Derin devlet: Madalyonun bir yüzü
23-02-2020 00:35"Devleti sınıfsal özelliklerinden soyutlayarak merkez-çevre ikilemi ile açıklama çabası hep oldu. Unutulan ise kapitalist devletin uzlaştırarak ya da bastırarak toplumsal üretim yaşamını düzene sokmak amacı ile çalıştığı."
Bilgütay Hakkı Durna
Eski MİT mensubu Enver Altaylı hakkında yürütülen FETÖ soruşturması tamamlandı ve geçtiğimiz ay iddianame ortaya çıktı. Yazının konusu bu değil. Konu zaten basında çeşitli yönleri ile işleniyor. Sosyalist Cumhuriyet’te de geçtiğimiz haftalarda kapsamlı bir yazı yer aldı.
Bunun yanında, iddianame vesilesi ile devletin “derin” yönü bir yanı ile olsa da tekrardan konuşulmaya başlandı.
Tabii, devletin “derin” bir yönü olduğuna göre, o halde esasen bir de “görünen” yönü vardır!
***
Ne zaman bir çalışmada “devlet” ile ilgili kaynak ihtiyacı duysam, Tanilli Hoca ilk başvurduklarımdan biridir. Server Tanilli’nin yalın anlatımı konuya giriş açısından oldukça kolaylaştırıcı:
Devlet, insanların toplum yaşamında başvurdukları bir örgütlenme biçimidir. Böylece devlet, her şeyden önce sosyal bir gerçeklik ve – her sosyal gerçeklik gibi – tarihsel bir gerçekliktir. Devlet insanlık tarihinin belli bir aşamasından sonra ortaya çıkmıştır.[1]
Peki, nedir bu devlet, kimdir bu devlet(ler)in sahibi?
Bir görüşe göre, devletin sahibi yoktur. O hakemdir. Tanilli o görüşe “burjuva görüşü” diyor:
“Burjuva görüşü”ne göre, her toplumun bir düzene gereksinimi vardır. Toplumun bireyleri arasında bir anlaşmazlık çıktığında da yansız bir kişi, bir “hakem” bu anlaşmazlığı çözmelidir. Genel yarar, bunu gerektirir.[2]
İşte o yansız kişi devlettir.
Böylece devlet, toplumda, “asayişi sağlayan bir araç” ve -hangi sınıftan olursa olsun- bireyler arasındaki uyuşmazlıkları çözecek yansız bir kişi, bir “hakem”dir. “Genel yarar”ın doğurduğu devlet, “genel yarar”ın da temsilcisidir.[3]
Marksizm ise bu görüşe itiraz eder.
Burada da Serozan hocamıza başvuracağım. Rona Serozan, Marx ve Engels’ten yaptığı “devlet ve hukuk” derlemelerinin yeniden basımına yazdığı önsözde devletin ve hukukun üstündeki gizem ve kutsallık perdesini, aynı öteki inanç konuları üstündeki gizem ve kutsallık perdesini kaldırdığı gibi, Marx’ın ve Engels’in temel taşlarını döşediği “tarihsel maddeci toplum bilimi” kaldırmıştır[4] der ve devam eder:
Hukukla devlet, insanlığım belirli bir gelişme aşamasında, toplumun çıkarları birbiriyle çatışan sosyal sınıflara ayrışmasıyla, bu çatışmaları uzlaştırmak veya bastırmak ve toplumsal üretim yaşamını düzene sokmak üzere, yaklaşık on bin yıl önce ortaya çıkmıştır.[5]
Kısacası, Marksist görüşe göre ortada bir hakemlik yoktur. Marksizme göre özel mülkiyetin ortaya çıkmasından sonra, çıkarları birbiriyle uzlaşmaz sınıflara bölünen toplumlarda üretim araçlarını elinde tutan kim ise (hangi sınıf ise), devlet de “onun”dur. Devlet o sınıfın egemenliğini sürdürmek üzere kullandığı bir “araç”, esasen de bir “baskı aracı”dır. Kapitalist devlette bu sınıf sermaye sınıfıdır.
Yazının sınırları gereği kestirme yoldan ulaşılan bir sonuç olduğunun farkındayım. Bu nedenle, sanırım bir ek gerekiyor. Evet, Marksizm’e göre devlet sınıf egemenliğinin örgütlenmesidir. Ancak yukarıda Tanilli Hocadan alıntı ile belirttiğimiz üzere, aynı zamanda da toplumun örgütlenmesidir. Ancak bu sınıfın egemenliğinden bağımsız bir örgütlenme değildir. Devletin “şeffaflığı”, “özerkliği” “sosyalliği” ve bir dizi diğer özelliği sınıf mücadelesinin seyri ile doğrudan bağlantılıdır ve değişkendir.
