Feyza Delibalta
Kozmopolitizm, kökenini Yunancadan alan “dünya vatandaşlığı” anlamına gelen bir kelimedir. Aynı zamanda ulusların sömürülmesini haklı çıkarmak için büyük burjuvazinin ürettiği bir ideolojidir. Bu ideolojinin temel dayanağı, savaşların ulusların yok olmasıyla sona ereceği fikridir. Oysa uluslararası antagonizmaları sınıflar arası antagonizmalar oluşturmuştur. Bahsedilen uluslararası çekişmeler (ve meydana getirdiği öne sürülen savaşlar) sınıfsal mücadelede devrimci grubun üstün gelmesiyle birlikte ortadan kalkacaktır. İnsanın insan tarafından sömürülmesinin sona erdiği gün uluslararası çekişmeler de sona erecektir (Her şeyin birbiriyle bağlı olduğunu söyleyen diyalektik materyalizm şartı).
“Ulus içerisindeki antagonizmaların yok olduğu gün uluslararası antagonizmalar da yok olur.” Komünist Manifesto
Marx ve Engels, sadece ulusal antagonizmaların değil, ulusların arasındaki ekonomik, sosyal ve politik farkların da kaldırılacağı bir kozmopolitan/enternasyonalizmi (dünya ülkesi) savunmuş, ancak sonrasında Marx uluslararası mali çıkarlara hizmet eden kozmopolitan tutumun yerine “Hükmeden sınıf ve devlete karşı mücadele eden işçi sınıfların enternasyonel birliği”ni ortaya koymuştur. Ulus buna göre insanlığın evrenselliğe doğru giden tarihsel gelişiminde bir basamaktır. “The German Ideology”de Marx, serbest ticaret kozmopolitanlığıyla değil, ancak bir komünist rejimle tarihin bir “dünya tarihi” haline geleceği ve çeşitli uluslardaki bireylerin dünyanın yeniden inşa edilmesi için birleşeceğini söyler. Uluslar ulus olarak yaptıklarını tüm dünya için yaparlar.
Sözde kozmopolist olarak belirtilen “sosyalist vatansever” Louis Blanc, 1847’de Fransa’nın kozmopolitan bir millet olduğunu ve Fransa halkının geleceği için çalışmanın insanlığın geleceği için çalışmayla eşdeğer olduğunu söylemişti. Engels buna karşılık Fransa’nın ancak diğer ülkelere davranış, moda, düşünce, politik fikirlerini aşılayabildiği ölçüde kozmopolitan olacağını, bunun ise demokrasiye sahip ülkelerin kabul etmeyeceği bir durum olduğunu söyleyerek aslında Blanc’ın tutumunun sömürgeciliği maskelemek isteyen bir tutum olduğunu vurgulamıştır. Engels bu şekilde komünist kozmopolitizm ile serbest ticaret kozmopolitizmi ve sözde kozmopolitizmin farkını ortaya koymuştur*. “Sözde dünya barışı”nın sömürgeci yüzünü ortaya çıkarmıştır.
Amerika’nın kapitalist ilişkilerin daha sağlıklı yürümesi adına (görünürde dünya barışı için) yaptığı en önemli uygulama, dilini tüm dünyaya yaymasıdır. Ulusun tanımında ortak bir dil birliği şartı da olduğuna göre, büyük kapitalistler ulus kimliğinin kaybedilmesine doğru giden kozmopolit yolda dev bir adım atmıştır. Ancak serbest ticaret kozmopolitanlığı, yalnızca büyük burjuvalara özgü, büyük sanayi ülkelerinin yaydığı bir düşünce değildir. Yerli burjuvaziler de kendi şairlerini, düşünürlerini çıkarları doğrultusunda tarihten silmeye çalışır. Örneğin özgürlükçü düşünürlerin unutulmasını istemektedir, çünkü kapitalizmin ilk zamanlarına özgü özgürlükçü tüm düşünceler, bugün (yine çıkarlar doğrultusunda) karanlığa gömülmüştür ve burjuvazi bu gerçeğin bilinmesini istemez.
Kapitalizm, ilk ortaya çıktığında dünyaya yaydığı özgürlükçü, hümanist düşünceleri doğası gereği bir kenara bırakmış, yerini en acımasız şekli olan emperyalizme bırakmıştır. Kozmopolitik düşünceyi zalimliğine perde çekmek için kullanmış ancak başaramayarak onu daha görünür kılmıştır. Hangi ulustan olursa olsun tüm insanları açık açık sömürerek insan onurunu yaralamış, ayrıca ulusal kimliklerini kaybederek birbirlerinin yerlerine koyulabilir insanlar (Georges Cogniot, Realite de la Nation) yaratmıştır.
