Çok kutuplu dünyaya doğru (mu?)
Bugün Rusya, Çin, KDHC, Suriye, İran, Venezuela, Bolivya, Belarus vb. ülkelere dönük olarak ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Kanada, Japonya vb. ülkeler arasında bir çıkar çatışması var mıdır? Bu tablodan çok kutup mu çıkar, iki kutup mu çıkar, yoksa tek kutup mu devam eder?
Son dönemde çokça kullanılan bir kalıp; “çok kutuplu dünya”.
2008 krizi sonrası fazlaca dillendirilmeye başlanan bu ifade, özellikle 2016’da Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi sonrasında daha görünür hale gelmeye başladı. Bu, ABD’nin dünya genelindeki etkisinin azalmaya ve dünya üzerinde çeşitli aktörlerin ABD hegemonyasının etkisini kırmaya başlaması fikrinden/izleniminden/gerçeğinden kaynaklanıyordu.
Kapitalizmin istikrarsızlık ve belirsizliklerle dolu yapısı nedeniyle uzun vadeli tahminler yapmak çoğu zaman doğru olmayabiliyor. Bu nedenle bir iddia olarak değil ama bir beyin jimnastiği yapmak adına şu soruyu soralım: Çok kutuplu dünyaya gidiş neden kesin değil?
Bu soruyu cevaplamak için bir soru daha sorarak devam edelim. ABD dünyanın geri kalanını ortak bir tehdide karşı bir araya getirerek konsolide edebilir mi? Bilindiği üzere ABD bunu 2. Dünya Savaşı sonrası kapitalist bloğun lideri haline geldikten sonra çokça yapmıştır. İlk hedef, başta Sovyetler Birliği olmak üzere tüm sosyalist ülkeler olmuştur. Daha sonra 11 Eylül saldırısı ile birlikte radikal İslam tehdidine karşı ittifaklar kurulmuş, ABD burada da “terörle mücadele” konusunda her zaman olduğu gibi tüm fedakarlığı ile dünyayı kurtarmak için kendisini öne atmıştır.
Bugün ise ABD, yeni kahramanlık hikayesini Çin ile mücadele üzerine kurmuştur. Bu başlık güncelliğini koruduğu için biraz daha açalım.
Çin 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olması ile birlikte dünya pazarındaki payını gün geçtikçe daha da artırmaya başlamıştır. 2008 krizi sonrasında, başta Güney Avrupa ülkeleri olmak üzere, dünyanın pek çok ülkesi için kurtarıcı konumuna gelmiştir. Dünyanın üretim ve ticaret motoru haline gelen Çin, ekonomik anlamda pek çok ülkenin ekonomik olarak yüzünü güldürmüştür.
Ancak Çin 2013’ten, yani Xi Jinping’in göreve başlamasından sonra daha etkin bir dış politika izlemeye başlamıştır. Ekonomik olarak kapitalist merkezlerin yüzünü güldüren Çin, iktisadi liderliğe doğru tırmandıkça endişeler artmaya başlamış, bu endişelerin vücut bulduğu isim ise Donald Trump olmuştur. Trump göreve başladığı 2016 yılından beri Çin ile mücadeleyi önemsemiş, son iki yılında ise dış politikasında ağırlığı Çin ile her alanda mücadeleye vermiştir. ABD Dışişleri Bakanı Pompeo Başkanlık seçimi öncesi dünya turuna çıkarak tüm ülkeleri Çin’e karşı ortak mücadele etmeye ikna etmeye çalışmıştır.
ABD’nin yeni başkanı seçilen Joe Biden’ın, Dışişleri Bakanı olarak atayacağı Antony Blinken için Çin medyasında olumlu yorumlar yapılıyor olsa da ABD-Çin ilişkilerinin Tayvan, Güney Çin Denizi, 5G, karşılıklı ticaret gibi konularda pek de geriye dönülemeyecek noktalara geldiğini söyleyebiliriz. Bu konularda ABD’nin diğer ülkeleri Çin’e karşı ortak mücadele konusunda ikna çabalarının da devam edeceği muhtemeldir.
Konuyu fazla dağıtmadan çok kutuplu dünya meselesine gelirsek, bugün şunu söylememiz mümkündür; çok kutuplu dünya için ortaya çıkması olası kutuplar arasında bir çıkar çatışması potansiyeli bulunması gerekiyor. Öyleyse şu soruyu soralım; bugün Rusya, Çin, KDHC, Suriye, İran, Venezuela, Bolivya, Belarus vb. ülkelere dönük olarak ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Kanada, Japonya vb. ülkeler arasında bir çıkar çatışması var mıdır? Bu tablodan çok kutup mu çıkar, iki kutup mu çıkar, yoksa tek kutup mu devam eder? Bu tartışmayı sonraki yazılara bırakalım.