Kürt sorununda ‘muhatap’ tartışması üzerine
Emperyalizmin Ortadoğu çıkarları değişmediğine göre, Kürt sorununda çözüm, Türkiye sermaye devleti açısından, emperyalist güçlerin ağırlık noktaları, niyetleri, planları, dayatmaları, politikaları, Türkiye sermaye devleti ile ortaklıkları, işbirlikleri göz ardı edilerek ele alınamıyor. Bu açıdan, sermaye devleti açısından bir süreklilik bulunuyor. Burada da bir sürpriz bulunmuyor.
CHP liderinin, Kürt sorununun çözümü için Meclis çatısını gösteren ve muhatap olarak HDP’yi işaret eden açıklaması sonrası, yeni bir tartışma çıktı. Eski HDP Eş Genel Başkanı Temelli, “muhatap İmralı’dır” diyerek Öcalan’ı işaret etmiş ve yine eski HDP Eş Genel Başkanı ve şu an tutuklu bulunan Demirtaş ise “elbette muhatap HDP’dir” diyerek tashih etmiştir. İmralı ve Kandil’den ne geleceğini göreceğiz; ancak şaşırtıcı olmayacaktır.
Kestirmeden şu söylenmelidir: Bir bütün olarak Kürt siyasetini politik yönelimleriyle değerlendirmeden ve aynı zamanda Türkiye sermaye devletini yine bir bütün olarak ve iç-dış politik yönelimleriyle ele almadan “muhataplık” üzerinden bir tartışma ilerletici olmuyor.
Tartışmayı CHP açmış, HDP ise hemen yakalamıştır. Bunun seçim ittifakları ile doğrudan ilgisi elbette var. İyi Parti’den CHP’nin açılımına destek gelmiş; Davutoğlu’ndan ise bir süredir “açılım pragmatizmi” izliyoruz.
Yeni değil. Daha önce AKP’nin bugünkü tartışmanın çok ötesinde bir açılım gerçekleştirdiği ve “çözüm süreci, Oslo görüşmeleri, Dolmabahçe Mutabakatı, Habur açılımı” gibi farklı isimlerle kodlanan süreç biliniyor. AKP doğrudan İmralı’yı muhatap almıştı. Nevroz’da Öcalan’ın mektubu okunmuştu, Kandil ziyareti bile düzenlenmişti. Bu açıdan Temelli’nin ya da Demirtaş’ın “muhatap farklılaşması” üzerinden fırtına kopartılması abartılı sayılmalı. Bugün düzen siyasetinin, HDP ile mesafe tarifi üzerinden birbirlerini suçlamalar ise komik kaçıyor.
İşin iki boyutu bulunuyor. Birincisi Kürt siyasetinin yönelimleri diğeri ise düzen siyasetiyle ilgilidir. Muhataplık tartışmasının Kürt siyaseti içindeki karşılığı-farklılaşması başka bir konu. Düzen siyasetindeki karşılığı ise yazımızın konusu. Ancak, söylemek gerekir ki, bu iki boyutun kesiştiği nokta ise Kürt sorununda nasıl yol izleneceği hem düzen hem de Kürt siyaseti açısından bir yöntem sorunu olduğu…
Düzen siyaseti açısından İmralı ile denenmiştir, Kandil ile görüşülmüştür, Avrupa’da toplantılar yapılmıştır, HDP aracı olmuştur, Dolmabahçe’de buluşulmuştur, Habur’da “mahkeme” bile kurulmuştur. Bugün açılan “muhataplık” tartışmasında, düzen siyaseti nezdinde de sürpriz yoktur. Herkes muhatap alınmıştır!
Bugün mesele muhataplık tartışmasına indirgenmeden ele alınmalıdır.
Kürt sorununda bir “burjuva çözümü” arayışı var. Kürt sorununun bir de emekçi çözümü bulunmaktadır. Mesele hangisini tercih ettiğiniz ile ilgili… Bugün yapılan tartışma ise düpedüz birinci düzleme aittir.
Bugün Kürt sorunu, tek başına Türkiye sorunu olmaktan çıkmıştır; Irak’ta kendi devlet mekanizmalarına sahip bir yönetime ve Suriye’nin kuzeyinde ise ABD şemsiyesi altında kendi egemenliğini kurmaya çalışan bir fiili duruma kavuşmuştur. Emperyalist planlar düşünülmeden, Kürt sorununun “burjuva çözümü” ele alınabilir mi?
Kürt sorunu, ılımlı İslamcılık ile kapsanmaya çalışıldı. Bugün ise liberal-demokrat bir bağlaçla Kürt sorununda çözümü, dün olduğu gibi yeniden tartışıyoruz. ABD emperyalizminin Irak ve Suriye politikaları ve genel olarak Ortadoğu “projesi” ılımlı İslamcılığa rol biçmişti, olmadı. Bugün sadece Kürtlerin değil Ortadoğu halklarının kaderini ilgilendiren bir durumla karşı karşıyayız. Emperyalizmin Ortadoğu çıkarları değişmediğine göre, Kürt sorununda çözüm, Türkiye sermaye devleti açısından, emperyalist güçlerin ağırlık noktaları, niyetleri, planları, dayatmaları, politikaları, Türkiye sermaye devleti ile ortaklıkları, işbirlikleri göz ardı edilerek ele alınamıyor. Bu açıdan, sermaye devleti açısından bir süreklilik bulunuyor. Burada da bir sürpriz bulunmuyor.
