Koronavirüs karşısında gerici üfürükler
05-04-2020 09:10Ali Ateş Koronavirüs salgını sonrası insanlık bir kez daha bilime sarılırken gericilik yine bildiğimiz gibi. Farklı tonlarda ve farklı tezlerle, gerici düşünce, bugün insanlığın karşı karşıya kaldığı bir tehdit karşısında nasıl bir aymazlık içinde olduğunu bir kez daha gösterirken, ortaya sürülen tezler yüzyıl öncesinin gerici zihniyetinin yansımasından farklı değil. Aslında, bugün dinciliğin, en azından bilimin... View Article
Ali Ateş
Koronavirüs salgını sonrası insanlık bir kez daha bilime sarılırken gericilik yine bildiğimiz gibi. Farklı tonlarda ve farklı tezlerle, gerici düşünce, bugün insanlığın karşı karşıya kaldığı bir tehdit karşısında nasıl bir aymazlık içinde olduğunu bir kez daha gösterirken, ortaya sürülen tezler yüzyıl öncesinin gerici zihniyetinin yansımasından farklı değil.
Aslında, bugün dinciliğin, en azından bilimin geldiği yer düşünüldüğünde daha ele avuca gelir tezler üretmesi gerekirdi. En azından bilim ve din arasındaki mutlak ve uzlaşmaz çelişkinin utangaç inkarı üzerine inşa edilen ve dinin bilimi de kapsadığı bir düzlemde konuyu ele alabilirlerdi. İşin “entelektüel” ve bu anlamıyla geleneksel İslam anlayışının ve siyasetinin dışına çıkan daha “çağdaş” İslami akımlar, bu konuda “dini fetva” hiç vermediler. Ancak onlar da zihinlerinden geçen bu salgının bir kader, sınav veya inanç sınaması olduğuna dair görüşlerini yazmaktan geri durmadılar. Dua edelim, ancak dua başka bilim başka demeye getirdiler aslında…
Ortodoks çevreler ise bildiğimiz gibi. Yüzyıllar öncesinin mantık tutulmasının bir örneğini sergilediler. Yaşanılan koronavirüs salgınını Allah’ın nimeti olarak gösterip bunu temizliğe bağladılar. Ancak ülkemizde salgının yayılmasındaki en önemli etkenin umreden dönenler olduğuna dair ‘olguya’ ise hiçbir şekilde yazılarında yer vermediler. Tuhaf, çelişik ve tamamiyle ideolojik bir yaklaşımla “temizlik ve umre” arasında doğrudan bağ kurmayarak, “dezenfekte-virüs” ilişkisini bile nasıl ters yüz ettiklerini bir kez daha gördük. Umreden gelenlerin 5 vakit namaz ve abdest aldıkları düşünüldüğünde neden umreciler arasında salgın yayıldı sorusunun yanıtı boşta kalıyor.
Diyarbakır İl Müftü Yardımcısının, Ulu Camii’nde verdiği hutbede koronavirüs hakkında söyledikleri ne demek istediğimizi açık seçik ortaya koyuyor.
“O küçücük gözle görünmeyen virüs, birçok insanın peşinden koştuğu görüşü, ideolojiyi, düşünceyi yerle bir etti. Hani diyorlar ya gözümle görmediğime inanmam. Mademki görmediğin şeye inanmazsın, bu virüse niye inanırsın. Söz konusu Allah olunca, söz konusu İslam dini olunca, söz konusu ahiret hayatı olunca bu daha mı zordur? Görmediğime inanmam diyen bütün düşünceleri, ideolojiler ellerinde patlamış oldu.” demiş.
Yani aklınca, “Virüs gözle görülmüyor, inanmıyorsun ama söz konusu Allah ve ahiret inancı olunca, onu da görmüyorsun ama niye inanmakta bu kadar zorlanıyorsun” demek istemiş. Sonra da hesabı kesmiş: ‘Görmediğine inanmam diyen bütün düşünceleri, ideolojiler ellerde patlatmış.’
Bir müftünün ağzından çıkan bu sözler, tek başına bir “devlet memurunun” bilgisizliğiyle açıklanamaz, daha tarihsel bir yaklaşımın, arka planın ve ideolojinin yansıması aslında. Gülen Hareketi’nin yıllardır Sızıntı adlı dergisinde buna benzer düz mantıkla ve belagat sanatının kullanıldığı nice bilim ve mantık dışı görüşler yıllardır yazılıp durdu ki, bir benzeri bu. İslamcı, dinci, gerici zihniyetin koronavirüs salgınının bile Allah’ın inancına bağlayacak bir zavallı mantık dizgesi geliştirmesi ne acıklı!
