Millet İttifakı’nın kodları
09-10-2021 23:17Sermayeye peşkeş çekilmesinde en az Erdoğan kadar sorumlu olan Babacan, kuzu postuna bürünmüş bir kurt olan Akşener, ‘’sağ-sol kalmadı’’ diyerek sağ siyaseti meşrulaştıran Kılıçdaroğlu…
Hakan Yerlikaya
Pandemiyle birlikte derinleşen ekonomik kriz ve artan işsizliğin üzerine yolsuzluk ve yozlaşmayla inşa edilen saltanat düzeninin kısmen de olsa AKP tabanında dahi tartışılmaya başlanması, bir tarafta halk hızla yoksullaşırken öte yanda üç, beş hatta yedi ayrı maaş alan bürokratların gündemden düşmemesi, hamasi söylemlerle göğüslenmeye çalışılan ancak içeride daha az konsolidasyonla sonuçlanan ABD, AB, Rusya, Suriye ve göçmenler gibi bir dizi dış politika başlığından yaşanan sıkışmalar…
Son dönem de çeşitli seçim anketlerinin de gösterdiği gibi giderek gücünü kaybeden bir iktidar var karşımızda. AKP bir yandan ne yapmalı, nasıl yapmalı sorularına yeni anayasa tartışması, seçim kanunu değişikliği ve ittifak dengelerini lehine değiştirecek formüller üzerinden yanıt ararken, öte yandan henüz toplumsal desteğin erimesinin önüne geçemediği, can sıkıcı başlıkların çözüme kavuşturulamadığı, aksine giderek sarmala dönüşen bir tabloyla karşı karşıya.
Özetle ”Yeni Türkiye’de” işler AKP açısından hiç de iyi gitmiyor…
İçeride ve dışarıdaki verili siyasi tabloya bakıldığında durum Türkiye kapitalizmi açısından da sürdürülebilir olmaktan giderek uzaklaşmaktadır. AKP eliyle kurulan ancak ciddi meşruiyet sorunu yaşayan bu rejimin tadilatı ya da restorasyon yoluyla devamının sermaye sınıfı açısından kaçınılmazlığı her geçen gün kendini daha fazla dayatmaktadır.
Gerici rejimin baş mimarı AKP’nin zaten bir süredir yönetememe sorunu yaşadığını hatırlatarak devam edelim. Özellikle ekonomi yönetiminde dikiş tutmayan müdahaleler bunun en somut göstergelerinden biri olmaya devam ediyor. Hayat pahalılığının emekçilerin sofrasında ki ekmeği eksiltmeye devam ettiği bir tabloda Erdoğan son olarak ‘’fiyatları gayet uygun’’ dediği ‘’Tarım kredi kooperatiflerine’’ sarılmış durumda.
AKP’nin, rejimi yönetmede yaşadığı sıkışma ve bunu aşma arzusu, bizzat Erdoğan’ın ağzından ‘’Yeni anayasa süreci, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin tahkimi açısından bir fırsat olacaktır’’ sözleriyle de itiraf edilmiştir. Bu nokta da yeni anayasa tartışmasının, rejimin meşruiyetini ve hukukunu kurma arayışı açısından iktidarın gerçek gündemi ve ihtiyacı olduğu bir kere not edilmelidir.
İktidar cephesinde durum özetle böyleyken, Millet ittifakının güncel siyasal gelişmeler karşısında aldığı siyasi pozisyonlar, nasıl bir Türkiye programında birleşildiğini göstermesi açısından önemlidir. AKP’nin yeni Türkiye’si ile düzen muhalefetinin Türkiye’si arasında köklü farklılıklar var mıdır? Bugün milyonlarca yurttaş için yaşamsal önem arz eden emek, laiklik ve bağımsızlığın bu ittifakın Türkiye’sinde ne kadar yeri var? Aşağıda başka bir dizi soruyla birlikte bunların cevaplarını vermeye çalışacağız.
