Ekrem Ataer
Mayıs ayının son günlerindeyiz.. Ben yine günlük rutinimi bozmadan sabahın ilk saatlerinde fırlayıverdim yataktan. Bayılıyorum bu saatlere… Hele bu mevsimde. Yaptığım ilk iş, elimde sıkı bir kahve kupasıyla kendimi bahçeye atmak ve mayısın tadını çıkarmaktır. Mayıs; yeni açan tomurcukları, bahar dallarıyla bezenen ağaçları, börtüsü böceği, kuş sesleri ve ılık rüzgârları ile hep bir umudu ve doğanın inanılmaz iç dinamizmini, kurgusunu hatırlatır insana. Şairin de dediği gibi:
“Mayıs ayların gülüdür
Taze bir çiçek dalıdır…”
Özeldir mayıs bizler için, daha ilk gününden! Başlar direnç ve hemen ardından ilk haftası dolmadan darağaçlarında bir hüzün kaplar yüreklerimizi.. Hüzün de değil ya; bazen direnme, bazen bilenme duygusu gibi bir şeydir bu. Öyle işte, mayısın ilk haftası karmakarışık bir duygu yumağıdır bizler için. İnsanlığın, insan gibi yaşamak için verdiği mücadele var oldukça, haziran da, ekim de, eylül de birdir aslında ve ne boş geçen bir ay ne de bir an vardır. Ezen var oldukça ezilenin, karanlık var oldukça aydınlığın donatmadığı tarih var mıdır sanki? Bütün aylar, yıllar, yüzyıllar, saatler, anlar hep bu destanlarla dolu değil midir?
İşte bu duygularla yaşarım mayıs sabahlarının serinliğini ve içinde gelecek saatlerdeki cehennemleri saklayan sabah rüzgârını.
Bütün ağaçlar çiçeğe durur bu mevsimde; nâzenin manolya, başıbozuk erik, serseri zeytin ama kiraz başka bir renkle açar. Ne özgürlüğün beyazıdır onun çiçeği ne de kanın kırmızısı. Başkadır onun bahar urbası… Kan damlası gibi meyvelerinin habercisidir âdeta. Kirazın çiçeğe durması birçok kültürde umudu ve yeni bir heyecanı hatırlattığı gibi kimi kültürlerde acıyı ve kanı simgeler. Üzerine şarkılar, türküler söylenmiştir.
İşte tam da böyle bir sabahta bahçemin bir ucundaki pembe çiçeğe durmuş genç kirazın altında, doğayı dinliyorum. Gökyüzüne uzanan dalların arasından yeni doğan güneşin sıcaklığını ve masmavi bir gökyüzünün özgürlüğünü hissediyorum. İçimin yüzü yıkanıyor sabah mavilerinde.
Yalnızca ben mi? Hayır! Benimle birlikte tüm doğa içinin yüzünü yıkıyor âdeta, tıpkı kiraz çiçekleri arasındaki nar bülbülü gibi. Evet evet, nar bülbülü. Hani şu halk arasında “Kızıl Gerdan” dedikleri. Ben bunları düşünürken tepemdeki dallardan birine konmuş ve kendinden geçmişçesine muhteşem şarkılarını söyleyen bir “Kızıl Gerdan”dan bahsediyorum. Pas rengi gövdesine inat, bütün göğsünü kaplayan kan rengi ile muhteşem bir doğa harikasına azıcık uzansam dokunacağım sanki. Feryat figan ortalığı yıkıyor; kâh acı ile kâh neşe ile ama boyuna posuna bakmadan ne de yüksek sesler çıkarıyor. İşin garibi yüreğinde hiçbir korku yok! Gözümün içine baka baka, yana yana…
Mayıs ayının 28’inde, kiraz ağacına konmuş “kan” içinde bir nar bülbülü titreyerek gücünün üzerinde bir şeyler anlatma derdinde. Tam da “28 Mayıs” için bestelenmiş bir şarkıyı, üniforması kan ve toprak içinde söyleyen bir komünar gibi. Mağrur, gururlu, yaralı, romantik ama var gücüyle şarkısını söyleyen bir proleter. Esaret altında ezilen; sesinden, renginden dolayı sömürülen bütün kuşların önüne önder olmuşçasına kıyameti kopartıyor şuncacık hâliyle. Bu bedenden çıkamayacak kadar muazzam bir sesle! Pere Lachaise Komün Duvarı’nda kurşuna dizilmiş ve üniformasındaki kanı henüz kurumamış bir komünarın şarkısını söylüyor sanki. Sıradan ve hatta kimilerine göre kaba insanların dayanışma ile nasıl büyük bir güç olduğunu anlatırcasına. Bütün ezilenlere “İsterseniz yaparsınız, yeter ki önce hayal edin!” der gibi minicik bedeniyle çığlık çığlığa, yana yakıla… Tıpkı yüzyıllar önce Roma’ya karşı direnen bir avuç insan misali.
