünü değil. Bu zıtlaşmanın, İstanbul gibi Türkiye’nin en önemli kentinde iktidarın köprübaşını bırakmadan “pazarlık” yapmasıyla yakından ilgisi var. Kararsız denge konumunun, her türlü pürüzden arınmış bir tür “siper savaşı” olarak kavranmasının gerçekle yakından bir ilgisi bulunmuyor.

Öyleyse bu pazarlık süreci, siyasi iktidarın sermaye düzeninin sadece bir kesimini temsil ettiğini mi gösteriyor? Eğer, “reform paketi” karşımızda olmasaydı, bu okumanın bir haklılık payı olurdu. Ancak reform çağrısının ardından, açıklanan paketle siyasi iktidar sermaye düzeninin en genel çıkarlarını temsil etme iddiasını sürdürdüğünü gösterdi.

***

Adına “reform paketi” adı verilen uygulamaların, sermaye sınıfının kriz karşısında beklentilerini karşılayacak bir çerçeveye oturduğu gözlemleniyor. IMF’nin “Dünya Ekonomik Görünümü-2019” adlı raporunda 2018 yılının Temmuz ayında açıklanan “Yeni Ekonomik Program’a” atıfla “ülkede makroekonomik istikrarın korunabilmesi için daha kapsamlı ve güvenilir planlar ve uygulamalar gerekiyor” deniliyor. [2] Açıklanan reform paketinin IMF’nin altını çizdiği kapsamlı uygulamaları harfiyen yerine getirmesi, siyasi iktidarın hangi doğrultuda iş yaptığının kanıtıdır.

Reform paketinin temel özelliği sermayenin ihtiyaç duyduğu finansal kaynakların sağlanması üzerine şekillenmiş durumda. 20 milyar lirayı açan borçlanma senetlerinin kamu bankalarına kaynak olarak aktarılması dikkat çekiyor. Ancak paketin en dikkat çekici yanı kıdem tazminatının kaldırılması ve bireysel emeklilik fonlarıyla birleştiren “mega fon” kurulmasıdır. Bu fonun finansal sisteme dâhil edilerek sermayeye kaynak olarak aktarılması işin önemli bir yanını oluşturuyor. İşin bir diğer yanı ise iş güvencesinin son kırıntılarının kaldırılmasıdır.

İş güvencesinin böyle bir biçimde ortadan kaldırılması sermayenin kriz dönemlerinde tipik bir uygulamasıdır. Böylece “işten atma silahının” etkisi artarken, her türlü “sınıf mücadelesinin” zemini de sermaye lehine döndürülmektedir. Ücretlerin baskılanmasından, işçilerin toplu hareket etme yeteneğinin kısıtlanmasına kadar pek çok uygulama böylece daha güçlü bir biçimde uygulamaya konulacak.

***

Kıdem tazminatının kaldırılmasına karşı sendikal çevreler ve emek örgütleri sert açıklamalar yaptı. Kıdem tazminatının kaldırılması gündeminde sendikaların geçmişte “kırmızı çizgimizdir” açıklaması yapmış olması dikkat çekicidir. Ancak bu kırmızı çizginin bugün aşılıyor olmasına rağmen, sendikal çevrelerin geçmişte kullanacağını ilan ettiği “genel grev” kozunu masaya koyması düşük bir olasılık. Dahası bu tür “genel grev” kararı alınsa bile, sendikal çevrelerin bu kararın hakkını verecek bir etkiye sahip olmadığı biliniyor.

Tersine, sendikal çevrelerin bu gündemi en güçlü bir biçimde işleyebileceği 1 Mayıs’ın “alan tartışmalarına” heba edilmesi olasılığı öne çıkmış durumda. Elbette bu tartışmanın “göstermelik” olduğu ilk günden belli olmuş durumda. Ancak bu göstermelik çıkışların, sermaye sınıfı üzerinde herhangi bir etki yaratmadığı gibi, aslında düzenin bir parçası haline dönüşmesi “işten sayılmamalı”.

Öyleyse bu zemini baştan reddetmek gerekiyor. Sandıktan çıkan da, paketle gelen de, önümüzdeki dönemin “mücadele başlıklarını” önümüze sermiş durumda. 1 Mayıs’ı bu zeminden görmek, işçi sınıfının reform paketine karşı cevabı olacaktır.

Unutmayalım, emekçilerin baharı kendi ellerinde ve bu baharı biz elimizle getireceğiz.

 

Notlar

[1]  https://gazetemanifesto.com/2019/secimlerden-sonra-beklenen-reform-253774/

[2] https://tr.euronews.com/2019/04/09/imfye-gore-turkiye-nin-ekonomik-buyumesi-2019-da-yuzde-2-5-daralacak