Yeni bir Sosyalist Kadın Hareketi için notlar
01-03-2020 08:34Sosyalist kadın hareketi oklarını erkeklere değil, toplumsal cinsiyet ilişkilerini erkek egemen anlayış üzerine kuran, cinsiyet ayrımcılığını besleyen kapitalizme ve onun sömürücü sınıfı sermayeye doğrultmalıdır. Elbette en doğal müttefikleri ile birlikte...
Sema Aydın
Kadın sorunu sınıflar tarihi kadar eskidir. Kadınların mücadele tarihi ise çok önemli deneyimler biriktirmiştir. Kapitalist üretim ilişkilerinin şekillenmesi ile birlikte açılan devrimler çağı aynı zamanda toplumda her türden ezilmişliğin de tartışıldığı mücadeleler çağıdır. Bu dönemde temelleri atılan ve tarih okumasını sınıf mücadeleleri eksenine yerleştiren, maddi yaşamı üretim ve mülkiyet ilişkileri üzerinden analiz eden ve toplumsal ilişkilerin inşasını alt yapı üst yapı diyalektiği ile çözümleyen Marksist yöntem bugün de emekçi sınıfların tek kurtuluş ideolojisi olarak güncelliğini korumaktadır.
Sınıf mücadelelerinin keskinleştiği 19. yüzyıl işçi sınıfının önemli bir bileşeni olarak emekçi kadınlar da ayaktadır. 1857 yılında ki grevler ile başlayan, Çarlık Rusyası’nda Petrogradlı kadın işçilerin ekmek ve barış talepleriyle ilerleyen, 1917 Ekim Devrimi’yle sonuçlanan süreç, emekçi kadınlara yeni bir dünyanın kapılarını açmıştır. Sosyalist kadın hareketi emekçi kadınların omuzlarında yükselmiş, kadının kurtuluşu için köklü dönüşümlere öncülük etmiştir. Kadının kurtuluşunu emeğin ve insanlığın kurtuluşu ile eş değer gören, insanın insanı sömürüsüne kökten itirazlar yönelten ve yeni bir sistemin kuruluşunu maddi ve bilimsel temelleri üzerine oturtan sosyalist kadınlar büyük kazanımlara imza atmışlardır.
Sosyalist kadın hareketi sınıfsal çelişkileri başa yazar, kadının kurtuluşunu üretim ve mülkiyet ilişkileri ekseninde değerlendirir. Ataerkiye, sınıflı toplum yapısıyla bir bütünlük içinde yaklaşır, bundan bağışık biyolojik, otoriter bir erkeklik olgusunu reddeder.
Kadın mücadelesi sınıfsal temelde tanımlanmalıdır
Reel sosyalizmin yıkıldığı, liberalizmin tek geçer akçe sayıldığı günümüz dünyasında sosyalist kadın hareketinden bahsetmenin sınırları bulunuyor. Sovyetler Birliği’nin çözülmesinin ardından yaşanan liberal dalgadan kadın hareketi de nasibini fazlasıyla almıştır.
Dolayısıyla bugün bazı soruların yeniden irdelenmesi zorunludur. Kadının kurtuluşu için emekçi kadınların doğal müttefiki sermaye sınıfının temsilcisi hemcinsleri olan patron kadınlar mıdır? Yoksa farklı düzeylerde sömürüye tabi tutulan emekçiler midir? Kuşku yok ki sosyalistlerin bu soruya yanıtı ikincisidir. Farklı gerekçelerle ”kızkardeşlik” mottosu üzerinden şekillenecek bir kadın hareketi sınıfsal çelişkilerin üzerini örtmeye ve düzenin kullanışlı aparatı olmaya mahkumdur. Bugün Türkiye’de ve dünyada mevcut kadın hareketinin temel karakteri kızkardeşlik üzerinden inşa edilmektedir. Sosyalist bir kadın hareketinin yeniden inşası ise ertelenemez bir görevdir. Emekçilerin, kadınların ve insanlığın kurtuluşu için bütünlüklü bir program ortaya konmalıdır. Kadın sorunu sınıfsal ise emek mücadelesi başa yazılmalıdır. Sadece ezilenlerin dert ortaklığı kurmasından söz etmiyoruz. Kadının kurtuluşu için sömürünün ortadan kalktığı, sınıfsız bir toplumsal düzen için iktidarı hedefleyen bir strateji oluşturulmalıdır.
Gericiliğe karşı mücadele ertelenemez
Sosyalist bir kadın hareketi inşa edilmeli ve özgürlük mücadelesini ayakları üzerine doğrultmalıdır. Liberal özgürlükçü yaklaşımlar aşılmalı, özgürlük kavramı yeniden irdelenmelidir. Bugün bağımsız kadın hareketi ve özgürlük diyerek örgütsüzlük kutsanmakta, hareket belirlenimli, yönü çok tartışmalı, tarihsel ilerleme fikrini yadsıyan bir mücadele tarzı önerilmektedir. Tarihsel ilerlemeyi yok sayarak, özgürlükler diyerek, gericiliğe karşı mücadele ertelenemez. Gericilik ister dinsel gericilik, ister geçmiş dönem üretim tarzına ve toplumsal ilişkilerine dönmek olarak nitelensin her iki durumda da kadınların kazanımlarını ve mücadele zeminini tırpanlayan büyük bir saldırı olarak tanımlanmalıdır. Gericilikle mücadeleyi küçümseyen liberal özgürlükçü anlayış ”kıyafetime karışma” gibi indirgemeci söylemlerle kadın mücadelesini yönsüz bırakmaktadır. Oysa belli bir program etrafında örgütlenmiş, toplumsal kurtuluş projesi vaadeden mücadele yöntemlerini tarihsel ilerleme bağlamında yeniden tarif etmek elzem.
