TKP: Hepimiz yüz yaşındayız…

TKP: Hepimiz yüz yaşındayız…

09-02-2020 10:19

TKP bir marka değil, TKP devrimin aracıdır!

Orhan Deniz

Ülkemizin en eski siyasi partisi, Türkiye Komünist Partisi, artık asırlık bir çınar. Mücadeleyle, kavgayla, kazanımlar ve geri düşüşlerle, bazen bir avuç insanın inadında bazen yüz binlerce emekçinin yumruklarında var olarak, sürekli fiziki olarak yok edilme tehdidi altında kalıp işkencelerde, cezaevlerinde direnerek, her zaman uluslararası komünist hareketin bir parçası, sosyalist ülkelerin büyük bir dostu olarak, her yıl yaş alan ama hep genç kalan bir çınar…

Parti’nin yüz yıllık tarihinin büyük bir bölümünün gizlilik koşullarında, hem yurtiçi hem yurtdışı ayaklarıyla birlikte yaşanmış olmasının bir sonucu olarak Parti’nin tarihiyle ilgili birçok belge yeni yeni ortaya çıkmakta, anılara ya da kişisel aktarımlara dayanan tarih anlatımı çerçevesi daha net, gerekçeleri daha belirgin bir hale bürünmekte.

Bu yazıda Parti’nin asırlık tarihinin önemli dönemlerine işaret edecek, genel bir çerçeve çizmeye çalışacağız.

Kuruluş

TKP, 10 Eylül 1920’de Bakü’de yapılan kongre ile kurulur. Kuruluş öncesi İstanbul’da, Anadolu’da ve Ekim Devrimi ile başlayan dalganın karşı-devrimi silip süpürdüğü coğrafyalarda Türkiye’nin komünist partisini kurmak iddiasıyla harekete geçen irili ufaklı birçok örgütün varlığı söz konusudur.  Bakü Kongresi bu açıdan sadece bir kuruluş kongresi değil, aynı zamanda bu irili ufaklı ve dağınık örgütlenmeleri toparlayan bir birlik kongresidir.

TKP’nin kuruluştan sonraki en önemli politik adımı Anadolu’ya dönüp ulusal kurtuluş mücadelesine katılma kararı almasıdır. Dönemin politik haritası ve güç dengeleri düşünüldüğünde oldukça cüretli olan bu adım ülke tarihi açısından da derslerle dolu olan bir hesaplaşmayla sonuçlanır. İçlerinde Parti’nin ilk genel başkanı Mustafa Suphi ve ilk genel sekreteri Ethem Nejat’ın da olduğu öncü kadroları Karadeniz’de katledilirler.

15’lerin katlinden 1920’li yılların sonlarına kadar geçen süre TKP’nin üzerindeki tüm baskılara, yasaklamalara ve tutuklamalara karşın aydınlar ve işçiler içerisinde örgütlendiği, mücadeleyi geniş kitlelere yaymaya çalıştığı, bir yandan da Parti içinde ciddi mücadelelerin verildiği bir dönemdir. 1922 yılında 2.Kongre, 1925 yılında 3. Kongre toplanır. 3. Kongre sonrası parti yönetiminde görev alan Şevket Süreyya Aydemir ve Vedat Nedim Tör’ün ihanetleri sonucu da Parti örgütlenmesi büyük yara alır.

2.Savaş ve sonrası

1930’lu yıllarda yükselişe geçen faşizm doğal olarak uluslararası komünist hareketin de en önemli mücadele başlığı haline gelir. Faşizm tehdidine karşı reel sosyalizmin korunmasını ve anti-faşist cephe politikalarını öne çıkaran Komintern, üyesi olan partilerden de bu politikalar doğrultusunda çalışma yürütmesini ister. Bu politikanın TKP için örgütsel karşılığı adem-i merkeziyetçilik, başka bir deyişle desantralizasyon olur.

2.Savaş’ın sonlarına doğru örgütsel toparlanmayı sağlayan Parti 1946 yılındaki yasal olanaklardan faydalanarak önemli bir sıçrama gerçekleştirir. Bu yıl içerisinde kurulan iki yasal parti ve işçi sendikaları Parti’nin açık alan çalışmalarındaki büyük deneyimlerdir.

Komünistlerin bu yükselişine düzenin yanıtı parti ve sendikaları kapatmak, uluslararası alandaki anti-komünist politikalara da uygun olarak komünist avı başlatmak olur. Bu açıdan bakarak TKP’nin ülke içindeki örgütsel varlığını yirmi yıldan uzun bir süre sonlandıran 1951Tevkifatı’nın Türkiye’nin emperyalizme bağımlılığının anahtar hamlelerinden biri olduğu rahatlıkla söylenebilir.