Uzun söze gerek yok. Virüs görülebiliyor. Gözle değil ama elektronik mikroskoplarla bile fotoğrafı çekilmiş, gen haritası çıkarılmış, protein yapısı analiz edilmiş ki! Yani gözle görülmeyen bir mevzu ortada yok!
Şimdi ayrıca, biz daha derinlere inelim ve müftüye biraz yardımcı olalım. Örneğin biz radyo dalgalarını da göremiyoruz, ancak radyo dalgalarının var olduğunu biliyor ve bunun varlığını ispatlayabiliyoruz. Öyle ki bugün radyo dalgaları yaratıp, oluşturup kullanıyor, radyo dalgalarının bütün özelliklerini matematiksel olarak ifade edebiliyoruz. İnsan gözünün algılayabileceği frekans aralığının darlığı, bu dalgaların varlığını asla şüpheye düşürmüyor. İnsanların doğada biyolojik olarak göremedikleri ancak varlıklarını bildikleri ve nice gerçeklik ‘maddi olarak’ saptanmış VE İSPATLANMIŞ durumda. Üzerine basa basa söyleyerek; maddi olarak! Bu açıdan görmek nedir diye sorulabilir? Gözümüzle görmek, bir makine yardımıyla görmek, ya da “bilimle” görmek! Buradaki asıl mesele görülüp görülmemesi değil bilimsel olarak varlığının maddi olarak kanıtlanabilir olup olmadığıdır. [1]
“Koronavirüsü Allah’tan bir nimet olarak görüyorum”
Diyarbakır müftü yardımcısı devam ediyor Cuma hutbesine ve koronavirüs konusunda konuşmasını şöyle sürdürüyor: “Bu virüsü ben Allah’tan bir nimet olarak görüyorum ve bu virüsle mücadele etmenin en etkili yolu, temizlik olduğunu bize anlatıyor. İlacı bulunana kadar temizliğe dikkat edin. Günde en az 5 defa ellerinizi yıkayın. Diş ve ağız temizliğine dikkat edin. Hz. Muhammed’in (sav) yemeklerden önce ve sonra mutlaka ellerini yıkadığını aktaran Koç, “Elhamdülillah, Rabbimin peygamberi zaten bunu bize öğretmiş. Bundan bin 400 sene önce henüz daha hijyenin ne olduğu bilinmeden, yemekten önce ellerinizi yıkarsanız sağlıklı olursunuz, yemekten sonra ellerinizi yıkarsanız yediğiniz yemeğin bereketini görürsünüz diyen bir peygamberin ümmeti, elhamdülillah bugün en hafif hasarla biz atlatırız.”
Koronavirüsü nimet olarak gören müftü, nimeti temizlik alışkanlığı kazandırmakla tanımlıyor. Demek ki, koronavirüs insanların temizliğe yönelmesi için Allah’tan bir nimet olarak gelmiş. Peki insanların ölmesi, bu da bir nimet mi? İşi mantık yarışına sokmayalım, ancak 5 vakit abdest almakla virüse karşı temizlik sağlanmadığını, el yıkama ve dezenfeksiyonun çok farklı şeyler olduğunu yazmak zorundayız. Sabun ile alkol bazlı sıvılarla ancak eller dezenfekte edilirse virüsün bulaşamayacağını söyleyen bilim, kullanan ise Müslüman olsun olmasın herkes! Kaldı ki sabun ya da dezenfektan bir madde eşliğinde el yıkamak bilim tarafından ortaya konurken abdestin sabunla alınması konusunda müftü ne diyecektir? Abdest sabunla alınır mı?
‘En hafif hasarla Müslümanlar atlacak’
Bu mantık fakiri müftünün sözlerinin en ağır tarafı ise şudur: “elhamdülillah bugün en hafif hasarla biz atlatırız.”. Bugün ülkemizdeki salgının yol açtığı yıkım ülkemizin en ağır hasarla atlattığını hiç ama hiç göstermiyor. Türkiye’de abdest almayanların sayısı çok o yüzden böyle diyeceklere, sadece umrecilere bakınız demek kafi de artar bile.
