Yukarıdaki başlığı günlük soL gazetesinde 2013 yılındaki bir yazımda1 kullandığım için bugün “2” diye belirttim. Her iki yazı birbirine çok benziyor, hatta bazı kısımları aynı. O zaman yazma nedenim uzuv nakillerinin uygun olmayan bir şekilde açıklanmasıydı, bugün ise Covid-19 için ilaç/aşı çalışmaları.
İzliyorsunuz, bazı kişiler twitter hesaplarından “kahramanlarımla laboratuvara kapanıyoruz ve şu tarihte sonuçları açıklıyoruz” gibi duyurular yaptılar. Öncelikle şunu söylemeliyim ki, hiçbir bilim insanı sonuçlarımı şu tarihte açıklayacağım diye bir tarih veremez. Bu bilinen bir işi tekrar etmek değil ki, bitiş tarihi tam olarak bilinsin. Zaten bilimin çekici yönlerinden birisi de sonuçların bilinemez oluşudur. Sonuç olumlu da olabilir olumsuz da, hatta sonuç alınamayabilir de.
Sonra şöyle bir twitter mesajı yazdılar: “1 aydır laboratuvarda çalıştığımız bir ilacın ismini 23 Nisan’da açıklayacaktık ancak o kadar etkili duruyor ki insanların hayatını kurtarabilir. İnsanların hayatından gün çalmak istemedik…” Böyle bir mesajın ne gibi bir amacı olabilir? Çalışmaları olağanüstü başarılı olsa bile bilimsel çalışmanın diğer aşamaları göz önünde bulundurulduğunda ve her aşamada işlerin yolunda gitmesi koşuluyla ancak aylar sonra kullanılabilecek bir duruma gelebilecek bir ilacı, insanlara duyurmanın ne gibi yararı olabilir? Üstelik herhangi bir aşamasında sorun çıkıp, hipotezlerinin yanlışlanma olasılığı varken? Demek istediğim, kamuoyuna böyle bir açıklama yapmanın bir yararı olmayacağı gibi, boşa umutlandırmak gibi zarar verici bir yönü de olabilir. Sanırım bu bir tür “Hollywood Sendromu”.
Şimdi başlıktaki soruya dönecek olursak, peki, bilimsel araştırma sonuçları nasıl açıklanmalı? Tek bir cümleyle yanıtlamak gerekirse, sonuçlar “ilgililere” açıklanmalıdır denilebilir. Burada ilgililerin, konuyu bilen, fikir yürütebilecek, eleştiride bulunabilecek ve sonuçları pratikte kullanabilecek kişiler olduğu, yani konunun profesyonelleri olduğu açıktır. Bu nedenle de öncelikle konuyla ilgili bilimsel dergilere yollanmaları gerekir. Bu tip dergilerin önemli, ayırt edici özelliklerinden bir tanesi yazıların basılmadan önce “akran değerlendirmesi” (peer review) denilen zorlu bir hakem sürecinden geçirilmesidir. Eğer bu aşamada yazı yayınlanmaya değer bulunursa, yani bilimsel açıdan tutarlı ve/veya bir yenilik içeriyorsa, bu sefer de tüm ilgililerin görüşlerine açılmış olur ve ancak bundan sonra yaygın uygulamaya geçmesi söz konusudur. Elbette bilimsel dergilerin yayın ölçütleri konusunda olumsuz çok şey söylenebilir ve benim de eleştirim var ama bunlar bu dergilerin bilimsel çalışmaları yayınlamada ilk başvurulacak yerler olduğu gerçeğini değiştirmez.
Bilimsel çalışmaların önce popüler medyada yer almasıyla ilgili 2003 yılında kaybettiğimiz felsefeci Hüseyin Batuhan’ın sözlerinin önemli olduğunu düşünüyorum. Batuhan, kansere çare bulduğunu iddia eden Ziya Özel ve soğuk füzyonu bulduklarını söyleyen Pons ve Fleischmann gibi şarlatanların ortak özelliklerinden birisinin, çalışmalarını bilimsel dergilerde yayınlamak yerine basın toplantısı (o tarihte twitter henüz yoktu) ile açıklayarak bilimsel eleştiriden kaçmak olduğunu belirlemişti2.
O zaman, ikinci soru şöyle sorulabilir: bilimsel araştırma sonuçları herkesin kolayca ulaşabileceği ortamlarda ne zaman açıklanmalıdır? Sanırım doğru yanıt yine başlangıçta söylediğim “ilgililer” sözcüğünde yatmaktadır. Eğer bir konu doğrudan toplumu ilgilendiriyorsa, örneğin çalışma sonucu toplum sağlığını tehdit eden bir durum saptandıysa ve toplumun bunu bilmesi koruyucu olabilecekse o zaman halk doğrudan “ilgili” hale gelmekte, hızla bilgilendirilmeleri gerekmektedir. Örneğin Dilovası’ndaki kanser riski konusunda bölge halkını ve yetkilileri uyaran Onur Hamzaoğlu’nun yaptığı tam olarak budur; bir yandan Dilovası halkını bilgilendirirken diğer yandan kendi alanındaki bilimsel bir dergide de sonuçlarını yayınlamıştır. Benzer biçimde Selikoff 1964’te asbestin insan sağlığına zararlı olduğunu gösterdiğinde, 1970’de Needleman kurşunun çocuk sağlığına zararlarını bulduğunda, Nirayama 1981’de pasif sigara içiciliğinin akciğer kanserine neden olduğunu saptadığında, 2000 yılında Chapele genetiği değiştirilmiş Meksika mısırının tehlikesini gösterdiğinde sonuçlarını ilgili kişilerle, yani halkla zaman kaybetmeksizin paylaşmışlardı. Bu verdiğim örneklerin tümünde insanların doğrudan alabileceği önlemler bulunmaktadır.
Demek istediğim, bilim insanı, medya ile ilişkilerinde hem kullanılmamak hem de kullanmamak anlamında dikkatli olmak zorundadır.
1. soL 234: 15, 2013 (23.05.2013)
2.Batuhan H. Bilim ve şarlatanlık. Yapı ve Kredi, İstanbul, 1993.
Bu haber en son değiştirildi 3 Mayıs 2020 10:10 10:10
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…
Uluslararası Ceza Mahkemesi, (ICC) Gazze'de savaş suçu ı̇şledikleri gerekçesiyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliği'nin Nasuh Mahruki'nin tutuklama kararında paylaşım içerikleri ve görüntülenme sayılarını da…