En büyük zevzeklik

Tüm tarikatlar birdir. Tarikatın millisi, anti-emperyalisti, yurtseveri olmaz. Türkiye’de siyasal İslâm emperyalizmin oyuncağıdır, yeri geldiğinde tetikçisidir.

Amirallerin bildirisi ile birlikte ortaya çıkan tablo bize ülkemiz siyasi arenasındaki iki tane turnusol kağıdını bir kere daha göstermiştir.

Bunlardan biri laiklik, diğeri ise anti emperyalizmdir.

Bildirinin kendisi bu ülkede kapsamlı bir dönüşüm programının işaret fişeği ya da öncüsü elbette olmayacak. Ancak açılan tartışmada durduğu yer itibariyle önem taşıyor. Şu ana kadar bu bildiriye en ciddi ve politik yanıt da zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından verilmiştir. Erdoğan yaptığı açıklama ile yeri geldiğinde Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin değiştirilebileceğini ifade etmiştir. Dolayısıyla tartışma suni değil gerçektir.

Zamanı gelince aynı vurguyu ülkemizdeki laiklik tanımı ya da Anayasa’daki konumu açısından da yapmak isteyeceklerinden emin olabiliriz.

Ve tüm bunlar, Türkiye’deki sömürü düzeninin devamlılığının ve ülkemizin emperyalizme olan bağımlılığının pekişmesinden başka bir anlam ya da yön taşımıyor.

Bugün ülkeyi ve emekçileri ekonomik krizin içerisinde debelendiren, iktidarını garanti altına almak için her türlü manipülasyonu yapan, yargıyı siyasetin sopası haline getiren, dindar gençlik diyerek lüks yaşam ve uyuşturucu müptelası gençlerin partisi olan AKP iktidarı bugün tüm bunları unutturmak için darbe paranoyasının propagandasına soyunmuş durumda.

Nedenleri ise çok açıktır.

Tekrar edelim. Türkiye’de tesis edilen yeni rejimin en önemli hedefi ve bunun temsilcisi olan iktidarın amacı laikliğin sulandırılarak tasfiye edilmesinin yolunu yapmaktır. Askeri okullara öğrenci alımında irticai faaliyet kavramının ortadan kaldırılması ve sarıklı bir amiralin üniforması ile camiye gitmesi biçimsel birer olgu olarak görülmemelidir. Bunlar yeni rejimin uç veren bir dizi yanıdır. Bu noktada, TSK’den FETÖ’nün tasfiyesi ile övünüp sonra devletin ve ordunun her bir tarafına yerleşmiş olan tarikatlara sessiz kalmanın, tam da AKP’nin istediği yeni Türkiye’ye onay vermek anlamına geldiğini bir kere daha ifade etmek gerekir. Tüm tarikatlar birdir. Tarikatın millisi, anti-emperyalisti, yurtseveri olmaz. Türkiye’de siyasal İslâm emperyalizmin oyuncağıdır, yeri geldiğinde tetikçisidir.

AKP iktidarının bir diğer amacı ise emperyalizmle ilişkilerin yeniden organize edilmesidir. Montrö gündemi ile birlikte açılan başlık, özellikle ABD ile ilişkiler bağlamında kritik bir yöne işaret etmektedir. Mustafa Şentop’un ne dediğinin bir yerden sonra önemi bulunmuyor. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda kafalarının arkasındaki açık bir şekilde ortaya dökmüştür. Şimdi hesabı verilmesi ya da ortaya çıkartılması gereken şey AKP iktidarının Karadeniz ve Montrö üzerinden ABD ile hangi pazarlıkları yürüttüğüdür. Kanal İstanbul konusunda bu kadar hevesli olmanın ve Boğazlar rejimini değiştirmeye çalışmanın, emperyalizme yaranmaktan başka bir açıklaması bulunmamaktadır.