Meselenin mantık olmadığı, koronavirüse karşı tutarlı bir görüş ifade edilmediği açık olsa gerek. İşi dönüp dolaşıp dinciliğe ve İslamcılığa getirme gayreti var; işte bu ideolojik ve siyasal yaklaşımla aslında daha fazla hesaplaşılmalıdır. Başta ifade ettiğimiz gibi tek başına müftünün dile getirdiği görüşler istisna değil, neredeyse İslamcı zihniyet bu yaklaşımı ezber edinmiş durumda.
Örneğin Erdoğan, yakın zamanda yaptığı bir konuşmada, koronavirüs konusunu ele alırken sözü abdeste getirmişti: “Bilim insanları koronavirüse karşı en etkili tedbirin temizlik olduğu konusunda hemfikirler. Hem inancımızda hem de kültürümüzde kalp temizliği yanında vücut temizliği hane temizliği çevre temizliği de çok büyük önem taşır. Temizliğin imandan geldiği öğüdüne uygun şekilde, günde 5 vakit elini, yüzünü, ağzını-burnunu, kollarını, başını, ayaklarını yıkayan kişi, İslami olarak da, tıbbi olarak da en ideal temizliği yapan kişidir.”
İslamcılığın ırkçılığı: Müslümanlara bile ırkçılar
Bir yandan Müslümanlığı övüp en hafif hasarla atlatacağız diyenler, Müslüman ülke olup olmadığına bakmadan koronavirüsün ırk, millet, mezhep, cinsiyet, renk, din ayrımı yapmadığını yeterince anlamış olmalılar. Örneğin İran, salgının etkilerinin en fazla görüldüğü ülkelerin başında geliyordu.
Ama gerici ve mezhepçi zihniyet, ABD emperyalizminin ırkçılığını aratmayacak benzer özellikler gösteriyor. ABD, koronavirüse ‘Çin virüsü’ diyerek ırkçı bir yaklaşım içine girdi. Bu biraz “Kürt tavuğu, Arap karıncası” gibi isimleri çağrıştırıyor. Komik ve aptalca bir tanımlama… Dünyadaki canlıların ulusal kimliği olamaz! Canlıların adlandırılmasında coğrafik tanımlamalar kullanılabilir ve bilimsel isimlerle ifade etmek en doğrusu.
Ya da ABD’nin yaptığına benzer bir algı operasyonu Türk medyasında da kullanılıyor. “Çekikler, yerseniz yabani hayvan, böyle olur” diyen manşetleri hatırlatmak yeter de artar bile. Bugün gerici zihniyet benzer bir ırkçılıkla malul düşüncelerini yazmakta beis görmüyor:
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sinan Kıvrak, Twitter üzerinden yaptığı utanç verici paylaşımla bu zihniyetin bir örneğini gösterdi. İran’ı “Viran olasın İran, sırf mezhebinden dolayı katlettiğin çocukların hesabını Allah elbet soracak, yeryüzündeki ordular yapmazsa yerin altından ve üstünden üstüne bela yağacak.” ifadelerini kullanarak paylaşımının devamında da mezhepçilik kusarak “Tedbir amaçlı İranlılara ve İrancılara virüs salgını geçinceye kadar yaklaşmayın. Sonrasında da geçerli.” diyebilmiştir.
İnsanlık, gericiler için yoktur! Onlar, insanlığı, etnik kökeni, dini inancı ya da dili ne olursa olsun tehdit eden bir salgından bile sevinecek kadar öfke kusan bir ırkçı yaklaşıma sahiptirler. Meseleyi Suriye’ye bağlayan bu gerici zihniyet, aslında ABD emperyalizminin taşeronu olmuş cihatçı çetelerin tarafında olduğunu ifade etmektedir. Ancak batı dünyasının emperyal çıkarları, söz konusu Müslümanlık olsa bile, aklına getirememektedir. İran’a viran olsun demek nasıl dehşet bir zihniyettir! Mezhebinden dolayı İran’ın katlettiği çocuklardan bahsetmektedir, ancak asıl mesele cihatçıların bizzat ABD ve İsrail güdümlü mezhepçi terörü değil midir?
