Ruhi Su'nun tok sesinden TKP
Ve hayatı boyunca savaşım verdi: Demokrat Parti zihniyeti, 12 Eylül’ün uşakları ve 90’ların beyaz Toroslularıyla. Onlar bir gün gidecek ama Su’nun sesi hep akacak.
Meşhur 1951 TKP tevkifatında içeri alınan ve uzun süre hapis yatan bir TKP’lidir Ruhi Su. Anadolu türkülerini kaydedip arşivleme çalışmalarıyla birlikte büyük bir akademik öneme sahip olmasının yanı sıra, tok sesiyle yurdun dört bir yanında dinlenen Su’nun eşi ve yoldaşı Sıdıka Su, evlenmeden hemen öncesine denk gelen o günleri şöyle anlatır:
“İkimiz de Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesiydik. Bunu gizlediğimiz için ilk başlarda birbirimize bile söylememiştik. Sonra, partiye gittiğimizde birbirimizin TKP üyesi olduğunu orada karşılaşınca anladık. O zamanlar, TKP üyesi olmak yasaktı. Biz de bunu kimseye söylemiyor, herkesten saklıyorduk. Bu nedenle, hapse gireceğimizi de biliyorduk. Düşündüğümüz gibi oldu. Beş yıla mahkûm olduk.”
Nikah şahitlerinden biri Behice Boran olan Ruhi Su, ömrü boyunca sosyalizmin sesi olmaya çalışmaktan vazgeçmedi. Hapisten sürgün şartlı çıktıktan sonra işçi sınıfına layık görülen zemini toprak lojmanlarda elektriksiz-susuz kaldı Su. Su’yu susuz bıraktı Demokrat Parti’nin “demokratlığı” başka bir deyişle ama Su’nun dimağı hiçbir zaman susuz değildi. Hatta Aşık Veysel onun için “Köylüyü ‘şeherlilere’ sevdiren adam demişti” bir keresinde.
Ruhi Su’nun tok sesi ve örgütlü mücadelesi, elbette çok kişiyi kızdırdı. “Kısa çöp uzun çöpten hakkını alacak” dediği için, komünizm propagandası yapıyor denilerek radyo programlarına son verilmişti zamanında. Nazım Hikmet şiirlerini bestelemek zaten yeterli bir suçtu o günlerde. Her konserinde söylemini tekrar etti sosyalizmin. Ve tabana inmekte çok başarılı olan bu ses iktidarları hep kızdırdı.
Bugün, demokrasi timsali olarak sunulmak istenen Turgut Özal, ülkesinde göremediği ilik kanseri tedavisini almak için yurt dışına çıkmak isteyen Su’ya pasaport vermedi mesela. Tedavisini sürdüremeyen Su, sadece birkaç yıl içinde geri dönülmez sağlık sıkıntılarının eline düştü. Yoğun temasların ardından, Heinrich Böll ve Günter Grass gibi meşhur Avrupalı aydınların mektubundan sonra, sadece bir kereliğine çıkış izni aldı ama iş işten geçmişti artık. Bir umut doğup son bir kere, belki de bir iki sene daha yaşamak için yurt dışına çıkması gerektiğindeyse asla izin alamadı. Sesi dağları inleten Ruhi Su, işte hayatını böyle kaybetti. Cenazesine binlerce kişi katılırken, 163 kişi Kenan Evren ve Turgut Özal’ın 12 Eylül rejimi tarafından gözaltına alındı, çünkü bir anlamda, darbe döneminin ilk büyük kitle eylemi olarak görülüyordu. Tutuklamaları yaptıransa Terör ve Asayişten Sorumlu Polis Müdür Yardımcısı Mehmet Ağar’dı.
Ruhi Su’nun sesi, dirisi çok kıymetliydi; ölümüyle de kıymeti bir daha ortaya çıktı. Gömülürken bile kitleleri topladı ve onlara hareket verdi. Ve hayatı boyunca aslında bugünle de karşı karşıya kalıp savaşım verdi: Demokrat Parti zihniyeti, 12 Eylül’ün uşakları ve 90’ların beyaz Toroslularıyla.
Onlar bir gün gidecek ama Su’nun sesi hep akacak. Bazen dağların arasından, bazen ovaların içinden, bazen bir piknik alanında bazen bir fabrikanın radyosunda gür gür patlayacak.