1960’lar ve TİP, 1970’ler ve Atılım

1960’lı yıllar solun, sosyalist solun, yükseldiği ve geniş kitlelerle buluştuğu yıllardır. Türkiye İşçi Partisi 13 Şubat 1961’de bir grup sendikacı tarafından kurulur. Kısa bir süre sonra TİP’in yönetim kademesini oluşturacak Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Sadun Aren gibi isimler TİP’e katılırlar. Bu isimlerin tamamı TKP üyesidir ve TİP TKP’nin şartsız desteklediği bir parti olarak çalışmalarını sürdürür; öyle ki, TKP ülke içinde örgütsel bir çalışma yapmama kararı alır.

12 Mart darbesi ve solun fiziki olarak ezilmesi politik mücadeleyi kesintiye uğratsa da TKP’nin ülke içindeki varlığının zorunluluğuna da işaret eder. 1960’ların mücadeleli yıllarında pişen genç devrimci kadrolarla buluşan Parti 1973 yılında alınan Atılım kararıyla ülke içindeki çalışmalarını başlatır. Atılım kararıyla harekete geçen Parti örgütü kısa süre içerisinde işçi sınıfı, gençlik ve kadınlar içerisinde geniş bir kitleyi harekete geçirebilir hale gelir. 1970’li yıllardaki devrimci yükselişin en güçlü öznelerinden biri olan Parti, özellikle DİSK içerisindeki örgütlenmesiyle sınıfın neredeyse tek temsilcisi haline gelir.

12 Eylül, dağılma ve yeniden kuruluş

12 Eylül darbesi sonrası örgütsel varlığını, çeşitli darbeler alsa da, devam ettiren TKP’nin iki ana gündemi 1) 5.Kongre’nin yapılması ve 2) TİP ile yürütülen birlik görüşmeleridir. 5.Kongre 1983 yılında yapılır ve TİP ile birlik görüşmeleri 1987 yılında Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nin kurulmasıyla sonuçlanır. Parti 12 Eylül sonrası en ciddi tıkanmayı Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle birlikte yaşar. Hem 12 Eylül yenilgisi hem de Sovyetler Birliği’nin çözülüşü Parti’de farklı kademelerde görev almış bazı yöneticilerde politik ve ideolojik savrulmalara yol açar. Geleneksel sol bölmenin iki partisinin güçlerini birleştirmesi olarak düşünülen TBKP örgütsel ve ideolojik dağılmanın adresi olur. Marksizm-Leninizme bağlı parti üyeleri sonraki süreçte farklı örgütsel formlarda mücadelelerine devam ederler.

TKP’nin tekrar ve bu sefer yasal bir parti olarak kuruluşu 2001 yılında gerçekleşir. Tarihsel TKP’nin örgütsel devamı olmayan, kendini uluslararası komünist hareketin bir parçası ve mirasçısı olarak tarif eden Gelenek-Sosyalist Türkiye Partisi-Sosyalist İktidar Partisi hattı siyasi partilerin isimlerinde komünist kelimesinin kullanılmasıyla ilgili yasağa karşı yürüttüğü kampanyayı Türkiye Komünist Partisi ismini alarak sonlandırdı. 11 Kasım 2001’de gerçekleşen kongre 1920 yılında başlayan partili mücadeleyi sahiplenen tüm komünistlere de bir birlik çağrısı oldu.

TKP 2001 yılındaki yeniden kuruluşundan itibaren ülkenin tek umudu olduğunu yaptığı kampanyalar, örgütlediği alanlarla tekrar ortaya koydu. Fakat, Parti’nin örgütsel bir formdan siyasal bir partiye dönüşmesi noktasında yaşanan tıkanmalar, farklı alanlarda çalışmaların büyütülmesi ve sürekliliğinin sağlanması noktasında engelleyici/yol tıkayıcı bir örgütsel yönetim tarzının varlığı bir iç tartışmanın doğmasına, büyümesine ve sonuç olarak bir ayrışmanın doğmasına neden oldu. Bugün Türkiye siyasetinde Türkiye Komünist Partisi’nin tarihsel mirasını sahiplenen birden fazla siyasi öznenin olmasının en büyük nedenlerinden biri budur.

Tabi, sözle sahiplenmek oldukça kolaydır. Aslolan TKP’nin yüz yıllık mücadelesinin ağırlığını kaldırabilmek, ömürlerini Parti’ye adamış parti kadrolarının emektarlıklarını bugün yeniden üretmek ve işçi sınıfı içinde kalıcı bir örgütlenmeyi yaratabilmektir. TKH’nin iddiası tam da buralardan gerçekliğe bürünecektir. TKP bir marka değil, TKP devrimin aracıdır!