Aren Karaelmas
“Osmanlı tarihi içerisinde maddi koşullar sonucunda ortaya çıkan pek çok isyan amacından saptırılarak anlatılmış, Anadolu halkının feodal düzene karşı verdiği mücadele bir takım hamasi iddialar ile göz ardı edilmiştir. Sınıfsal karakterinden uzak bir şekilde anlatılan isyan hareketleri bugün toplumsal ilerleme hamlelerinden bağımsız düşünülmemelidir.”
Tarihçiler, Osmanlı toplum düzenini, Batı feodalitesinden farklı olduğunu savunmaktadır. Merkezi devlet yapısı, toprakta devlet mülkiyetinin varlığından dolayı ve aristokratik hiyerarşinin olmayışı “sipahi”nin senyörden çok memura, “reaya”nın ise serften çok “hür köylü”ye benzetilişi tarihçileri Osmanlı’nın feodal bir imparatorluk olmadığı düşüncesine itmektedir. Ancak Behice Boran “Batı’daki feodalite ile Osmanlı İmparatorluğu feodal tip toplumun iki değişik örneğini (varyantı)” olarak göstermektedir. Boran’a göre Osmanlı toplum düzeni, mahalli feodaliteyi dahi tasfiye edememiş bir “merkezi feodalite” dir. Batı’da serfin kişisel bağımlılığı ve köleliği, Doğu’da ise reayanın özgürlüğü arasında bulunan fark çok azdır. Her ikisi de toprağa bağımlı emekçi sınıftır ve feodalite düzeni bakımından önemli olan budur. Her ne kadar sipahi mülkiyetten yoksunmuş gibi görünse de pek çok zaman bu sözde kalmakta, çoğu zaman mülk sahibi gibi topraktan ve toprak emekçisinin ürünlerinden faydalanmaktaydılar. Aslında Batı’da da senyör bir dönem memur niteliğinde idi. Bu durumda aralarında farklar olmakla beraber Osmanlılarda da Batı’daki gibi feodal düzen mevcuttu.
Osmanlı feodalitesi içerisinde bu düzene karşı hareketlenmeler meydana gelmiştir. Ancak resmi tarih yazımı bu olguyu tarih dışı saymış, yaşanan olayları mezhepsel çatışmalar ya da dış ülkelerin müdahaleleri olarak tarihselleştirmiştir. Ernst Werner’e yaşanan bu isyanların Wittek’in anlattığı üzere yüksek din otoriteleri ile gaziler arasında yaşanan çatışma ne de İnalcık’ın dediği gibi sınır boyları ile ülke içerisindekilerin sosyal karşıtlığı sonucu oluşmuştur. Yaşanan olaylar anti-feodal bir sınıf egemenliği karşıtlığı vardır.
Bu isyan aslında tek bir olaydan meydana gelmemektedir, Börklüce Mustafa ve Şeyh Bedrettin hareketi iki farklı olaydır. Her ne kadar birbiri arasında ilişkiler olsa da yaşanan olaylarda alınan kararlar veya isyanın başarılı olması sonucunda kurulacak düzende farklılıklar gözlemlenmektedir.
Börklüce Mustafa, Şeyh Bedrettin’in Musa Çelebi’nin kazaskerliğini yaparken yanında bulundurduğu kethüdasıdır. Mustafa dönemine göre yeni olmayan radikal bir devrim yolunun seçmiş, feodal düzene karşı sosyal eşitliği sağlamaya çalışacaktır. Mustafa’nın izini takip edenlerde bir yanda dinsel eşitlikle sosyal eşitlik düşüncesi iç içe geçerek bu feodal düzene karşı isyana dönüştü. Börklüce Mustafa, şeyhin yanından ayrıldıktan sonra İzmir Karaburun taraflarında, onunla aynı zamanda Torlak Kemal Manisa’da ayaklanmıştır. I. Mehmet bu ayaklanmaların feodal devlete karşı olduğunu, sosyal eşitlik kurmayı deneyeceğini anladığı zaman tüm gücüyle isyanı bastırır ve her iki isyancıyı işkence ederek katleder.
