Kültür adamları hangi taraftansınız?*
Artık susmak için hakkınız yok. Sizin de halkınız benimki gibi tehlike içindedir. Hitler’in, Quıslinglerin ekmeğine yeniden yağ sürmeyiniz.
Louis Aragon
(Çeviren: Aslan Kaynardağ)
Öleli on sene oluyor. On sene evvel Londra’da aldığımız endişe verici telgraf, hareketimizde acele etmemize sebep olmuştu. İçinde Les Beaux Ouartiers’yi (romanından bahsediyor) ikmal ettiğim gemiye bindik. Bu gemi o zamana kadar gördüklerime pek az benziyordu. Şarkı, dans ve arkadaşlıkla doluydu. Sınıf farklılıklarının silindiği Sovyet gemisinde uzun geceler, o dev adamı ölmeden görebilmek için deniz ve müziğin ortasından ilerliyorduk. O adam karım Elsa’yı yazı yazmaya teşvik eden ilk kişi olmuştu, ve beni…
Şimdi burada söyleyeceğim biraz da itirafım olacaktır. Bunu şimdiye kadar hiç bir yerde yapmamıştım. Gorki’nin maruz kaldığım tesiri edebi manada değildir: O baştan başa hayatımda rol oynadı. Bu benim için çok büyük çok müthiş bir şey oldu. O benim üzerimde idi, çok üstümde, bir ulu ağaç gibi gölgesi omuzlarıma düşüyordu. Bu gölgede uzun zaman düşündüm. Bu adamda benim için erişilmez şeyler, taklidi imkânsız bazı taraflar vardı. Bunlar ki ona bir efsane kahramanı heybetini veriyordu. Halkla olan derin ve mükemmel irtibatının neticesi bundan başka bir şey olabilir miydi? Bu çapta bir adam daha bulmak imkânsız gibidir. O eski edebiyatı çok iyi anlamış ve onu aşmasını bilmiştir.
Şimdi itiraflarıma eğiliyorum. Ben Gorki’ye ilk rastladığım zaman kararsız bir alem içinde idim: bu bir batıl fikirler ve iphamlar dünyasıydı. Zevklerin putperestliği ile insanların vazifeye çağırışı arasında tercih yapıp bir karar vermek lazımdı. Ben kendi hesabıma intihabımı (seçimimi) yapmıştım. Fakat henüz benim neslimi tehdit eden manevi terörün tesirinden de kurtulamamıştım. Öyle bir Paris seması altında yaşıyorduk ki, yer yer tesisi faşist komploları patlak veriyor, roman yazanlar eserlerinde insanlığa karşı hakaret üzerine hakaret savuruyorlardı. Sanat görüşlerinde biraz değişiklik yapmaya kimse razı olmuyor, aksi halde kıyamet kopuyordu. Burada niyetin deliliklerimizden bahsetmek değildir. Yeni bir dünyanın arifesinde bu eşsiz adamın bendeki memnuniyet fikrinin ifnasında (tükenmesinde) oynadığı rolü belirtmek istiyorum. Gorki’yi görmeye giderken Les Beaux Quartiers’i yazıyorduysam muhakkak ki bu bende Les Bas-Fonds[1] husule (meydana) getirdiği tesirlere atfedilmelidir.
Gemimiz Baltık’ta ilerliyordu onu yaşar bir hal de bulabilecek miydik? Bunu gemide herkes birbirine soruyordu. Bu ölüm bir büyük boşluk bırakacaktı. Bir otorite sönüyordu. Bu adam daha biraz evvel kendi dili ile: “Skilm viy Mastieri Koultoura?” diye sormuştu. Yani “Ey kültürün üstatları kiminlesiniz?”
***
Onu yaşar bir halde bulamadık. Bu son haziran ortasında bir fırtına gibi evinin etrafında hissediliyordu. Bizimki ile beraber yeşil bahçenin etrafında birçok otomobiller bekliyordu. Nihayet kapı açıldı, Doktor girdi. Heyecanlı anlar oldu. Herkes kasvet ve kâbus içinde idi. Bu arada Gorki’nin gözleri hayata kapandı haberi işitildi. Bütün memleket uzun bir hıçkırığa gark olmuştu.
Büyük ölünün önünde Stalin’i gördüm. Ölü Gorki’nin önünde Stalin’in gözlerine baktım. Ölü Gorki önünde Stalin, bu tarihin duruşu idi.