Serbest Ticaretin Sömürgelerle Yaptığı Ateşkes
Kapitalizm, feodalizmin ortaya koyduğu engelleri yıkarak serbest ticaret özgürlüğünü getirmişti. Bu şekilde insanların ortak bir ekonomik sistemde birleşmesini sağlamış, kurulan pazar’ın, yeni üretim ilişkilerine zarar veren engellerin kaldırılmasıyla ulusun temeli meydana getirilmişti. Çünkü feodallerin iktidarı kalıtımsal haktan ileri geliyordu (Georges Politzer, Felsefenin Temel İlkeleri). Oysa burjuvalar çeşitli ırklardan meydana gelen bir topluluk (ulus) yaratmıştı. Bu düzen burjuvazinin çıkarlarına uygun düşüyordu, ancak köylülerin de onu sömürecek olan sınıfla aynı toprağı paylaştığından kendi çıkarları vardı. Sonuçta tüm sınıflar burjuva ulusalcılığına zorunlu olarak destek verdi. (Sınıfların varlığı üretimle şartlandırıldığından, sınıflar arası çelişmeler ekonomik hayat birliğiyle zıt düşmemelidir, öyle olsa sınıf kendi kendini yok etmiş olur. Sınıf mücadelesi ne kadar keskin olursa olsun toplumu dağıtmaz. (Stalin: Ulusal Sorun, sömürge sorunu ve Marksizm). Bu nedenle burjuvaziye destek zorunlu olmuştur. Sonuçta farklı farklı yerlerde birbirlerini devamlı olarak etkileyen ortak bir düzen (kapitalizm) burjuvazinin ulusal kahramanlığı sayesinde kurulmuştu. Bu ulusal kahramanlık, ileriki yıllarda ihanete dönüşecekti.
“Kapitalizm feodalizme karşı mücadelede ulusların kurtarıcısı iken uluslara en çok zulmeden emperyalist kapitalizm oldu.” (Georges Cogniot, Realite de la Nation)
Bunun yanı sıra, kapitalizm iç çelişmelere sahip bir sistem olduğundan (doğası gereği) ulus düşmanı olduğu kadar çıkarı doğrultusunda milliyetçidir de. Örneğin Beyaz Saray’ın kararların alındığı kutsal bir mekan yerine geçmesi gibi; bu Amerikalıların dünyaya gönderilen seçilmiş bir halk olduğunu öne sürerek sömürüye haklı gerekçeler süren milliyetçiliğe bir örnektir. Çeşitli kapitalist ülkeler sömürü yarışında rakip olduğuna göre burjuva ulus diğer burjuva uluslarına düşmandır. Burjuva milliyetçiliği, sınıf farklarını önemsiz sayar. Emekçiyi sadece kendi ulusundaki değil, dışarıdaki emekçi kardeşlerine de yabancılaştırır, milliyetçilik duygusuyla kendini üstün görmeye başlayan emekçinin enternasyonel birlik kurmasını engeller. Buna bir örnek, sömürülen halkların yönetici sınıfındaki burjuvaları, kendilerini sömüren devlete karşı bir düşmanlık aşılamasıdır. Bu şekilde sömürülen ülke ve sömüren ülkelerin emekçilerinin dayanışmasını önlenir. Oysa tek ve ortak düşman tröstlerdir.
Emekçiler vatansız tekellere karşı güçlü bir mücadele verirken hem kendi öz vatanları hem boyunduruk altındaki emekçi kardeşlerinin bağımsızlığı için mücadele etmiş olur. Her iki grup da kendi ülkelerinin burjuvazisine karşı mücadele ederken, sömüren ülkenin emekçileri, burjuvazilerinin milliyetçilik adı altında başka ulusların değersiz olduğu görüşünün aşılanması gibi burjuva çıkarını korumak isteyen görüşlere karşı uyanık olmalıdır.
Bu haber en son değiştirildi 25 Mayıs 2020 11:46 11:46
Yenidoğan davası, duruşmanın altıncı gününde devam ediyor. Örgüt lideri olmakla suçlanan Dr. Fırat Sarı savunma…
NNA’daki habere göre “Kurtarma ekipleri, düşman savaş uçaklarının bir konut binasını hedef aldığı ve çok…
Türkiye Komünist Hareketi Tunceli İl Örgütü ,Tunceli ve Ovacık belediyelerine kayyum atanması üzerine bir açıklama…
İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Tunceli Belediye Başkanı Cevdet Konak ve Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül…
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya'nın nükleer olmayan hipersonik ekipmanlarla donatılmış bir balistik füzeyi fırlatarak, Batı'ya…
Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jean-Pierre yaptığı açıklamada ne ABD'nin ne de Ukrayna'nın bölgedeki gerilimi arttırmada…