Peki, yıllar öncesine gittiğimizde Paris Komünü sürecinde yaşananları tarihe seslerle notalarla, şarkılarla, kemanlarla, obualarla anlatan “Kızıl Gerdan”lar yok muydu? Olmaz mı?
1789 Fransız İhtilâli’nin “Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik” (Liberté, égalité, fraternité) şiârı ile başlayan ama burjuvazinin öncü olma rolünü kaldıramadığı ve sınıfsal genetiğinin gereğini yerine getirip, sistemi “Özgürlük-eşitlik-kardeşlik ama benim için!” makasına sıkıştırdığı dönemde ortaya çıkan bir süreçtir Paris Komünü. Vatan üzerinden demagoji yapanların tası tarağı toplayarak kaçtığı süreçte, toprağına ve emeğine sahip çıkanların yazdığı bir epope. Bu sahiplenmenin, iktidar ve burjuvazi adına değil; yöneten mutlu azınlığa karşı, yönetilen mutsuz çoğunluğun destanı olarak algılamak daha doğru olacaktır. Lakin kiraz zamanı gibi de kısa sürecektir… Kimilerine göre romantiktir, kimilerine göre dünyayı değiştirecek güçte olduğu halde bu imkânı kullanamayacak kadar da beceriksiz ve naif, kimilerine göre “Vay be!”dir, kimilerine göre “Tüh!..” Bilinen şudur ki milyarlarca Frank’ın yattığı Paris bankalarının önünde ceketini ilikleyen bir ruhu vardır Paris Komünü’nün. Doğrudur, yanlıştır ama böyledir. Gelecekte yağmacı olarak anılmak istemeyecek kadar gururlu ya da ilkelidirler, kim bilir?
Kiraz Zamanı’nın “Kızıl Gerdanları”
İşte bu süreç ve sonrası birçok beste ve nota hediye eder tarihe. Tıpkı Fransızların o ünlü “Le Temps Des Cerises” “Kiraz Zamanı” türküsünde olduğu gibi. Jean Baptiste Clement 1866 yılında yazdığı “Kiraz Zamanı” şiiriyle, o kadar meşhur olur ki, mezar taşına bile “Jean Baptiste Clement, Kiraz Zamanı Şairi” yazılır.
Kiraz Zamanı (Mevsimi)
Le Temps Des Cerises
Şarkı, ilk bakışta ilkbahar neşesi ile başlayan, sonra aşk acısını anlatan bir şiir gibi görünse de, 1871’de Antoine Renaud tarafından bestelenir ve kısa sürede Paris Komünü’nün simgesi haline de gelir ve dünya devrim şarkıları içinde sarsılmaz yerini alır. Öyle ya, Paris Komünü 1871’in “Kiraz zamanı” yaşanmıştır ve o kanlı haftanın simgesi olmuştur. Şarkıda yere düşen kiraz taneleri, neredeyse barikatlarda katledilen Komünarlar’ın kan damlalarını betimler. Fransız şansonlarının en güzellerinden biridir “Kiraz Zamanı.” Yıllar sonra bu güzel eseri Yves Montand seslendirir.
