"Çocuk gelinler" aşiretlere emanet!
Aşiretler dün ekonomik krize çare olurken bugün çocuk istismarından başka bir anlama gelmeyen çocuk evliliklerinin önüne geçmede anahtar rol oynuyor. Ne güzel! Tıpkı eğitimde tarikat, cemaat ve dinci dernek ve vakıfların oynadığı gibi…
Geçtiğimiz günlerde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Şanlıurfa İl Müdürlüğü, çocuk yaşta evliliklerin önüne geçebilmek için, dört aşiret lideriyle protokol imzaladı. Protokole göre aşiretler, erken yaşta ve zorla evliliklere izin vermeyecek.
Habere göre çocuk yaşta evlilik sayısının yüksek olduğu Akçakale’de Bin Muhammed aşireti lideri, Harran’da Fitit aşireti lideri, Siverek’te Kırvar aşireti lideri ve İzol aşireti lideri “Erken yaşta ve zorla evlilik ile mücadelede; Şanlıurfa Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü ile iş birliği yapmayı, gönüllü olarak destek vermeyi kabul ediyorum” ibaresinin altına imza attı.
Yine habere göre yetkilileri dinleyen aşiret liderleri birdenbire bir aydınlanma yaşayarak “Bunlar yanlış şeyler, herkese anlatacağım” dediklerinde, ellerinde kalem hazır bekleyen yetkililer “gel protokol yapalım gönül elçimiz ol” sözleri ve gönül elçilerinin tereddütsüz kabulüyle motive olarak görevlerini yerine getirmenin rahatlığıyla meseleyi çözmüş oldular anlaşılan. Çocuk istismarından başka bir anlama gelmeyen çocuk yaşta evlilikler, öncesinde olduğu gibi yine tarikat ve cemaatlerle birlikte aşiret reislerinin insafına terk edilmiş oldu.
Bir başka habere daha göz atalım. Haber 2018 yılından. “Şırnak’taki düğünde yapılan çağrı üzerine gelin ve damada dolar değil, TL ve altın takıldı.” Sabah Gazetesi haberi, “Aşiretler kur oyununa karşı TL’ye sahip çıktı” ifadesiyle müjdeledi! Haberin ayrıntısına da bakalım, çarpıcı çünkü. “Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesine bağlı Ayvalık köyünde yaşayan Jirki Aşireti lideri Tahir Adıyaman’ın kızı Şeyma ve kuzeninin oğlu Elind Adıyaman, 3 gün süren düğünle dünya evine girdi. Düğünde tüm aşiret liderleri, dolar ve euro yerine Türk Lirası (TL) kullanılması çağrısında bulundu. Düğüne gelen misafirlere “Dolarınızı bozdurun milli paramızı getirin” denildi. Davetliler, düğünde damada 450 bin lira, geline de yaklaşık 1 kilo altın takı taktı. AKP Şırnak Gençlik Kolları Başkanı da olan damat Elind Adıyaman ile Şeyma Adıyaman’ın düğününe yaklaşık 5 bin davetli katıldı. Düğünde Gevdan, Giravyan, Jirki, Mamhuran, Goyan aşiretlerinin ileri gelenleri de hazır bulundu.” Artık döviz cinsinden TL hesabını ve o döviz miktarlarının ve altının bugün kaç TL’ye tekabül ettiğini hesaplamayı okurlara bırakalım…
Aşiretler dün ekonomik krize çare olurken bugün çocuk istismarından başka bir anlama gelmeyen çocuk evliliklerinin önüne geçmede anahtar rol oynuyor. Ne güzel! Tıpkı eğitimde tarikat, cemaat ve dinci dernek ve vakıfların oynadığı gibi…
Türkiye’de sermaye iktidarının vazgeçmediği, vazgeçemediği gerici formlar olan aşiretler yüzlerce yıl öncesinin kabile yapılanmalarından başka bir şey değildir. Belirleyici olan kan bağıdır. Bu bağın yüzlerce yıl öncesinden kalan töreleri de o toplumsal formdaki hukuktur. Yaşamı bu “hukuk” tarafından düzenlenen toplam ise aşiret reisinin ağzından çıkacak olana tabidir. Onun ağzından çıkacak olansa hükmünün devamlılığı, bu devamlılığın koşulu ise egemenliğini hangi siyasi ve iktisadi gücün sağlayacağı ile ilgilidir. Burada toplum da yoktur, o toplumun geleceği de yoktur… Yüzlerce yıl öncesinin kan bağı hukuku bu geri yapının devamını sağladığı sürece tabi kılınmış olan kabiledeki kadınların da çocukların da eşit yurttaş olmak gibi gelecek tahayyülü yoktur, olamaz.
Diyanet’in “9 yaşında kız çocuğu evlenebilir” fetvaları yayınladığı koşullarda, bu kulluk zihniyetinin ülkenin sözde ilerici ağızlarından da “kul hakkı yedirmeyiz” gibi bir hamasetle dökülüyor olması Türkiye’nin karşı devrim sürecinin köklerinin nerede yattığını ve nasıl bu kadar büyük bir hızla gerçekleşebildiğinin de göstergesi.
Bununla birlikte, özellikle 1990’larla birlikte bir aydınlanma hamlesi olan Cumhuriyet’i başta laikliğe saldırarak hedefe oturtanların payını da hiç azımsamamak gerek. Tarikatları ve cemaatleri sivil toplum kuruluşu olarak dayatan, İslami yaşam biçimlerini özellikle de kadınlar söz konusu olduğunda kültürel farklar ve değerler söyleminden yola çıkarak inançlara saygı ile birlikte bir özgürlük alanı olarak tarif edenler, aşiretleri bu toprakların toplumsal kültürel gerçekliği diye “yerel yaşam biçimleri” olarak saygıda kusur etmeyerek baş tacı edenler şimdi aklanmak istercesine iktidarın hamlelerine itiraz edebiliyorlar.
Kadına yönelik şiddette de çocuk istismarında da artışın arkasında laikliğin tasfiyesini, artan sömürüyü ve büyüyen yoksulluğu görmeyen, görmek istemeyenler sermayenin reklamlarından ve iktidarın aşiret sözleşmelerinden “toplumsal mutabakat” hedefiyle medet umabilir elbette.
Ancak karşı devrim sürecine su taşıyanlar bilmelidir ki, laiklik tartışmalarıyla gelinen yer burasıdır. Burada da insana, topluma, kadına ve çocuğa yer yoktur.
Bu süreçten çıkış ise ancak ve ancak kapitalizmin mülkiyet, üretim ve kültürel bağlarından, onunla eklemlenen geri formlardan kurtulmakla, sınıfsal bir kurtuluşla mümkündür.