‘Yeni Türkiye’nin diğer yüzü: Millet ittifakı
Millet ittifakı, bir yandan iktidarla ”mücadelesinin” merkezine Meclis kürsülerinde yürüttüğü söylemsel bir siyaset tarzını oturtmuşken öte yandan tüm ülkenin baskıya, zulme, yoksulluğa, sömürüye ve gerici politikalara karşı 2023 yılında yapılması beklenen(!) seçimlere kadar dişini sıkmasını, ”suni gündemlere” takılmamasını, iktidarın değirmenine su taşıyacak adımlardan kaçınması gerektiğini sık sık tekrarlamaktadır.
Başta emek ve laikliğe dönük saldırılar olmak üzere neredeyse her gün yeni bir örneği ile karşımıza çıkan gündemler, muhalefetin sıkça söylediği gibi gerçekten suni gündemler midir, hangisi esas gündem, hangisi değil, hangisi önemsiz, hangisi emperyalizm, sermaye ve AKP’nin kol kola kurduğu bu gerici rejimin devamı adına atılan adımlar bütününden ayrı düşünülebilir?
Bizce bu soruların yanıtları elbette var. Ancak amacımız bırakın marinalara, ülkenin tüm kaynaklarına ve hatta artık milyonlarca emekçinin boğazına çökmüş bu rejim ve ‘’kurucusu’’ ile kavga ettiğini iddia eden Millet ittifakının siyasal kodlarına ışık tutmaktır.
Çünkü meselemiz rejimi değiştiren özneyi sahaya süren, sonuna kadar destekleyen sınıfın perde arkasından perde önüne çıkarılması ve hesaplaşılmasıdır. Bizim kurtuluştan anladığımız budur.
O yüzden sonda söyleyeceğimizi başta vurgulayarak devam edelim…
Türkiye kapitalizmi ve emperyalist-kapitalist sistemle köprüleri atmak gibi bir hedefi olmayan Millet ittifakı ve çeperindeki partiler, en belirgin siyasal kodlarını da bu bağlam da ortaya koymaktadırlar. İşin sırrı ülkemizin emperyalizm, gericilik ve sömürücüler eliyle bir cehenneme dönüştürüldüğü gerçeğini görmek ve bunlarla mücadeleyi başa yazmaktan geçmektedir.
Millet ittifakı bileşenleri, AKP’nin toplumsal ve siyasal alanı dinselleştirmesi karşısında laiklik mücadelesinin yükseltilmesi, gelir adaletsizliğinin kaynağı olan sömürü düzeniyle hesaplaşma ve AKP işbirlikçiliğiyle daha da sıkılan emperyalizmin ekonomik ve siyasal boyunduruğundan bağımsızlaşma konularında ne söylemektedirler?
Bugün Millet ittifakı içerisinde veya çeperinde yer alan siyasi partilerin mutabık oldukları genel siyasi söylem tek adama karşı “güçlendirilmiş parlamenter sistem”, soyut bir demokrasi ve adalet talebi, sermayenin talanına karşı en fazla beşli çeteye indirgenmiş söylemsel bir ”kamuculuk” ve emperyalizmle tartışmalı başlıkların hızla uyuma kavuşturulmasından ibarettir.
Karşımızda gerici rejimin baskısına karşı ortaya çıkan ve daha çok işçilerin, öğrencilerin ve kadınların öne çıktığı çeşitli toplumsal mücadeleleri kimi zaman AKP gibi kriminalize eden, kurtuluş yolu olarak ise 2023 yılında gerçekleşmesi beklenen seçimleri(!) işaret eden bir düzen muhalefeti durmaktadır.
Bu muhalefetin ya da ittifakın siyaset tarzı, tam anlamıyla şamar oğlanı siyasetidir. Sıklıkla işaret edildiği için yeri gelmişken muhalefetin Meclis’te verdiği ‘’mücadeleden’’ iki örneği hatırlamak ise yerinde olacaktır.
Birincisi; Nisan ayı içerisinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve 17 milletvekili için hazırlanıp Meclis’e gönderilen fezlekelerin yolunun aslında 2016 yılında AKP’nin sunduğu dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin anayasa teklifine Kılıçdaroğlu’nun ‘’anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz’’ dediğinde açıldığı unutulmamalıdır. Ana muhalefet partisi liderinin 2016 yılında ‘’hodri meydan’’ diyerek attığı bu yasadışı adım sonrası kendi partisinden de olmak üzere bir dizi milletvekilinin dokunulmazlıklarının düşürüldüğü ve tutuklandığı unutulmamalıdır.