Ilımlı İslamcılık ve ilk rol modeli AKP, ABD tarafından pişirilmişti, Türkiye’de liberaller ve özelde Kürt siyaseti, bu sürecin karşısında değil tersine parçası olmayı tercih etmişti. Bugün de Kürt siyasetinin ana yöneliminde yeni bir değişiklik bulunmuyor. Bu açıdan liberallerin ya da Kürt siyasetinin dün AKP’ye bugün CHP’ye yanaşması eksen değişikliği anlamına asla gelmemektedir. Değişiklik ılımlı İslamcılık projesinin duvara çarpması, Türkiye kapitalizminin emperyalizme mahkumiyetinin “dayattığı” uyumlu kapitalizm arayışında düzen muhalefetinin alternatif haline gelmesidir.
Kopartılan fırtına masa nasıl kurulsun tartışmasıdır. Herkes açısından…
Türkiye kapitalizmi, AKP’nin 20 yıllık iktidarıyla birlikte büyük bir değişim geçirmiştir. Kodlama olarak söylersek 1. Cumhuriyet gitmiş, 2. Cumhuriyet gelmiştir. Birinci Cumhuriyet’in yapısal siyasal kriz başlıklarından ikisi, İslamcılık ve Kürt sorunu, Türkiye kapitalizmine ve düzene entegre edilmeye çalışılmıştır. İslamcılığın kapitalist düzene entegrasyonu sağlanmış, Kürt sorununun düzene entegrasyonun nihayete erdirilmesi ise buzdolabında bekletilmektedir. Ama hem sermaye devleti hem Türkiye burjuvazisi hem emperyalizm hem de “Kürt burjuvazisi ve büyük toprak sahipleri” açısından “entegrasyon siyaseti” devam etmektedir.
Buna birileri “demokratikleşme” adını vermektedir. Biz ise burjuva çözüm diyoruz. Başta söylediğimiz gibi söz konusu olan Kürt sorununda bir burjuva çözüm arayışıdır ve bunun Türkiye sermaye sınıfıyla, bölge sermayesiyle, büyük toprak sahipleriyle, Barzani’nin temsil ettiği burjuva siyasetle, emperyalist ilişkilerle ve planlarla doğrudan ilgisi vardır. Çözümün karakterini, çözümün aktörleri belirler.
Ancak kapitalizminin sömürü çarklarında sıkışmış Kürt emekçilerine, verili siyasal düzlemin ne vaat ettiği ise daha fazla tartışmayı hak ediyor. HDP ve CHP tarafından çizilen çerçevenin dışına çıkılmayan bir düzlemde ele alınan bir tartışma, açık söylemek gerekirse bugünkü düzenin restorasyonundan başka bir şey değildir!
HDP, CHP’nin başını çektiği ittifaklar siyasetinin parçası haline geliyor. Ray, düzen muhalefeti tarafından döşeniyor; düzen muhalefetinin vagonuna takılmak denemez ama bu rayda bir makas değişikliği söz konusu olan. CHP’nin başını çektiği ittifaklar siyasetinin Türkiye’yi götüreceği yer konusunda ise kimse fikir beyan etmiyor. Ancak devrimci siyaset açısından, Kürt sorununun ister AKP ister CHP tarafından bir çözüme kavuşturulmasından medet ummanın devrimci bir çerçeve taşıdığını iddia etmek mümkün değildir.
Söylediklerimiz, bugün “bazı kesimler” tarafından “arkaik” olarak adlandırılıyor. Emeğin kurtuluşunun Kürt emekçilerinin kurtuluşu olacağını söylemede biz ısrar edeceğiz. Açıkçası liberal zevat, Kürt sorunu üzerinden kendisini tarif eden bir siyasete dönüşmüş – ki “batıyla” uyumludur-, ülkenin cumhuriyetçi birikimini, Kürt sorununu gerekçe göstererek, “vesayet bitecek” diyerek kurban etmişti. ‘Ulusalcı’ CHP’nin vesayet rejimini değiştirip AKP’den demokrasi bekleyenler bunlardı. Hem laiklik gitti hem de çok kan döküldü.
Bugün bu sefer de düzenin restorasyonuna Kürt emekçilerini kurban etmeyi büyük siyaset diye anlatacaklar.
Ama, ‘eşit yurttaşlık sosyalizmde’ sözü bütün netliği ile doğruda durmanın amentüsü olmaya devam ediyor! Kürt sorununun çözümü sosyalizmde, “muhatap” ise Kürt emekçileridir!