***
Bu yazının çerçevesini dikkate alarak söylersek; devleti “diğer” örgütlenmelerden ayıran en önemli kriterlerden biri “zor” aygıtının “legal” sahibi olmasıdır. Polis, ordu ve onların etrafında şekillenen diğer yapılanmalar devletin (esasen devletin sahiplerinin) elindedir.
Devlet bu araçları ile düzeni(ni) korur. Tabi “hukuk” sınırları içinde.
Aksi mümkün olur mu?
Olduğunu biliyoruz. Devletin “kurumları” (ya da bu kurumlardan birileri) anayasa ve yasalarla belirlenmiş sınırlarının dışına çıkarlar, başka bir yapı oluştururlar ya da var olan başka bir yapının parçası olurlar. Ve bunu yaparken de bas baya suç işlerler. Kastım sadece yasal sınırların dışına çıktıklarından dolayı suç işlemiş olmaları değil. Kastım devletin cinayet işlemesi, insan kaçırması, uyuşturucu ticareti yapması…
Peki bunu niçin yaparlar, neden yasal sınırlarının dışına çıkarlar? Aslında cevap değişmemektedir: (Yine) devletin düzenini korumak(!)
Günümüzde yaygın adı kontrgerilladır. Esasen NATO üyesi ülkelerde sola, komünizme karşı oluşturulmuşlardır. NATO’nun Özel Harp talimnamelerine göre, Türkiye’de de Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla örgütlenmiş sonra da Genelkurmay Başkanlığına bağlı Özel Harp Dairesi olarak faaliyet yürütmüştür. Bünyesinde askerler ve siviller bulunmaktadır. Bu tür yapılara “derin devlet” de denir.
Böyle aktarıldığında, tabii, bu yapılanmanın neresi yasadışı diye sorulması yanlış bir soru olmayacaktır. Sanırım bizim gördüğümüz hukukun dışında, ama başka bir hukukun içinde yer almaktalar. O zaman da yasadışı demek pek mümkün olmayabilir.
Öyle ise, bu “derin” yön ile “görünen” yön arasında bir ilişki olabilir mi?
***
Liberal sola göre Türkiye’deki siyasi sorunların temelinde derin devlet olgusu yatmaktadır. Bu (neredeyse) her dönem böyle ifade edilmiştir. Yakın zamana dair hatırlanacaktır. Ergenekon yargılamalarına yönelik analizler, 12 Eylül 2010 referandumunda alınan tutum ve yetmez ama evet kimliğinin oluşması böylesi bir düşünce yapısının sonucudur.
Tabi böylesi bir yaklaşım doğal olarak “demokrasi” mücadelesini üretiyor. Mücadele devletin (kapitalist olduğu ihmal edilerek/unutularak) demokratikleştirilmesi mücadelesi oluyor.
Yukarıdaki yakın zamana dair verdiğimiz örneklerin sonucunda ortaya çıkanın vesayetin kaldırılması için AKP’nin desteklenmesi olduğu zaten akıllarda. Hatırlanacaktır, yaşanan tüm bu süreç “vesayet rejiminin sona erdirilmesi” olarak tanımlandı. Liberal ve dinci yazarların en önemli ideolojik silahlarından biri “vesayet rejimi” kodlaması oldu. Asker vesayetine son verilmesi ve ileri demokrasinin kurulması için mücadele ediliyordu.
Devleti sınıfsal özelliklerinden soyutlayarak merkez-çevre ikilemi ile açıklama çabası hep oldu. Unutulan ise kapitalist devletin uzlaştırarak ya da bastırarak toplumsal üretim yaşamını düzene sokmak amacı ile çalıştığı.
Kuşkusuz devletin “derin” yönü oldukça tehlikelidir, sola düşmandır. Mutlaka karşıya alınmalı, mücadele edilmelidir. Ancak unutulmamalıdır ki devletin “görünen” yönü de sınıfsaldır ve esasen o da sola düşmandır. Kapitalist devletin sınırları arasında formüller arama çabasının sonuç vermesi olanaklı değildir.
Her iki yön tek bir madalyona aittirler. O madalyon ise kapitalist devlettir!
[1] Tanilli, Server, Devlet ve Demokrasi – Anayasa Hukukuna Giriş-, Say Yayınları, Aralık 1985 (4. Bası), s.9.
[2] Tanilli, age, s10.
[3] Tanilli, age, s.10-11.
[4] Serozan, Rona (derleyen ve çeviren), Marx, Engels – Devlet ve Hukuk Üzerine, ÇHD Yayınları, Mayıs 2010 (yenilenmiş ve gözden geçirilmiş 2. Basım), önsöz.
[5] Serozan, age, önsöz.