Kapitalizm: Ayrıntılarda tıkanan sistem
22-03-2020 03:042020'nin hemen başında başlayan salgın tehdidi, kapitalist sistemin ekonomik altyapısını ciddi anlamda sarstı.Geçtiğimiz Pazartesi günü borsalar küresel çapta düşerken, milyarlarca dolarlık zarar meydana geldi. FED bu duruma karşı faizleri sıfıra çekerek cevap vermeye çalışırken, bu adımın işe yaramadığı ortaya çıktı.
İlker Demirer
Yeni tip Korona virüs salgını tehdidi yayıldıkça sosyal endişe artıyor. İnsanların gündelik hayatını belirleyen salgın tehdidi, son bir yüzyıldır görülen en yaygın hastalık tehditlerinden biri. Tehdit büyüdükçe işler durma noktasına gelirken, kriz emareleri veren emperyalist-kapitalist sistemin merkezlerinde endişe giderek artıyor.
Salgın tehdidi öncesinde 2020 yılının dönüm noktası olacağını ifade eden kapitalistler, bugün gelenin kriz olduğunu ifade eder hale geldi. Küresel üretim zincirinde yaşanan aksamalar ve talep oranlarının düşüşü, aynı anda hem arz, hem de talep şoku “ikiz şok” adı verilen bir kriz türüyle ekonomik sistemi karşı karşıya bıraktı. [1]
En son 1973 yılındaki petrol krizinde görülen bu şok türü, aynı anda enflasyon ve işsizlik artışı ile birlikte gözlemlenerek Keynesyen politikaların çıkışsızlığına işaret etmişti. 73 yılındaki kriz, kapitalizmin genel kriz eğilimlerinden, düşen kâr oranlarının, beslenirken, para politikaları aracılığıyla aşılmaya çalışılmıştı.
2020 yılında yaşanan bu şok etki ile kapitalizm, bu sefer para politikalarıyla da krizi aşma konusunda sorun yaşıyor. Bunun nedeni ise kapitalist üretim tarzının ayrıntılarında gizli. Bu ayrıntıyı açığa çıkartmak için on iki yıl önceki krize bakmak gerekiyor.
Birikerek gelen kriz: 2008 finansal krizi
Yıl 2008…
Tarihe 1929 bunalımından sonraki en büyük kriz olarak geçen 2008 finansal krizi, birikerek gelen sorunlarla doğmuştu. 87 Kara Pazartesi, 98 Asya ve Ruble krizi, 99 İnternet Kriz gibi irili ufaklı krizler kapitalist sistemde birikmekte olan genel kriz eğilimlerini besledi. Her krizden finansal sistemdeki aksaklıkları suçlayan sermaye sınıfı, bizzat emperyalist sistemin merkezinde kendi büyüme modelinden kaynaklanan krizle çalkalandı.
Yıllar boyu finansal büyümeyi sınırsız hale getiren ve borçtan borç üreterek tekellerin büyümesini sağlayan finansal sistem, kredi konutlarındaki eşik altı kredilerin birikerek geri ödenememesine neden oldu. [2] Sonuçta borçlar ödenemez hale gelirken, büyük kârlar açıklayan bankalar battı ve dünya genelinde “14,5 trilyon dolardan fazlası” buharlaştı.
Konuyla ilgili yakından bilgi edinmek isteyenler 2010 yılı yapımı Inside Job (İşin İçinden) adlı belgeseli izleyebilirler. [4]
Bu krizin ardından emperyalizmin merkezleri tek çıkış yolu olarak parasal sistemin genişlemesinde gördüler. FED piyasaya inanılmaz yüksek düzeyde para basarken, yaklaşık 4 trilyon dolar, talebin artması ve kredi genişlemesi sağlandı. Özellikle yüksek faiz oranları veren ülkeler yüksek borçluluk oranlarıyla tasarruf düzeylerini düşürürken, geçici bir büyüme ortamı yakalandı.
İçinden çıkılamayan politikaların sonucu 2020 kırılması
Yıl 2020…
Bu geçici büyüme ortamı ABD ekonomisinde rahatlamayı sağlamadı. Dahası üretimin merkezi halline gelen Çin, bu süreçten büyüyerek çıktı. Kapitalist sisteme merkezi planlama ile dahil olan Çin, geriden gelmenin avantajlarını kullandı. Rusya, doğal zenginlikleri ve Sovyetler Birliği’nden kalan askeri teknolojisiyle bu sürece katılırken, AB zayıfladı.