Duayla koronavirüsten korunmak
İnsanlık şimdiye dek binlerce ölüme yol açan koronavirüs salgınına karşı tıbbi tedavinin yollarının ararken dinciler ise bilim dışı yöntemleri gündeme getirmekten asla taviz vermediler. Onlar bilimin bugün öncülük ettiği bir gerçek dünya karşısında insanlara bir kez daha kaderi, fıtratı ve şükürü öne sürmektedirler. Aslında koronavirüse karşı dua önerisi, bugün salgına karşı alınması gereken tedbirlerin bir yerden sonra manası olmadığı da anlamına gelmez mi?
Bangladeş’de koronavirüs salgınına bağlı ilk ölümün ardından çok sayıda kişiden oluşan kalabalık Raipur şehrinde “virüsten korunma duası” için toplandığı yazılıp çizildi. Onbinlerce insanın toplanıp toplu duaya çıkması, aslında virüsün yayılması için de ortam yaratmak dışında bir manaya gelmiyordu. Örnekler yurtdışından mı?
Gerici Yeni Akit gazetesi, birçok ülkede ve ülkemizde ölümlere yol açan koronavirüs (Covid-19) salgınına karşı koruma sağlayacağı iddiasıyla bir “dua” yayınladı. “Korona virüsten korunma duası” başlığıyla yayınlanan söz konusu “haber”inde, “Korona virüsten korunma duası var mıdır? Korona virüse karşı nasıl dua edilir? İşte hastalıklardan korunmak için dua.” denilerek dua bile yayınladı. Yayınladığı dua ise nazara karşı hastalıklardan korunmak üstüneydi:
“Bismillahi yübriyke min külli dain yeşfiyke ve min şerri hasidin iza hasede ve min şerri külli zi aynin.” Anlamı: Allah’ın adıyla! Allah, hased eden kimsenin şerrine karşı, her göz sahibinin ‘nazar değdiren kimsenin) şerrine karşı ve bütün hastalıklara karşı şifalar versin.”
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda yatsı ezanı sonrası tüm camilerden ‘koronavirüs salgınına karşı’ dua edileceğini belirterek Akit Gazetesi’nin yalnız olmadığını göstermişti: “Koronavirüs (Kovid-19) salgınının bir an önce son bulması ve hastalarımızın şifaya kavuşmaları niyazıyla yarından itibaren yatsı ezanı sonrası tüm camilerimizden dua sesleri yükselecektir. Vatandaşlarımızı evde kalmaya, tedbirlere hassasiyetle uymaya ve tek yürek olup dua etmeye davet ediyorum.” Tıpkı Vatikan gibi.
‘Koronavirüs; bir Avrupa, batıl Batı, ırkçı emperyalizm virüsüdür’
Gerici zihniyet, yukarıda saymaya çalıştığımız örneklerden ibaret değil. Belki de en yaygını, salgının ortaya çıkmasını ve yayılmasını bir ahlak penceresine indirgeyen gayri-bilimsel yaklaşımlar oluyor. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan’ın da babası Ali Rıza Demircan, koronavirüs salgınına dönük olarak söyledikleri yine bilindik ezberlerden oluşuyor.
Demircan, hastalıkların yayılmaması için “Zina, evlilik dışı ilişki, eşcinsel, evlilik hayatında anal ilişki ve regl döneminde ilişki. Bu yasaklar rahim olan rabbimizin koyduğu yasaklardır. Bu yasaklara riayet ederseniz pek çok hastalığın önlemini henüz daha oluşmadan almış olursunuz” ifadelerini kullanmış.
Ancak gelin görün ki koronavirüs bir cinsel hastalık değil! Tersine solunum yoluyla bulaşan bir hastalık, bilimsel olarak tanımlanan bu hastalığa çözüm olarak önerdikleri bir gaf değilse, başlı başına sorunludur. Her konuyu cinselliğe getirmeyi başaran bu zihniyet, koronavirüs salgınını da buraya bağlayarak büyük bir başarıya imza atmıştır. Ancak cinsel bir hastalık olmayan ve solunum yoluyla otobüste, çalıştığın işyerinde, kafede, pazarda ve evde çocuklarına bile bulaştırabilecek bir hastalık konusunda söylenen sözler cehalet değilse eğer tam bir gericiliktir!
Hiç değilse, buradaki görüşler yine sağlık çerçevesinden konuya yaklaşmış. Ancak Saadet Partisi GİK üyesi İsmail Hakkı Kiraz’ın Milli Gazete’deki yazısı tam evlere şenlik!