On sene oldu. Biz bu gölgeyi terk etmedik. O henüz üzerimizdedir. Tarihin en korkunç bir devri olan bu on sene geçti. Üzerimize bir gölge, cevapsız kalan bir sualin gölgesi yayılıyor. Bu ölüler, bu şehitler, bu korkunç ıstıraplar, bu hıçkırıklar, bu cinayetler, bu gayri insani müthiş keşifler nasıl olabiliyor, bir cevapsız sualin gölgesi üzerimize yayılıyor.
Kültür üstatları cinayetler boyunca niçin yükseltmediniz? Tarih önünde küçülen büyük insanlar, ey üstatlarımız suallerimizi kime soralım, sükût her yerde sükût. Korktunuz ve korkuyorsunuz değil mi? Bu sessizlik onun için.
Fikir adamları sizden ümidi kesmek istemiyorum. Size inanmak, kelimelerin kudretine, haykırışın asaletine inanmak istiyorum. İnsanın verebileceği güzel şeylere ümidim var.
Kültürün üstatları, sizden Gorki’nin sualine cevap bekliyorum. Kaybedilecek zaman, hesap edilecek vakit yoktur. İnsan ile hiçlik arasında bir müşterek ölçü var derlerse inanmayın.
O bu suali sordu. Cevabını işitemeden öldü. Bir gün bir cevap verileceğini biliyordu. Bu sual sakin Ukrayna’nın iş muhitlerinden, büyük su barajlarının yanından geliyordu. Güzelliği hayallerimize ve rüyalarımıza süsler halinde dökülen beldenin içinden yükseliyordu bu sual. O olmak üzere olanı biliyor ve onun içindir ki bu kadar acı soruyordu.
Cevabınızdan feragat edemem. Ben Fransızım. Memleketim uçurum denen şeyi tanıdı. Kafile kafile ölüler cevap bekliyor. Kültür insanları siz kiminlesiniz? Hangi taraftansınız? Oradour[2] ile veya onun hainleri ile mi? Buchenwald[3] veya oranın hainleri ile mi? Peri[4] veyahut da Stülpnagel[5] ile misiniz? Sularını insan vücutlarını yakarak ısıtanlardan mı yanasınız?
Ben Fransızım ve siz de Fransız, İngiliz, Brezilyalı, Çek veya Amerikansınız…. Artık susmak için hakkınız yok. Sizin de halkınız benimki gibi tehlike içindedir. Hitler’in, Quıslinglerin ekmeğine yeniden yağ sürmeyiniz. Faşizm her an yeniden dirilebilir. Bugün hepimiz birden bir sulh işçisi olarak çalışmalıyız. İnsanlığa hürmet esas ve daimi olsun. Bugünkü işimizi yarına bırakmayalım. Haydi öyle ise bir kere daha söyleyelim: Kiminlesiniz, kimden tarafsınız?
[1] Jean Renoir’ın, Gorki’nin oyunu “Ayaktakımı Arasında”dan uyarladığı 1936 Fransız drama filmi.
[2] Oradour-sur-Glane katliamı: 10 Haziran 1944’te Alman işgali altındaki Fransa’da Haute-Vienne’deki Oradour-sur-Glane köyünde, kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere 642 kişi Nazi Waffen-SS askeri kolu tarafından katledildi.
[3] Buchenwald toplama kampı Almanya sınırları içerisindeki en büyük toplama kamplarından birisidir. Haziran 1937 ile Nisan 1945 yılları arasında Weimar yakınlarında Ettersberg’de çalışma kampı olarak işletilmiştir. Bu zaman içerisinde, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden yaklaşık 250.000 insan, tutuklanarak Buchenwald Toplama Kampı’na gönderilmiştir.
[4] Gabriel Péri, Fransız komünist siyasetçi ve gazeteci. Fransız Direnişi üyesi olan Péri, II. Dünya Savaşı’nda Fransa’yı işgal eden Nazi yönetimi tarafından idam edilmiştir.
[5] Otto von Stülpnagel, İkinci Dünya Savaşı sırasında işgal altındaki Fransa’nın Alman askeri komutanıydı. Savaştan sonra Müttefik makamlar tarafından tutuklandı, 1948 yılında cezaevinde intihar etti.
*SÖZ Fikir, Sanat ve Tenkit Dergisi Sayı 5-6 1 Ağustos 1946 Ankara