AKP’nin 2023’ü, cumhuriyetsizleşme ve solun çıkışı

AKP’nin 2023 sulandırmalarına karşı emeğin, laikliğin, bağımsızlığın ve sosyalizmin başa yazıldığı bir cumhuriyet programına ihtiyacımız var. 1923’e dönmek mümkün değil. 2023’e 1923 ruhunu atfetmeye çalışmanın sınırları olduğunu bilmemiz gerekir. Amaç yeni bir ülke, hedef sosyalist Türkiye olmalıdır.

AKP iktidarının 2023 vizyonunun ne anlama geldiğini çözümlemek için müneccim olmaya gerek yok.

Cumhuriyet’in kuruluşunun yüzüncü yılına giderken aslında yeni rejimin adını tam anlamıyla koymak gibi bir niyeti olan AKP’nin hedefinin Türkiye’nin “cumhuriyetsizleştirilmesi” olduğunu söylemek mümkün gibi görünüyor.

Şimdi bunu aynı zamanda iktidara yapışmanın bir aracına çevirmiş durumdalar. Dolayısıyla rejimin tam anlamıyla adının konulmasının, ülkemizdeki siyasal İslâmcı iktidarın piyasacılık ve emperyalizm işbirlikçiliği ile bezeli geleceğinin de garanti altına alınması anlamına geleceğini düşünüyor olmalılar.

Oysaki bu rejimin bir miktar yumuşatılmış ve düzen muhalefeti tarafından devam ettirilmesi planlanan halinin sermayenin merkezileşme eğiliminden, işçi düşmanı politikalardan vazgeçmeyeceği; dinci gericilik ve emperyalizm ile karşıtlık içerisinde girmeyeceğini de bugünden söylemek bizler açısından mümkün. Dolayısıyla “güçlendirilmiş parlementer sistem” talebi ile ortaya çıkanların ülkemizin cumhuriyetsizleştirilmesine direnç olmaları ve bu durumu tamamen tersine çevirmelerinin imkansız olduğunu ortaya koymak gerekiyor.

Düzen muhalefetini şimdilik geçelim. AKP iktidarının 2023 yaklaşımına karşı mücadele etmek için de sağlam bir programa ihtiyaç olduğu açıktır. Bu programın adı yeni bir ülke, yeni bir cumhuriyet ve adlı adınca sosyalizm programıdır.

AKP iktidarı dar bir yoldan geniş bir aracı nasıl geçireceğini düşünürken bir dizi açılım yapıyor ve hepsinden maksimum verim bekliyor olabilir.

Ancak bunlar konusunda ne kadar kudreti olduğunun ve siyaseti belirleme gücünün nerelere kadar gittiğinin belirsiz olduğu bir dönemden geçtiğimiz açıktır. Örneğin yeni anayasa gündeme getirildiğinde ortaya çıkan odaklanma problemi bunun göstergesi olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla aslında tartışılacak olan olgu anayasanın kendisi değil, ne için gündeme getirildiği olmalı. Diğer kısım AKP’ye meşruiyet katmaktan başka bir anlam taşımayacaktır.

Yine benzeri şekilde dönem dönem gündeme getirilen ve artık seçim çalışmalarına ne kadar endeksli olduğu anlaşılamayan “teknolojik açılımlar” da havada kalıyor. AKP’nin aurasına doğru toplumsal bir akış değil, buradan dışarıya doğru merkezkaç eğilimlerinin güçlendiği ve ekonomik krizin zirve yaptığı bir dönemde “Aya sert iniş yapılması”nın toplumda heyecan yaratmadığı da açık olsa gerek.

Amerika’da Biden’ın seçilmesi ile birlikte “dış politika” açılımlarına ara vermiş gibi görünen AKP’nin “iç siyasete” bu kadar ağırlık vermesinin en önemli nedenlerinden bir tanesinin ABD’yle erken bir karşı karşıya geliş istenmemesi olabilir. Zamanla tablo daha da netleşecektir. Ortada Suriye’nin bölünmesi, Irak’ın emperyalizmin tam boy güdümüne girmesi ve olası Kürt devleti kuruluşu, Libya’da NATO çizgisinin ağırlık koyması, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı koçbaşı misyonunu sürdürmesi ve Azerbaycan’ın emperyalizme bağlanması gibi gündemler varken, AKP iktidarının reform, yeni anayasa vb… gündemleri öne alması şaşırtıcı değildir. Ancak mesele tek başına suni gündem yaratarak arka planda yoksulluk ve işsizliğin üzerini örtmek ya da erken seçime gitmenin yolunu yapmak olarak değerlendirilmemeli. Ortada reel olaylar, cumhuriyetsizleşen bir Türkiye, adı konulması gereken bir rejim, ülkenin adını “şöyle değil de böyle” koyalım diyen bir düzen muhalefeti, bölgeye ve Türkiye’ye aleni bir şekilde müdahale edeceğinin sinyallerini veren bir ABD yönetimi var.

Elbette bu gündemler ile birlikte, seçim sisteminde yapılması gereken değişiklikler, Erdoğan’ın bir kere daha aday olabilmesinin önünün açılması ve muhalefetin alanını daraltmak için düşünülen daraltılmış seçim bölgesi gündemi, reform söylemleri havada uçuşuyor. Ancak unutmayalım, hepsinin bağlandığı bir nokta mevcut. O da yeni rejimin adının konulması, kitabının yazılması, yönetiminin oluşturulması.

Bunlarla birlikte, Cumhuriyet’in tasfiyesine onay ve destek veren siyasal öznelerin bugün AKP karşıtlığında yan yana geliyor olmalarının onları cumhuriyetçi yapmadığı aleni bir şekilde gözler önünde olsa gerek. AKP’ye karşı çıkarken ve ülkede onca yoksulluk varken, Koç holdingin son bir yıl içerisinde kârlarını ikiye katlamasına sesini çıkartmayanlar da aynı yolun yolcuları.

Bu noktada yeni bir cumhuriyet programının gündeme alınması en doğrusudur. Solun çıkışı buradan olacaktır.

AKP’nin 2023 sulandırmalarına karşı emeğin, laikliğin, bağımsızlığın ve sosyalizmin başa yazıldığı bir cumhuriyet programına ihtiyacımız var.

1923’e dönmek mümkün değil. 2023’e 1923 ruhunu atfetmeye çalışmanın sınırları olduğunu bilmemiz gerekir. Amaç yeni bir ülke, hedef sosyalist Türkiye olmalıdır.

O yüzden yeni bir çıkışın mümkün olduğunu ortaya koymak gerekmektedir. Türkiye’de sol; sermaye diktatörlüğüne karşı emekçilerin cumhuriyetini, piyasaya karşı emeği, siyasal İslâm’a karşı laikliği ve emperyalizme karşı bağımsızlıkçılığı savunarak düzen cephesinin karşısında güçlü bir odak yaratabilir.

Böylesi bir odak başta sol kesimler olmak üzere toplumda daha geniş kesimlere umut verecek bir noktaya gelebilir. Bunun koşullarının daha ciddi bir şekilde ele alınması yönünde adımların atılması gereken bir dönemden geçtiğimiz ise açıktır.