Kiraz Zamanı (Mevsimi) Le Temps Des Cerises
Bu unutulmaz şarkıyı ayrıca 1898’de Belçikalı tenor Adolphe Maréchal, 1928’de Fransız şarkıcı Fred Gouin, 1938’de Fransız şarkıcı ve aktör Tino Rossi, 1947’de Fransız şarkıcı Jean Lumière, 1961’de Fransız şarkıcı ve oyuncu Colette Renard, 1976’da Charles Aznavour, 1996’da Yunan müzisyen Demis Roussos ve daha birçok sanatçı icra eder. Birçok filmde ve tiyatro eserinde müziği kullanılır.
Burada çok önemli bir figür vardır ki, o da:
Jean Baptiste Clément
Fransızca literatürü biraz karıştırdığımızda, şairin 1836’da dünyaya geldiğini ve 23 Şubat 1903’te Paris’te öldüğünü öğreniyoruz. Clement’e yakıştırılan unvanların başında Fransız komünarı olduğu gelir ve ayrıca söz yazarı, gazeteci, komünist işçi, sosyalist ve Montmartrois şarkıcısı olarak da tanımlanır. Birkaç şarkı ve özellikle ünlü Le Temps des Cerises ve La Semaine Sanglante hariç, repertuarının çoğu artık unutulmuştur. Paris’te Pere Lachaise Mezarlığı’nda yatıyor. Paris’te bir caddeye de adı verilen Jean Baptiste Clément, devrimci, Sosyalist İşçi Partisi’nin (POSR) ateşli bir aktivisti…
Bir dönem ölüm cezasına çarptırılan Clementen’in dönem içinde dikkati çeken eserleri şunlar: Kirazların Zamanı (1866)
Kanlı Hafta (1871)
Grev (1893)
İleri köylüler! (1900)
Su Her Zaman Nehre gider
Tarlaların Mutluluğu
Jeannette’in Bıçağı
Tarlaların Kızı
Bard Gaulois
Cesaretim Yok
Akışın Şarkısı
Değirmenciye Gidiyorum…
Dönem içinde dikkati çeken bir diğer müzik eseri ise yine Jean Baptiste Clement’in unutulmaz eseri “ La Semaine Sanglante” yani “Kanlı Hafta”dır. Eser Paris Komünü’nü sona erdiren ve 30.000 komünarın öldürüldüğü katliam günlerini işaret eder. Kanlı Hafta daha dramatik hatta trajik temlerle ve sözlerle süslüdür. Birçok dile de çevrilmiştir.
Şarkının sözlerinde şu ifadelere rastlanır:
…Gözyaşlarında sadece üzgün, yaşlı insanlar, Dullar ve yetimler.
Paris, sefalet saçıyor,
Ve parke taşlarının hepsi kanlı. Kötü günler sona erecek.
…Avlıyoruz, zincirliyoruz, ateş ediyoruz Rastgele aldığımız herkes.
Anne kızının yanında,
Yaşlı adamın kollarında çocuk.
Kırmızı bayrak cezaları
Terörle değiştirildi
…Cumhuriye, nihayet ne zaman
Adalet ve emek ?
Diğer çalışmalar
Paris Komünü’nün 100. yıldönümü sebebiyle 1971’de La Commune en Chantant (Komün şarkı söyleyerek) adlı bir LP yayınlanır ve ayrıca 1988’de bu çalışmanın bir de Cd’si hazırlanır. 1970 yılında ise Fransız yazar ve senarist Georges Coulonges aynı adla bir kitap yayımlar.