Emperyalizme karşı mücadele yükseltilmelidir
Bugünün dünyasında emperyalizm sömürüyü kutsayıp, savaşlarla milyonlarca kadın çocuk ve erkeği esaret altında tutarken, insan hakları, kadın hakları, demokrasi reklamlarıyla gerçek yüzünü örtmeye çalışmaktadır. Sosyalist kadın hareketi emperyalizmin karşısında durmalıdır. Sınıfsal karakterini yitirmiş bir kadın hareketi ne yazık ki emperyalizmin kirli oyunlarına karşı silahsız kalacaktır.
Emekçi kadınlar örgütlüyse güçlüdür
Sosyalist kadın hareketi emekçi kadınları örgütlemelidir. Emekçi tanımına 1800’lü yıllara atıfla dudak büken kimi yaklaşımlar, bugün işçi sınıfının değişen yapısını ve karakterini işçi sınıfı var mıdır tartışmalarına kadar taşıyabilmektedir. Emek sömürüsünün üstünü örtmeye dönük ortaya atılan ”orta sınıflar”, ”ortak hassasiyetler”, ”yaşam tarzı” ve daha pek çok kavram yaşanan iktisadi krizleri, bu krizlerin yarattığı toplumsal çürümeyi ve düzenin gerici karakterini tanımlamaktan uzaktır. Emeğini satarak geçinmek durumunda olmak, işçi sınıfı tanımı için yeterli olsa gerek. Burada sorun sınıf bilincinin yokluğudur ve bunu veri alan kimi hareketlerin bu olguyu besleyecek ideolojik girdiler yapmasıdır. Sosyalist kadın hareketi aynı zamanda emekçi kimliğini yeniden inşa etmek durumundadır.
Kadın sorunu ancak ve ancak sınıfsız bir sistemde çözülebilir. Dolayısıyla işçi sınıfının iktidarında kurulacak olan sosyalist sistem her türlü ezilmişliğin ve ayrımcılığın ortadan kalkması yolunda büyük bir atılım olacaktır. Sosyalist kadın hareketi bu nedenle iktidarı hedefleyen stratejik bir örgütlenmedir. Verili anlık reflekslere hapsedilemez.
Kadın mücadelesinde erkeklerin yeri var mı?
Toplumsal cinsiyet ilişkilerini merkeze koyan bir tarih okuması ve toplum analizi bizi bir çıkmaz sokağa doğru itecektir. Toplumsal cinsiyet ilişkileri ancak ve ancak üretim ve mülkiyet ilişkileri bağlamında ele alındığında doğru bir zeminde değerlendirilebilir. Dolayısıyla tartıştığımız sadece kadın sorunu değildir. Toplumsal süreçlerden, zamandan ve mekandan bağımsız bir kadınlık ya da erkeklik tanımı yapılamaz. Biyolojik farklılıkları ve bundan kaynaklı eşitsizliği fıtrat olarak kutsayan metafizik anlayışı başka bir tartışmanın konusu olarak bir tarafa bırakalım. Ancak tarihsel gelişimi içerisinde değerlendirildiğinde kadınlık ve erkeklik kimliklerinin evrimi rahatlıkla görülebilir. Özel mülkiyet ile birlikte insanın doğaya, emeğine ve kendisine yabancılaşması toplumsal cinsiyet ilişkilerini de kökünden sarsmıştır. O halde cinsiyet ayrımcılığını besleyen maddi zemin ortadan kaldırılmalı, yaratılacak yeni zemin üzerinde toplumsal cinsiyet ilişkileri yeniden inşa edilmelidir. Sosyalist kadın hareketi oklarını erkeklere değil, toplumsal cinsiyet ilişkilerini erkek egemen anlayış üzerine kuran, cinsiyet ayrımcılığını besleyen kapitalizme ve onun sömürücü sınıfı sermayeye doğrultmalıdır. Elbette en doğal müttefikleri ile birlikte…
Sosyalist kadınlar pusulasız değildir
Dünyada sınıf hareketinin geri çekilmesi ve reel sosyalizmin çözülmesi sosyalist kadın hareketinin zayıflamasına, kadın mücadelesinde liberal feminist bir eksenin hegemonik güç haline gelmesine zemin hazırlamıştır. Gelinen noktada pek çok alanda olduğu gibi sosyalist kadın hareketinin bir kesiminde bu dalgaya sarılma eğilimi ağır basmaktadır. Sosyalizmin bağımsız hattını güçlendirme, örgütleme misyonu ertelenmekte, hareket odaklı, örgütsüzlüğe çanak tutan, düzen içi taleplerle, erkek şiddeti karşıtlığına sıkışmış, yönsüz kitlelerin peşinde sürüklenen kimi sosyalist özneler patriyarkal kapitalizm kavramsallaştırmasıyla günü kurtarma gayretindedir.
Marksizm diyalektik materyalist tarih tezi ve toplumsal ilişkilere dönük çözümlemesi ile gerçek bir vaha sunarken, bulduğu ilk patikadan sapmak, yolunu değiştirmek sosyalist hareketi bir kez daha çıkışsızlığa sürükleyecektir. Sosyalist kadın hareketi pusulasını kaybetmemeli, kendi yolundan yürümelidir.