“Koronavirüsten korunmak için yasaklanması gereken şey, işlenen büyük günahlardır. Yazının başında zikredilen hadiste bildirilen, faiz, içki, kumar, israf, zina, eşcinsellik ve materyalist eğitim yasaklanmalı, Spor Toto, Milli Piyango idareleri, domuz çiftlikleri kapatılmalı, içki fabrikalarının faaliyetleri durdurulmalıdır. Allah’ın gazap ettiği ne varsa terk edilmelidir.” diyerek salgını faize, içkiye, kumara, spor totoya ve hatta materyalist eğitime bağlamış. Akıl tutulması ve cehalet dediğimizde bizlere kızanlar bu satırları bir kez daha okumalıdır.
Bugün ülkemizde materyalist, yani bilimsel eğitim yerine gerici eğitimin hakim olduğu son 40 yılın bir gerçeği. Konuyu, yeniden gericilerin ideolojik yaklaşımlarına ve siyasi taleplerine bağlaması ise aslında her konuda siyasi rant sağlamalarının bir başka çeşidi olarak okunmalıdır. Bu yaklaşıma göre şeriatla yönetilen ülkelerde koronavirüs gözükmemeliydi! Ya da şeriat kurallarını yaşama geçiren kesimlerin korkacağı hiçbir şey yok. Kumar oynamayan, faizle uğraşmayan, toto oynamayan, zina yapmayan, medresede okuyanların, bu mantığa göre koronavirüse yakalanmaması lazım!
‘İslam bulaştırmaz tedavi eder’ ve “virüse karşı İslam aşısı”
Saadet Partili isim devam ediyor ve salgın karşısında AKP’nin önlemlerini eleştirmeye geliyor. İlk eleştirisi, Cuma namazlarının yasaklanması oluyor ve virüse karşı İslam aşısı öneriyor!
Akıl, bilim, mantık? Bu sözlerin siyasi saiklerle söylenmesi bir yana sarf edilen sözlerin bilimsel hiçbir karşılığı olmadığı yaşadığımız bu gerçeklikte fazlasıyla gözükmüyor mu? İslami çözüm olarak öne sürdüğü eğer ekonomik ve toplumsal önlemlerse Cuma namazının toplu kılınmasına neden itiraz eder? Ve yine virüsün kaynağını batıl ve batı kaynaklı olduğunu söyleyerek virüsün mutasyonuna ve evrim geçirme sürecine dönük cehaletini bilimi ayaklar altına almasıyla göstermiş oluyor. Bir başka ırkçılık bir kez daha karşımıza çıkarken, önerdiği İslami modelin karşısında Çin’in başarısına ne diyecektir o zaman? Çin’de Komünist Parti iktidarda ve İslamla uzaktan yakından da ilgisi bulunmuyor!
“Allah’ın razı olduğu ne varsa, onlara da yönelmek gerekir. İslam, bulaştırmaz tedavi eder. En büyük tedbir; İslam’ı din ve düzen olarak yaşamaktır. Erdoğan ve hükümeti aldığı tedbirleri Bahçeli ve Perinçek aklıyla alırsa, bu tedbirlerin içinden Cuma namazını yasaklamaktan, ilahi gazaba davetiye çıkartan büyük günahların yolunu açmaktan başka bir şey çıkmaz. Koronavirüs; bir Avrupa, batıl Batı, ırkçı emperyalizm virüsüdür. Bu virüsten ancak, “İslam aşısı” ile kurtulmak mümkündür. Bu aşının adı, Milli Görüş’tür. Satıldığı eczane ise Saadet Eczanesi’dir. Erdoğan ve hükümeti bu aşıyı, bu eczaneden tedarik edebilir. Selam hidayete tabi olanlara…”
Gericiliğin, toplumsal ilerlemenin, insanlığın ve bilimin önündeki en büyük engel olduğunu bugün bir kez daha görüyoruz. Bilimin öncülüğünden sapmayalım…
[1] Şimdi tersinden “bakınız, radyo dalgalarını göremiyoruz ama biliyoruz, inanıyoruz, tıpkı inanç da böyledir” diyenler çıkacaktır. Ancak radyo dalgalarını biz kafamızda bir düşünce ya da “ide” olarak yaratmıyoruz, tersine varlıklarını deneyle, ispatla ve hatta bizzat uygulamayla ortaya koymuş durumdayız.