Lp ve Cd’deki şarkıların çoğu Paris Komünü sırasında yazılmıştır. Bazıları sürecin öncesinde ya da sonrasında olsa da eserlerin büyük bölümü yaşanmış olaylarla ve süreçle ilişkilidir. Eserler, dönem içerisindeki çalışma hayatı, yoksul insan yığınlarının yaşam zorlukları, işsizlik ve Paris Komünü sürecinde meydana gelen kanlı olaylar ve acılar eksenindedir. Ve Hepsinin bir hikâyesi vardır, bir ara anlatırım sizlere…
İşte o albümdeki eserlerin tam listesi;
1. Ne Zaman Gelecek? Eugène Pottier – Max Rongier , 1870
2. Sire de Fisch Ton Kan Paul Burani – Antonin Louis , 1870
3. Moblot Eugène Pottier – Max Rongier, 1871
4. Paris Savunması İsimsiz – Air de Fualdes , 1870
5. Mütareke Alphonse Leclerc, 1871
6. Paris Bir Biftek İçin Émile Dereux – Hava de Dis-moi soldat, dis-moi , 1870
7. Hain Alexis Bouvier – Joseph Darcier , 1871
8. Komün Marsilyası Mme Jules Faure – Rouget de l’Isle , 1871
9. Yaşasın Komün Eugène Chatelain – Folklor – Sung, La Bonne Aventure’ın
ezgisine, 1871
10. İşçilerin Şarkısı Pierre Dupont , 1846
11. Asi Eugène Pottier – Pierre Degeyter , 1884
12. Kaptan “Duvarda” Jean-Baptiste Clément – Max Rongier
13. Kanlı Hafta Jean-Baptiste Clément – Antoine Renard , 1871
14. Jean Misere Eugène Pottier – Max Rongier , 1880 14
15. Basın Eugène Pottier – Max Rongier
16. İşçi Sınıfını Yönlendir Eugène Pottier – Pierre Degeyter
17. Kızıl Bayrak Pierre Brousse – İsviçre Folkloru, 1877
18. Atış Mezarı Jules Jouy – Frédéric Doria , 1887
19. O Ölmedi! Eugène Pottier – Victor Parizot , 1886
20. Enternasyonel Eugène Pottier – Pierre Degeyter, 1871-1888 20
21. Kiraz Mevsimi Jean-Baptiste Clément – Antoine Renard, 1866
Dönemi anlatan bir de çok önemli film ve müzik yapıtından bahsetmeden geçemeyeceğim. 1929 yapımı, The New Babylon (Yeni Babil) Sovyet film yapımcıları Grigori Kozintsev ve Leonid Trauberg tarafından çekilen film, Paris Komünü esnasında birbirine aşık olan bir asker ve mağazada çalışan bir kızın hikâyesini anlatır.
20.yy’ın en önemli kompozitörleri ve piyanistlerinden Dimitri Shostakovich’in müziklerini yaptığı film, siyah beyaz çekilir. Avrupa’dan sonra Amerika’da da gösterilen film, Glinka Müzesi’nde korunur. Film, tam anlamıyla belge niteliğinde önemli bir yapıttır.
Paris Komünü süreci ve 30.000 komünarın katledildiği “Kanlı Hafta”, ezilen halkların ve günlük yaşamda görmezden gelinenlerin kol kola girerek nasıl bir güç olabileceğine dair önemli bir tarihsel süreç ve adımdır. Tarihin her dönemine tanıklığı görev bilmiş olan ve bu kaynaktan beslenen sanat ve sanatçılar, bu süreci de yalnız bırakmamış ve sayfalarına, renklerine, notalarına, mısralarına, senaryolarına, film rulolarına geçirmişlerdir. Belki de sanatın sistem tarafından asıl korkulan ve alt edilmesi gereken yegâne tarafı da budur diye düşünüyorum. Ve belki de asıl bunun için ödenmektedir bedeller ve bunun için düşmektedir dal gibi bedenler.
Bunları düşünürken nasıl da dalmış gitmişim.. Bir 28 Mayıs sabahında bahçemdeki kiraz ağacına konan nar bülbülünün ya da ona yakışan en güzel isimle “Kızıl Gerdan”ın feryatları beni nerelere götürdü.. Hiç anlamadım zaman nasıl da geçmiş, güneş de hayli yükselmiş, ortalıkta cehennemi (!) bir sıcak var. Kızıl gerdan da uçup gitmiş. Kim bilir belki de Pere Lachaise Mezarlığı’ndaki Komün Duvarı’nın üstünde tüneyip şarkılarına devam ediyordur…
Kaynakça:
Bu haber en son değiştirildi 24 Mayıs 2020 12:18 12:18
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…
Uluslararası Ceza Mahkemesi, (ICC) Gazze'de savaş suçu ı̇şledikleri gerekçesiyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…