İkinci örnek ise; 15 Temmuz darbesi sonrası yürürlüğe giren OHAL yasası kapsamındaki kimi tedbirler geçtiğimiz temmuz ayında TBMM’de gerçekleşen torba teklif oylamasıyla yasalaşarak 1 yıl daha uzatılmış olması.
Bugünkü haliyle TBMM’nin gerici rejimin yerleşmesine ‘’tasdik’’ verilen ve ülkeyi talan yasalarına ‘’kılıf‘’ geçirilen bir işlev taşıdığı su götürmez bir gerçektir. Meclis’in bu işlevine muhalefet tarafından çanak tutulduğu ise açık seçik ortadadır. Yukarıda hatırlattığımız örneklerin benzerleri meclis çatısı altında defalarca kez görülmüştür.
Millet ittifakının kodları: AKP’siz ‘Yeni Türkiye’
AKP’li yıllar boyunca düzen siyasetinin ekseni tamamıyla sağa kayarken ‘’muhalefet’’ partileri de bilinçli bir politik tercihle bu eksene yerleşmiş ve kurulan yeni rejimin diğer yüzünü temsil etmeye başlamıştır. AKP’nin yeni Türkiye’sine teslim olmayan, pandemi ve krizle daha çıplak görülen eşitsizliklerin sermaye düzeniyle ilişkisini de sorgulamaya başlayan milyonlarca emekçi, bugün Millet ittifakının ‘’güçlendirilmiş parlamenter sistem’’ söylemiyle yeni Türkiye’nin AKP’siz versiyonuna ikna edilmeye çalışılmaktadır.
AKP’nin içinden çıkan matruşkalar olarak da tarif edebileceğimiz siyasal İslâmcı-piyasacı DEVA ve Gelecek Partisini, dinci geleneğin geleneksel temsilcisi Saadet Partisini, faşist MHP içinden çıkan İYİ Partiyi ve 1923 cumhuriyetinin temel paradigmalarına çoktan sırtını dönmüş CHP’yi Millet ittifakı zemininde buluşturan kodlar, aynı zamanda ‘Yeni Türkiye’nin siyasal kodları olarak okunmalıdır.
Bu kodlar emperyalizmle uyum arayan, sermayeye sonsuz sömürü alanı açan, siyasal İslâmla barış içinde bir Türkiye’ye işaret etmektedir.
Örneğin; Siyasal İslâmcılıkla barış içinde bir gelecek perspektifi bizzat Kılıçdaroğlu ağzından tekrarlanan “devr-i sabık yaratılmamalı bu defteri tümden kapatmalıyız” söyleminde kendini göstermektedir. Bu söylemle iktidarın ağır suçlarının, yolsuzluk ağının yargıya taşınmayacağının garantisi bugünden verilmekte, özetle yapılanın yapanın yanına kâr kalacağı ifade edilmektedir. Bu söylemin başka bir tercümesi de devlet mekanizmaları içerisindeki çürüme ve yolsuzluk ağının varlığını belli düzeylerde sürdürmesinin bugünden kabulüdür.
Millet ittifakı bileşenlerinin siyasal İslâmcılıkta nasıl buluşabildiğini gösteren son örneklerden birine de yeri gelmişken değinmekte fayda var. Hatırlanacaktır; Necmettin Erbakan’ı anma törenine düzenin tüm kanatları/partileri tam kadro katılıp ‘Yeni Türkiye’ fotoğrafı vermişti. Temel Karamollaoğlu’nun konuşmasında kurduğu ”Garip olan şu ki; bugünlerde neredeyse herkes milli görüşçü herkes Erbakancı. Bu bizi emin olun memnun ediyor” cümlesi, sözde laikliğin savunucusu CHP başta olmak üzere tüm düzen partilerinin bir kez daha laikliğin ruhuna topluca Fatiha okuduğunun teyidi olmuştu.