Çok söyledik bir kere daha yazalım. Türkiye ile ABD arasındaki sürtünme noktası Suriye’deki Kürt meselesine odaklıdır. Bunun dışındaki noktalarda Türkiye NATO’nun has bir üyesi olarak tavır almakta ve emperyalizmin bölgesel yönelimlerinin dışına asla çıkmamaktadır. Libya’da, Irak’ta, Azerbaycan’da ve güncel olarak Ukrayna’da tablo böyledir. İsrail’le kurulan yakınlaşma ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikasındaki bir adım ileri iki adım geri politikasının anlamı burada aranmalıdır. Sorulması gereken soru, Karadeniz’de ABD’nin önünü açarak Ortadoğu’da ve Kürt meselesinde pazarlık edilip edilmediğidir. Sonuçta bu adımlar AKP iktidarının ülkemizi emperyalizmin boyunduruğundan çıkartmasında ziyade daha fazla onun güdümüne sokan adımlar olarak görülmelidir.

Yaptıkları şey, kendi çıkarlarını ve iktidarda kalmak adına hayata geçirdikleri emellerini “milli çıkar” olarak pazarlamaktan ibarettir. Oysaki konu ülke çıkarlarıysa bunun yolu emperyalizmle bağları tamamen atmaktan geçmektedir.

Gelelim, AKP-MHP iktidarına karşı durduğunu söyleyenlere…

Türkiye’deki iktidar mücadelesini tamamen seçime ve beş benzemez muhalefet tarzına endeksli hale getirenler konu laiklik ve anti-emperyalist mücadele olunca hepsi bir anda AKP’nin yanına düşüverdiler.

AKP’ye muhalif görünen, faşist parti eskileri NATO’culuktan kopamayacakları için emperyalizme kafa tutamayacakları açık değil mi? O yüzden son örnekte de olduğu gibi emperyalizme karşı ciddi karşı duruş gösterilmesi gereken gündemlerde “Aman tadımız kaçmasın, ne gerek var şimdi bunlara?” çizgisi bu çevrelerde egemen olmuştur.

Yine AKP’ye muhalif takılan İslâmcılar’ın konu laiklik ve emperyalizm karşıtlığı olunca ne kadar hızlı çark edebileceklerini görmüş olduk. Laiklik konusunda zaten AKP’den farklı düşünmesi mümkün olmayan bu çevrelerin emperyalizme karşı duruşla uzaktan yakından ilgisi olmadığı son örnekte de açık hale gelmiştir. Bir kere daha yazalım, Türkiye’de siyasal İslâm emperyalizmin çocuğudur ve hep öyle olacaktır.

Zamanında AKP iktidarı ile masaya oturan ama bugün karşı düşen Kürt hareketininse bu gündemin bir an önce geçmesini dilemekten başka bir yolu bulunmuyor. AKP’ye karşı iki başlıkta güçlü bir çıkış olarak ifade edilebilecek son bildiri gündemi Kürt hareketinin biçimsel radikalizmini bir süre geri plana atacak gibi görünüyor. Bir de günümüzde ortada geçmişe göre bir fark var. Bugün Kürt hareketi ve liberaller, eskiden “Ergenekon ve Balyoz” nedeniyle üzerlerine sonuna kadar gidilmesini diledikleri generaller ile bugün aynı taraftalar. Alın size siyasetin cilvelerinden bir tanesi…

Bizim cenaha bakarsak, Türkiye solu bu başlıkların hepsinde kendi dik duruşunu ortaya koyarak çıkartacaktır. Dik duruş sömürü düzenine, gericiliğe ve emperyalizme karşı ikirciksiz mücadeleden geçiyor.

Ülkemiz devrimcilerinin AKP iktidarına karşı mücadele için başkalarının vereceği akıllara ve gericilerle, faşistlerle ittifaklara dayalı düzen içi projelere ihtiyacı bulunmuyor.

Emeğin kavgasının mevzi kazanması için laiklik, anti emperyalizm ve yeni bir cumhuriyet kavgası yükseltilmesi gereken en önemli başlıklardır. Bugün en büyük zevzeklik, laiklik kavgasını ve emperyalizme karşı mücadeleyi geri plana atmaktır.