"Yalı bülbülü diyenler de vardı, dut yemiş bülbüle döndüler"
"On parmaklarında on marifet velhasıl... Müfreze halinde devriye geziyor, faiz ve kaos lobileriyle mücadele ediyor, dolar saldırılarını püskürtüyorlardı. ‘Yalı bülbülü’ diyenler de vardı. Dut yemiş bülbüle döndüler."
Karar gazetesi yazarı Akif Beki, Berat Albayrak’ın istifasının ardından, AKP’yi eleştirenleri linç edenlerin sessizliğe büründüğüne değindi
Beki, “Yalı bülbülü’ diyenler de vardı. Dut yemiş bülbüle döndüler” diyerek Pelikan yapılanmasını işaret ettiği yazısında, “Olmayanı varmış gibi göstermenin, düşmanlaştırma ve şeytanlaştırma hinliklerinin piri… Birden kapsama alanının dışına çıktılar” ifadelerini kullandı.
Akif Beki’nin yazısından ilgili bölüm şöyle:
“En hızlı Erdoğancı geçinen bir mızıka takımı vardı. Güya Erdoğan fedailiği adına önlerine çıkanı asıp kesiyorlardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a biri yan gözle mi baktı!
Biri, içerden AK Parti’nin hayrına eleştirdi mi, ‘dost acı söyler’ diye itiraz mı etti! ‘Onu öyle değil de böyle yapsak’ tarzında uyardı mı!
Hatta bir muhalefet partisi, Erdoğan’ı seçimle iktidardan indirip yerine geçmekten mi söz etti!…
Bu zilli bebek bandosu, kendini gösterme fırsatını kimseye bırakmıyordu. ‘Vurun söyletmen’ diye dalıyordu Allah ne verdiyse.
“Erdoğansız AK Parti, Erdoğansız Türkiye” projesine uşaklıktan giriyor, emperyalizme maşa olma karalamasından çıkıyorlardı.
Ne ajanlığı kalıyordu ağzını açanın, ne hainliği, ne darbeciliği, ne teröre yardım yatakçılığı, ne düşmanla işbirlikçiliği.
Mutlaka birilerinin kuklasıydı, kuklacısı da dış güç.”
ALBAYRAK’IN ARDINDAN ÖLÜM SESSİZLİĞİ
“Erdoğan’ı en ufak eleştireni Türkiye’ye saldırmakla, devlet ve millete düşmanlıkla, davaya ihanetle, fitne çıkarmakla suçluyorlardı.
“Yalnız yürümeyeceksin” sloganlarıyla kıyım yapa yapa Erdoğan’ı yalnızlaştıran bu infaz timleri, kime bağlı olsa beğenirsiniz!
Berat Albayrak, sadece halayın başını çekmiyordu. Bu ayakların parti ve medyadaki kuluçka merkezini de kontrol ediyordu.
Erdoğan’la ters düşenin affı yoktu.
Hele “At izi it izine karıştı, Hak ile batılı ayırt etmek zorlaştı” diyerek gitmek, kimin haddine! Hayat hakkı tanımazlardı alimallah.
Haşa, Allah’a karşı gelmekle birmiş gibi din kardeşliğinden bile atar, İslam düşmanı ilan ederlerdi.
Hainsavar sipsipullahlar, Albayrak’ın ardından ölüm sessizliğine gömülmesin mi!”
“ORTADAN KAYBOLDULAR”
“Rüzgarı ekti ama fırtınasını biçmeye gelince ortadan kayboldular. Yer yarılmış da içine girmişler sanki.
Nereye böyle!
Milleti, siyasi tercihlerinden dolayı milli ve gayrimilli diye ikiye bölen çifte nağra dümbelekleri yazdırdı bu yazıyı. Telif hakları onlara aittir.
Demokratik muhalefetin her türünü suçmuş gibi gösteriyorlardı.
“Erdoğan davamızdır” diyorlardı. Karşı gelmek adeta vatanı satmak, işgalcilerle amaç ve ağız birliği yapmaktı.
Büyük resmi görmek, oyunları bozmak, tuzakları boşa çıkarmak onların işiydi.
Dar kadrocu, kalabalıklarından adam eksiltmeyi mıntıka temizliği hizmeti zanneden bir hizip…
Engel gördüklerini hedefe koymakta uzmandılar.
İtibar suikastlerinin, FETÖ’vari karalama kampanyası örgütlemenin, cadı avlarının ustasıydılar.
Bilumun öcüyle yalın kılıç savaşıyorlardı.
Küffar üstüne hayali cihat seferleri düzenlemek onlardan sorulurdu.
Kutsal kaseyi korumaya yeminli Tapınak Şövalyeleri kadar havalı muhafızlardı.
İktidar savunma gücünün, onlardan daha yılmaz bekçisi bulunamazdı.
Düşman çoğaltmakta mahirdiler.
Hele grup çıkarları uğruna ülke, parti ve lider yalnızlaştırma sanatında üstlerine yoktu. Alet etmedikleri değer, sömürmedikleri duyarlılık da…
Osmanlı sarayının değme alkış ağaları, şakşakçılıkta su dökemezdi ellerine. Şakşak hademeleri bölüğü de kim oluyordu yanlarında!”
YALI BÜLBÜLÜ İDİLER
“Haza, sepet ardından gelen saplamalardan oluşmuş bir kaçak devşirmeler alayı gibiydiler.
Paranoya kaşımanın, deli saçması komplolar pazarlamanın bir numarasıydılar.
On parmaklarında on marifet velhasıl…
Müfreze halinde devriye geziyor, faiz ve kaos lobileriyle mücadele ediyor, dolar saldırılarını püskürtüyorlardı.
‘Yalı bülbülü’ diyenler de vardı. Dut yemiş bülbüle döndüler.
Ortadoğu, Balkanlar ve cümle diyar-ı İslam’ın en atak tetik mücahitleriydiler.
Gülmeyin; milletler üstü ümmetin yerlici, millici ve ‘Kızıl Elma’cı bu en zinde tetikçileri sırra kadem bastı.
Zehir hafiye olmak için yaratılmışlardı.
Tehlike, göbek adlarıydı.
Beyaz kefenle dolaşır, gözlerini daldan, budaktan sakınmazlardı. Ölümüne gözü karaydılar.
‘Reisi Müdafaa Cemiyeti İnzibat Kuvvetleri’ yakıştırmasının hakkını veriyorlardı.
Göz açtırmıyor, nefes aldırmıyorlardı. Yağma yoktu.
‘Yedirmeme’ operasyonlarının aslan kahramanlarıydılar.
Olmayanı varmıs gibi göstermenin, düşmanlaştırma ve şeytanlaştırma hinliklerinin piri…
Birden kapsama alanının dışına çıktılar.
Gül, Davutoğlu ve Babacan gibiler AK Parti’den ayrıldığında, ihanet etmiş sayanlardan bahsediyorum.
Gün geldi, Berat Albayrak da zehir zemberek bir çıkışla bakanlıktan ayrıldı.
“Brütüsler, liderimizi sırtından hançerledi” diye hücuma geçen yaygara bandosu, bir anda sıvıştı meydandan. Kırklara karıştılar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ters düşmek, yolunu ayırmak, trenden inmek en tabii hakmış gibi oralı olmuyorlar.
El kesesinden kumar oynar gibi bol atıp tuttukları bumerang, onları vurdu.
Cumhurbaşkanı’nın çok sevdiği bir özdeyişle ‘men dakka dukka’!
Düğün kambersiz, cumartesi yazısı cümbüşsüz olur mu! Kazancı Bedih söylesin: ‘Kınıfır bedrenk olur.”