Bugün AKP iktidarından bunalmış milyonlara yine sahte umutlar pazarlanırken şunu ısrarla sormaya devam etmek gerekiyor. Bu memleket bugüne kadar bağımsızlıkla, eşitlikle, kardeşlikle, özgürlükle, laiklikle tarihsel bir kavga içinde olan sağcı ve gerici bir başka ittifakla nasıl düze çıkacak?
Sivas Katliamı’na ”katliam demekten imtina ediyorum” diyen gerici Karamollaoğlu, Suriye’de kadın çocuk demeden katliam yapan IŞİD militanlarına ”öfkeli çocuklar” 10 Ekim Ankara gar katliamı sonrası ”oylarımız arttı” diyen Davutoğlu, AKP’den ayrılana kadar ülke kaynaklarının sermayeye peşkeş çekilmesinde en az Erdoğan kadar sorumlu olan Babacan, kuzu postuna bürünmüş bir kurt olan Akşener, ‘’sağ-sol kalmadı’’ diyerek sağ siyaseti meşrulaştıran Kılıçdaroğlu…
Bu koro özetle hep bir ağızdan sermaye düzenine ve emperyalizme seslenerek, AKP’siz ‘Yeni Türkiye’de rol almaya hazır olduklarını söylemektedirler.
Biz ne istiyoruz? Yeni bir ülke, yeni bir Cumhuriyet!
Düzen siyasetçileri halk nezdinde itibar zedelenmesi yaşadıklarında tarihsel hafızanın zayıf olduğu ülkemizde kendilerini aklamanın ve yeniden itibar sahibi olmanın yolunu zorlanmadan bulabiliyorlar.
Yolsuzluğa, talana, din sömürüsüne, savaş suçlarına ortak mı edileceğini düşünüyorsun? Parti içi kavgada yenileceğini mi görüyorsun? Partinden istifa et, git yeni bir parti kur, beyaz gömleğini giy ve halkın karşısına çıkıp ‘’temiz siyaset’’ diye avazın çıktığı kadar bağır. Sonra! sonrası geliyor zaten…
Düzen siyasetinin ve aktörlerinin milyonlarca emekçiyi mahkûm etmek istediği bu döngü kırılmak zorundadır.
Cumhur veya Millet ittifaklı bu gerici, işbirlikçi ve piyasacı rejimle gerçek anlamda derdi ve kan uyuşmazlığı olan milyonlarca emekçi, kadın ve genç bir kaç soruyu doğru yanıtlamalı ve verdiği yanıtları her ne koşulda olursa olsun örgütlü kılmak için kolları sıvamalıdır.
Ülkemizin bu hale gelmesinde sermaye sınıfının, emperyalizmin ve dinci gericiliğin başat rolü görmezden mi gelinecek? Yoksa bu güçlerle mücadele en başa mı yazılacak?
Emek, bağımsızlık ve laiklik gibi üç temel mücadele başlığının sulandırılmasına izin mi verilecek? Yoksa bu üç başlıkta mücadele bayrağı bütünlüklü ve ikirciksiz bir biçimde yükseltilecek mi?
Onlarca yıldır olduğu gibi yine ”kötünün iyisi” denilerek sahte umutların arkasına takılıp sonucunda yoksullaşmaya ve dinci karanlığa mahkûm mu kalınacak? Yoksa artık ezberler bozularak devrimci ve sol bir programın, gerçek bir sol seçeneğin örgütlenmesine omuz mu verilecek?
Yukarıdaki sorulardan ikincilerine ‘’evet’’ demek gerçek bir kurtuluş mücadelesinin kapısının aralanması emekten, laiklikten ve bağımsızlıktan yana yeni bir cumhuriyetin, adlı adınca Sosyalist bir cumhuriyetin kuruluş mücadelesine evet demek anlamına gelecektir.
Bize bir zafer gerek! Ancak her şeyden önce gerçek bir zafer…
Büyük insanlığın zaferlerinin, bugünlere bıraktığı tüm ilerici mirasın, büyük zorluklar, fedakârlıklar ve mücadelelerle gerçekleştiğini unutmadan…