Yeniden Çanakkale
Çanakkale muharebeleri gününde “payitaht için” dense de eninde sonunda emperyalizmin “büyük doğu projesi” hesaplarını bozmuştur ve emperyalizmin saldırganlığına karşı yurt savunmasıdır.
Geçtiğimiz yıl Çanakkale Deniz Muharebeleri’nde elde edilen zaferin yıldönümünde, AKP 15 Temmuz ile “uluslaştıramadığı” kitlesine referandum öncesi çaresizlikle bir hamle yapıyor ve “Çanakkale”yi gerici bir yeniden yazımla pazarlamaya çalışıyordu.
AKP’nin bu çabaları solun gündemine Çanakkale Muharebeleri’nin “anti-emperyalist” olup olmadığı tartışması ile girmişti. Bir yıl önce tartışılanlar bugün o kadar unutulmuş durumdaki geçen sene sırf AKP’nin söylemlerine muhalif olmak için Çanakkale’yi “anti-emperyalist” saymanın riyakarlık olduğunu söyleyenler bu yıl Mustafa Kemal’den alıntılarla açıklamalar yapıyor.
Oysa AKP’nin tarihsizliği ve köksüzlüğünün en özlü ifadelerinden sayılması gereken “Çanakkale 1915 Köprüsü” vesilesiyle sırıtarak söylenen “Çanakkale geçilmez tarihte kaldı artık, Çanakkale geçilir, her türlü geçilir hale geliyor. Denizden geçiliyor, havadan geçiliyor şimdi karadan da geçilmiş olacak.” sözlerini unutmamak gerekiyor.
* * *
Aradan bir yıl geçtikten sonra Gazete Manifesto yazarlarından sevgili Candan Badem’in bu hafta yayınlanan “Çanakkale Zaferi” başlıklı yazısındaki kimi ayrıntılar da yeniden tartışılmayı hak ediyor.
Tarih olan ile tarihsel olan aynı şey sayılmamalı. Tarihte yaşanan olayları çarpıtmak olmayacağı gibi bu olayları kendi başlarına ve mutlak olarak tarihsel saymak da doğru sonuçlar vermeyecektir. Özetle, tarihsellik tarihin “o an”dan öteye uzanmasıdır.
Dolayısıyla Çanakkale Muhabereleri’nin Birinci Dünya Savaşı’nın ötesine geçen ve Türkiye için özgün kılan tarihsel rolünü, önemini görmezden gelmek tarihe de ayıp etmek olur.
Birinci Dünya Savaşı’nın emperyalist bir savaş olduğunu, emperyalistler arasında hiyerarşinin yeniden belirlenmesi için bir paylaşım savaşı olduğunu tartışmak elbette abestir.
Ama bu savaşın öncesinde gelen bölgesel savaşlardaki gibi İngiltere ve Rusya arasındaki “Büyük Oyun”dan bağımsız sayılamayacağı ve köhnemiş Osmanlı’nın tabutuna son çivinin çakılması hedefiyle yapılmadığı da söylenemez. Bu savaş, emperyalizmin imparatorlukların son kalıntılarını da yok etme savaşıdır.
Osmanlı hanedanının elinde kalanları kurtarmak peşinde olduğu, İttihat ve Terakki’nin “memleketin makus talihini” tersine çevirmek için bir fırsat gördüğü de doğrudur. Yine de, Osmanlı’nın savaştan önceki 40 senedeki kayıplarının etkisini yok sayıp İttihat ve Terakki önderliğinin yaptıklarının tek başına bir emperyal hevesten ibaret sayılması da eksik bırakır.
Çanakkale’yi Birinci Dünya Savaşı’nın bir parçasından ibaret göstermek, bu emperyalist paylaşım savaşının imparatorlukları parçalama savaşı olduğunu görmezden gelerek Osmanlı’yı ne türden rezervler konulursa konulsun Almanya ve İngiltere ile aynı kefede değerlendirmek de doğru değildir.
Ama bunlardan daha önemlisi ve esas olan Çanakkale Muharebeleri’nin tarihsel anlamıdır.
Candan Badem’in yazısının arka planını gösteren “…dedelerimizin anısına saygı duyarken aynı zamanda onları emperyalistler arası bir savaşta ölüme gönderen fütuhatçı cihatçı milliyetçiliği de mahkum etmemiz gerekiyor. Unutmayalım ki Birinci Dünya Savaşı’nda 500 bin kadar askeri kaçağı vardı! Anadolu halkı bu savaşı istemedi ve fırsatını buldukça firar etti.” satırları bu tarihsel anlamı ifade etmiyor.
Çanakkale muharebeleri gününde “payitaht için” dense de eninde sonunda emperyalizmin “büyük doğu projesi” hesaplarını bozmuştur ve emperyalizmin saldırganlığına karşı yurt savunmasıdır.
Daha önemlisi yoksul Osmanlı köylüsünün çocukları ile İstanbul’un aydınlarının cephede buluşmasıdır. Kurtuluş Savaşı’nı veren ve Türkiye aydınlanmasını Cumhuriyet’e ulaştıran kuşağın mücadele abidelerinden biridir. İmparatorluğu ayağa kaldırmak için yola çıkanlar için önemli bir okuldur. Okullarını bırakarak ölüme gidenlerin mirasıdır.
Tarihsel olarak, Türklerin uluslaşma sürecinin önemli bir köşe taşı olmuş olan Çanakkale muharebeleri ile Osmanlı hanedanın hesapları ya da İttihat ve Terakki önderliğinin hataları birbirine karıştırılmamalıdır.
Dolayısıyla Çanakkale “dedelerimizin anısına saygı duymak” ile ifade edilemez. O kendisinden sonrasını tarih olan halinin ötesinde tarihsel olan haliyle belirlemiştir. Çanakkale muharebeleri de Kurtuluş Savaşı da biri olmadan diğeri açıklanamayacak niteliktedir.
Nitekim, İngilizler Mondros Ateşkesi’nden sonra Gelibolu’da “Yalnız Çam Anıtı”nı inşa edip biraz ilerisindeki “Türk Zafer Anıtı”nı yok ederken neyi kaybettiklerini ve neyi kazandıklarını zannettiklerini iyi biliyordu.
O nedenle, “dedelerimizi emperyalistler arası bir savaşta ölüme gönderen fütuhatçı cihatçı milliyetçiliği” veya “500 bin kadar askeri kaçağını, Anadolu halkının bu savaşa karşı tavrını ve fırsatını buldukça firar etmesini” 18 Mart’ta değil başka günlerde hatırlamak ve dile getirmek gerekiyor.