"Halkın değerleri"ne saygı, halkın haklarına gasp!

Aslında bütün kötülüklerin üzerindeki örtü tam da “milli ve manevi değerler”den başkası değildir! “Milli ve manevi değerler” dedikleri yarattıkları sömürünün, karanlığın, ahlaksızlığın, haksızlığın perdesidir!

“Halkın değerlerine saygı göstermek” muhafazakarların, yandaşların ya da gericilerin son dönem tutunduğu en güncel argüman.

İstanbul Sözleşmesi mi, Ayasofya gündemi mi, Diyanet tartışması mı? Devrede hemen “halkın değerlerine saygı!” argümanı. Ya da “halk böyle istiyor, halk ne derse o” paravanının arkasına saklanılmış bir takiyye hali!

“Bu ülkenin kahir ekseriyeti Müslüman’dır ve birileri inanmasa da halkın değerlerine saygı göstermek zorundadır!” en sık söylenen söz!

“Milli ve manevi değerler” peşi sıra…

Bu halk dalkavukluğuna girer mi ya da popülizme? Burası tam tanımlamıyor. Ancak gericiliğin ve yobazlığın kendi tezlerini-görüşlerini halkın “değerleri” olarak gündeme getirmesi yok mu?

Şimdi her şeye bir ölçü konuluyor: Milli ve manevi değerler ölçüsü!

Kim koyuyor, kim biçiyor, kim ölçekliyor, kim belirliyor? İşte bunların yanıtı yok.

Halkın değerleri diye yutturmak istedikleri aslında kendi yobazlıkları!

Kaç yüz yıl önce, İslam alimi diye ortaya çıkan bir cahilin, ilim sahibi olduğu zannedilen bir yobazın, bir tarikat şeyhinin, uydurulmuş hadislere dayanarak ortaya attığı şeyin halkın değeri sayılması mümkün mü?

İslam ve din adına, kendi yobaz düşünce ve tezlerini ‘halkın manevi değerleri’ adı altında yutturmaya kalkıyorlar!

Ya da başka bir açıdan halkın “her değeri” ileri, doğru, meşru, makul mudur? Kadir-i mutlak mıdır? Değişmez midir?

Örneğin halkın kültürel ögelerinden olup, pekala, halkın değeri olarak görülebilecek bir çok olgu, doğrudan din dışı değil miydi hani? Halkın değerlerinden sayılabilecek bir dizi olguya “caiz değildir” demek meşru iken, yanlışa yanlış denildiğinde “halkın değerlerine saygısızlık” suçlaması yapmak ne büyük sahtekarlık ve riyakarlık!

Görücü usulü ile evlenmek, çocuk yaşta evlendirilmek, başlık parası halkın ‘değeri’ değil mi? Geçmiş kültürel olguları bugün halkın değeri diye meşrulaştırmanın akılla açıklanabilecek bir izahı bulunuyor mu?

İslamiyet öncesi bir çok kültürün, gelenek ve görenek adıyla yaşadığı, hatta İslamiyet adına bir çok uygulamanın dinde yeri olmamasına rağmen dayatılmasına “halkın manevi değerleri” diyebilir miyiz?

Örnekler çok!

Ama çelişkiler de çok!

Tarihte eskiyen her şey devrimlerin karşısında yıkılıp durdu! Bugün de böyle! Bugün de yürütülen tartışmaların özünde ilericilik-gericilik mücadelesi var.

Peki halkın çıkarları ve hakları?

Söz konusu halkın hakları ve çıkarları olunca susanlar, aslında milli ve manevi değerler edebiyatının arkasına saklanarak halk düşmanlıklarını gizliyorlar; halkın gerçek ve somut durumunu/taleplerini gözardı ediyorlar.

Halkın çıkarlarını ve halkın haklarını gündeme getirmeyip, sabah akşam halkın “milli ve manevi değerleri” üzerinden yapılan siyasetin niteliği gözler önüne serilmeden, bu hamasi edebiyatın ne anlattığı anlaşılabilir mi?

“Vatan, millet, bayrak, ezan, cami, aile, namus” ya da “vatan, millet, Sakarya, hani kıvrım kıvrım akar ya” edebiyatı!

Edebiyatı küçümsediğimizden değil, ancak ne zamanki ‘vatan, millet, sakarya’ derler, “vatan bölünmez, bayrak inmez, ezan susmaz” tekerlemesi başlar, bilin ki altından başka şeyler var!

Yarattıkları faşizan bir iklim ve gerici bir kültür. Her gün, her saat bu iklimin ve kültürün yaşaması için var gücüyle uğraşıyorlar. Ama halkın hakları?

Yaşama hakkı, barınma hakkı, eğitim hakkı, sağlık hakkı, çalışma hakkı, insanca yaşam hakkı…

Yaşamak için çalışmak zorunda olup, çalışırken ölmek durumunda kalan halkın yaşam hakkını ayaklar altına alanların arkasına sığındıkları “milli ve manevi değerler” tam bir sahtekarlıktır!

Halkın “milli ve manevi değerlerinin” propagandasını yapanlar halkın çalışma hakkını, barınma hakkını, eğitim hakkını, insanca yaşam hakkını gasp edenler!

Ne büyük çelişki değil mi? Ya da ne büyük sahtekarlık!

Onlar, sözümona, kapitalizmde yaşanan çürümenin karşısına manevi değerleri koyuyorlar. Ama en başta bu manevi değerleri propaganda edenlerin taşıdığı zihniyet, siyaset ve ideolojinin bizatihi çürümenin kaynağı olduğunu bir türlü anlayamıyorlar. Hem özel mülkiyeti savunacaksın hem serbest piyasayı savunacaksın hem kapitalizmin gereğini yapacaksın sonra da ‘halkın manevi ve milli değerleri’ diyeceksin!

Onlar bütün kötülükleri “milli ve manevi değerlerin” yoksunluğuna bağlarlar. Ama aslında bütün kötülüklerin üzerindeki örtü tam da “milli ve manevi değerler”den başkası değildir! “Milli ve manevi değerler” dedikleri yarattıkları sömürünün, karanlığın, ahlaksızlığın, haksızlığın perdesidir! Kapitalizmin nasıl çürüttüğünü yazarlar, sonra kapitalizme yeşil elbise giydirirler.

Sen önce halkın haklarından ve halkın çıkarından bahset!

Ha, bir de ‘kahir ekseriyet’ vardı. Yani Türkçesi ezici çoğunluk. Bugün AKP ve yandaşlar kahir ekseriyet değil azınlıktır!

Ve bu ülkede hiçbir zaman çoğunluk da olmadılar!