Şeyh Bedrettin, Börklüce Mustafa kadar radikal bir devrimci değildir. Özellikle devlet adamlığının getirdiği özelliklerden dolayı siyasi dengeleri gözetir. Ernst Werner, Bedrettin için “her ne kadar düşünceleri devrimci olsa da ve yoksul insanlara daha eşitlikçi koşullarda yaşamayı vaat etse de bunu devlet aygıtını parçalayarak değil sadece tepeden inme reformlarla yapmaya çalıştığını” söylemektedir.
Bedrettin, çevresine insanları toplarken özellikle sipahileri kendi etrafında örgütlerken sosyal eşitlik yerine “toprak” vadetmiştir. Werner onun için reformlar ile toplumu düzenlemeyi amaçladığını, devlet aygıtı içerisindeki dengeleri iyi bildiğinden dolayı Mehmed’i devirmenin yolunun sipahileri yanına çekmekten geçtiğini anlamıştı. Bundan dolayı devrimci ilkelerinden ödün vererek sipahilere karşı daha reformist bir tavır takındı. Şeyh elde edeceği zaferle dinsel eşitlik ve siyasal eşitliği bir arada sağlayacağına inanmaktaydı. Bu düşünceleri dolayısıyla adı ölümünden sonrada yaşamaya devam etmiş hem Hristiyanlar hem de Müslümanlar arasında unutulmayan biri olarak tarihe geçmiştir.
Bedrettin hareketi ilk darbesini Edirne civarlarında, Osmanlı kuvvetleri ile çarpışırken almıştır. Sipahiler hemen oracıkta taraf değiştirmiş ve Şeyhi yalnız bırakmıştı. Osmanlı kronikleri bu durumu “Ahali onun davasından hayır gelmediğini görünce dağılıp gitti, yanında pek az kişi kaldı demektedir”. Anlatılanın her ne kadar gerçekliği olsa da temel sorunun Sipahilerin, Şeyhin yanında sadece çıkarları doğrultusunda ittifak yapmalarıdır. Sipahiler yüksek ihtimalle daha büyük topraklar elde edeceklerini gördükleri an taraf değiştirmişlerdir. Şeyh son bir kez daha harekete geçme kararı almış yandaşları Deliorman bölgesinde sık ormanlarda toplanmışlardır. Ulahlar, Yörükler ve Hristiyan reayadan oluşan destekçileri ile beraber harekete geçemeden I. Mehmet’in eline düştü ve idam edildi.
Celali İsyanları
Her ne kadar isyanın başlamasına sebep olan olayın bir Arnavut işçinin ölümü olsa da aslında Celali isyanlarının temelinde, İmparatorluk topraklarında yaşayan insanların ekonomik ve sosyal çöküntüye uğraması yatmaktadır. Anadolu halkının üzerine binen vergiler ve derinleşen derebey zulmü insanları isyana sürüklemiş ve devleti uzun yıllar boyunca meşgul edecek bir süreç başlamıştır.
İsyan her ne kadar alt sınıfların ayağa kalkması ile başlasa da zamanla üst sınıflarında hoşnutsuzluğu ortaya çıkacak ve bağlı oldukları sancaklarda ki imtiyazlarını kaybetmiş sancak beyleri de isyanlara katılacaktır.
İsyanın parolası çoğu ayaklanmada olduğu gibi “din ve şeriat” olsa da halkın isteklerinde vergilerin düşürülmesi, yerlerinden edilen sancak beylerinin imtiyazlarını geri alması gibi “maddi” temeller bulunmaktadır.
Celali hareketinin en temel anlamda geri püskürtülmesinin sebepleri olarak;
• İsyanların yerel hareketler olması ve Osmanlının merkezi ordusuna karşı küçük guruplar halinde mücadele etmeleri, öyle ki Yenice Bey ile Halife Bey aynı zamanda ve aynı coğrafyalarda isyan etmelerine rağmen birlikte hareket etmemişlerdir.
• İsyan eden köylülüğün kendine müttefik olabilecek toplumsal tabakaları yağma ve talan politikası yüzünden kaybetmesi.