ABD için tartışma burada başlarken, kapitalist sistemin kriz eğilimleri büyüdü. Nitekim, ABD’nin göreli üstünlüğünü devam ettirmesi ticaret yolları üzerindeki hakimiyetine bağlı. Ancak bu konuda parasal genişleme politikasının sonuna gelinmesi ile mümkün olacağı açık bir biçimde görülmektedir.
2019 yılı bu açıdan ticaret savaşlarının soğuk rüzgarıyla geçerken, 2020 yılı “kritik öneme” gösterdiği düşünüldü. ABD’nin saldırgan stratejisi, geçici olarak işe yaramış gözükse de, AB’nin çatırdaması devam etti. İngiltere’nin Brexit ile AB’den ayrılması, durumu katmerleştirdi.
İşte bu açıdan 2020 yılı pamuk ipliğine bağlı olduğu bir çok kesim tarafından kabul görmüştü. 2020’nin hemen başında başlayan salgın tehdidi, kapitalist sistemin ekonomik altyapısını ciddi anlamda sarstı.
Geçtiğimiz Pazartesi günü borsalar küresel çapta düşerken, milyarlarca dolarlık zarar meydana geldi. FED bu duruma karşı faizleri sıfıra çekerek cevap vermeye çalışırken, bu adımın işe yaramadığı ortaya çıktı.
Sorun üretim tarzının doğurduğu toplumsal eşitsizlik
Salgın tehdidi Avrupa’yı kasıp kavururken ve ABD’yi etkisi altına alırken, ortaya net bir gerçek çıktı; kapitalist sistemin kendi üretim tarzı her türlü krizi besliyor. Toplumsal eşitsizliğin ana nedeni olan üretim tarzının kendisi ikili bir görünümü ortaya çıkartıyor. Marx’ın Kapital’de ifade ettiği bu ikili görünüm değişim ve kullanım değeri üzerindeki eşitsizlikten kaynaklanırken, ekonomideki eşitsizliği, çelişkiyi ve kriz eğilimlerini de güçlendiriyor.
İlginç bir fizikçi olan Viktor Yakovenko, toplumsal eşitsizliğin ana nedenlerinden birinin toplumsal sınıfları ortaya çıkartan ekonomik olguların birbirinden farklı işleyen matematiğinde olduğunu iddia ediyor. Yakovenko’ya göre kapitalist sistemde iki sınıf bulunurken, bu sınıflardan biri geliri belirli bir dağılımla sahip olurken, diğeri sınırsız bir biçimde artan ivmeyle sahip oluyor. [5]
Marx’ın 19. yüzyılda tespit ettiği bu gerçek aynı zamanda kapitalist sistemin ayrıntısını da oluşturuyor. Eşitsiz gelişim, emperyalizm çağında tekellerin hakimiyeti ve finansal olanın kutsanması kapitalist sistemin aynı zamanda kendi ölüm fermanını da imzalaması anlamına geliyor.
Kimin gemisindeyiz?
Bugün gelinen noktada, bu ölüm fermanı aynı zamanda tüm insanlığa çıkarılan bir bedelle ödenmek istenirken, önümüzde önemli bir ayrım bulunuyor; bu bedeli hep beraber mi ödeyeceğiz, yoksa bu bedeli düzenin sahiplerine mi keseceğiz?
Eğer aynı gemide olmaksa, bedeli düzenin sahiplerine kesecek olanlar aynı gemide. Bu gemi tüm dalgaları aşmak için büyük bir enerjiye sahipken, kapitalizmin gemisi su almakta.
Seçim bundan sonra; siz hangi gemide yer alacaksınız?
Notlar
[1] https://www.ekonomist.com.tr/haberler/kuresel-ekonomide-ikiz-sok-endisesi.html
[2] https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/426924
[4] Hollywood’un sevilen aktörü Matt Damon’un seslendirmesiyle geçen belgesel, çıktığı yıl büyük bir sansasyon yaratmıştı. Özellikle, krizden sorumlu olan yöneticilerin film boyunca hiçbir şey açıklayamaması pek çok kişiyi kızdırmıştı. Bir anlamda bu tutum, hiç kimsenin yargılanmadığı bir krizin sorumluların bir kısmının “halkın önüne atılması” olarak görülebilir. Zaten belgeselin genel olarak kapitalizmi değiştirmeyi değil, reform etmeyi amaçladığı için daha fazlasını içermesi de mümkün değil.
[5] Yakovenko’nun çalışması, fizik yasalarının sosyal olgulara uygulanmasından ibaret. Elbette bu yöntemsel olarak tartışmalı, ancak zengin bir bakış açısı sunuyor. Bu zengin bakış açısını Paul Cockshott ve David Zachariah “Sosyalizm için Argümanlar” 2012 tarihli kitabında da teyit ediyor.