• Celali hareketlerinin çoğunun köylerde mevzilenerek “müdafaa” taktiğini izlemiş, hedefinin belirsizliği sebebiyle üzerine gelen kuvvetlerin zayıflığını gördüğü halde son darbeyi indirememiştir.
• Son olarak ise yerel sancak beylerinin devletle anlaşarak imtiyazlarını geri almaları sonucunda Celaliler destekten mahrum kalmış olmaları gösterilebilir.
Yeniçeri ayaklanmaları
Yeniçeriler, Osmanlı İmparatorluğunun başkentinde tek askeri güç olarak yer almaktaydılar. Özellikle devletin güç kaybettiği ve otoritesinin sarsıldığı dönmelerde Yeniçeriler birer iktidar ortağı olarak göze çarpmaktadır. Ellerinde bulundurdukları askeri gücü kendi çıkarları için kullanmaktan çekinmeyen yeniçeriler. I. Murat döneminden itibaren Osmanlı feodal siteminin vazgeçilmez unsuruydu. Ancak 18. Yüzyılda Ayanların merkezi devlet aygıtını karşılarına alacak kadar güçlenmeleri sonucunda servet sahibi olmaları, Osmanlı ekonomisinin piyasalaşması ve serbest piyasanın toplumsal hayata egemen olması ile sonuçlandı.
Özellikle Ayanların Yeniçeriler ve Tımarlı Sipahilere karşı kendi ordularını kurmaları, siyasette egemen bir güç olmaları neticesinde Yeniçeriler toplumsal hayatta egemen olan piyasalaşmaya karşı kendine ittifak unsurları bulmuş, 1807 Kabakçı Mustafa İsyanı bu durumu açıkça ortaya koymuştur. 1826’ya kadar esnaf ve loncalarla ilişkilerini geliştiren yeniçeriler, devletin piyasalaşma hamlelerine karşı İstanbul’un alt-orta sınıfları koruyan milislere dönüşmüştür.
Her ne kadar yeniçerilerin isyanları yeni kurulan Nizam-ı Cedid ordusuna karşı yapılmış olarak anlatılsa da aslında olan devletin piyasa koşullarında egemen hale getirmek istediği serbest piyasadır. 1826 yılında Yeniçeri Ocağının ortadan kaldırılması ile ekonomi üzerinde piyasalaşma hamleleri hızlanmış ve İngiltere ile 1838 yılında ilk serbest ticaret anlaşma imzalanmıştır.
Sonuç
Osmanlı tarihi içerisinde maddi koşullar sonucunda ortaya çıkan pek çok isyan amacından saptırılarak anlatılmış, Anadolu halkının feodal düzene karşı verdiği mücadele bir takım hamasi iddialar ile göz ardı edilmiştir. Sınıfsal karakterinden uzak bir şekilde anlatılan isyan hareketleri bugün toplumsal ilerleme hamlelerinden bağımsız düşünülmemelidir.
Tarihin ilerlemesi ve toplumların sömürücü düzene karşı verdiği mücadeleler her ne kadar bazı gerici ideolojiler tarafından çarpıtılmaya çalışılsa da hiçbir zaman gerçeğin açığa çıkması engellenememektedir.
Bu haber en son değiştirildi 9 Ağustos 2020 07:32 07:32
Uluslararası Ceza Mahkemesi, (ICC) Gazze'de savaş suçu ı̇şledikleri gerekçesiyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliği'nin Nasuh Mahruki'nin tutuklama kararında paylaşım içerikleri ve görüntülenme sayılarını da…
Gündeme ilişkin basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Adalet Bakanı Tunç, muhalefeti hedef aldı. Tunç, MHP'den istifa…
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, Ukrayna'nın 4,65 milyar dolarlık borcunun iptaline ilişkin kararın Kongreye…
Merkez Bankası, kasım ayında da faiz oranını değiştirmeyerek yüzde 50'de sabit tuttu. Banka böylece üst…
Bir gencin ölümüne ve iki kişinin yaralanmasına neden olduğu için yargılanan eski Kızılay Başkanı Kerem…