Gökmen Kılıç
Türkiye’de siyaset neredeyse her dönem gündemin birinci konusu ve en temel belirleyeni olarak varlığını sürdürüyor. Siyasi tarihimiz çalkantılı dönemlerden ve iç siyasetteki rekabetlerden geçilmiyor. Siyasetin bu kadar aktif bir belirleyen olması, çok kısa zaman dilimlerinde önemli gelişmelerin yaşanmasına sebep oldu. Kimi zaman, kudretinden şüphe edilmeyen iktidar partileri kısa sürede tuzla buz olarak siyaset sahnesinden çekildiler. 12 Eylül’den sonra kurulan ANAP’ı hatırlayalım… İki kez tek başına iktidar olan ANAP daha sonra hızla iktidardan düşmüştü. Cumhuriyetin kurucu partisi CHP, 1999 seçimlerinde yüzde 8,71 gibi düşük bir oyla baraj altında kalarak meclise dahi girememişti. Aynı yıl yüzde 22 civarında oy alarak iktidar olan DSP ise bir sonraki seçimlerde yüzde 1 oy alarak trajik bir çöküş yaşamıştı.
Türkiye’de siyasetin bu denli inişli çıkışlı seyretmesi, düzenin kronikleşen sorunlara yanıt üretemediğinin bir göstergesi olarak okunmalıdır. Başka bir gösterge, seçmenlerin ezici çoğunluğunu oluşturan emekçilerin sürekli bir arayış içerisinde olduğudur.
Siyasetteki bu istikrarsızlık, düzen dışı güçler için önemli olanaklar sunarken, düzen içi siyasetin figürleri için ise yeni bir siyasi tipolojinin gelişmesine olanak sağlıyor. Bu tipolojinin en belirgin özelliği ilkesizliği ve fırsatçılığıdır. Sağ popülizmle insanlara duymak istedikleri şeyleri söylemek, toplumun fay hatlarını kaşımak, suni karşıtlıklar üzerinden siyasi rant sağlamak en belirgin özelliklerinden birkaçıdır.
Bu siyaset, düzenin sağına ve soluna yapışmış olan ortak bir siyasi anlayışın yansımasıdır. AKP iktidarının oluşturduğu siyasi figürlerin yalnızca AKP’ye özgü olmadığını bilmeliyiz. Türkiye’de siyasetin giderek sağa kayması çürümenin geldiği noktanın siyasetin tüm unsurlarını zehirlediğinin ispatı gibidir.
CHP’nin giderek sağcılaşan çizgisinin bu iklimin bir sonucu olduğunu söylemek mümkündür. Sandık eksenli siyaset gereği tüm ilke ve hedeflerin çöpe atıldığı bir dönemi bugün hep birlikte yaşıyoruz. CHP siyasetçilerinin de bu ilkesizlikten nasibini almaması düşünülemezdi.
Bu açıdan son dönemde CHP içerisinden kopan üç siyasi figürü, bahsettiğimiz ilkesizliğin son örnekleri olarak incelenmeye değer buluyoruz. Bunlardan ilki, eski Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, bir diğeri CHP’nin ve Millet İttifakı’nın son cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce, son olarak Türkiye’nin eski Musul Başkonsolosu olan ve daha sonra CHP’den milletvekili olarak meclise giren Öztürk Yılmaz.
Bu üç isim, CHP’nin mevcut yönetimine kimi eleştirilerde bulunarak, partilerinden yakın dönemde ayrıldılar. Üç isim de kendi parti ve hareketlerini kurarak yollarına devam edeceklerini açıkladılar.
Biz adı geçen isimleri iki yönüyle incelemeye çalışacağız. Birincisi, bu isimlerin geçmiş siyasi performansları, yani geçmişteki siyasi faaliyetlerinden oluşuyor. İkinci olarak, bu isimlerin kurmakta oldukları siyasi hareketlerin zamanlamasına, AKP ile olan ilişiklerine dikkat çekmeye çalışacağız.
Popülist Bir Siyasetçi: Mustafa Sarıgül
Mustafa Sarıgül’den başlayalım… Sarıgül eski bir siyasetçi ve Baykal döneminde CHP genel başkanlığı için aday olduğu biliniyor. Şişli Belediyesi’nde uzun yıllar başkanlık görevi yürüten Sarıgül’ün sessizliğini onca zaman sonra bozmasının ardında yatan gerçeklere göz atmak gerekiyor. Sarıgül’ün iktidar olma iddiası var mıdır? CHP’den farklı olarak neleri söylemektedir. Aslında Sarıgül kendisini sosyal demokrat olarak ilan etse de sağ popülist siyasetin tüm özelliklerini taşıyan bir siyasetçi. Şişli Belediyesi’nin imkanlarıyla kendisine önemli rant alanları oluşturan Sarıgül, ilk olarak 1999’da DSP’den girdiği seçimle belediye başkanı olmuştu. Sağ popülist özellikleri Sarıgül’ün fırsatlardan istifade etme konusunda hayli hünerli hale getirdi.
Sarıgül, DSP’nin iktidardan düşüp çözülmeye başlamasıyla birlikte İsmail Cem’in kurduğu Yeni Türkiye Partisi’ne (YTP) geçiş yaptı. Ancak YTP’nin henüz başlarken ölü doğması nedeniyle kısa süre sonra CHP’ye katıldı. Sarıgül’ün kıvrak siyaseti, CHP’deki boşluğu kolayca görmesine neden oldu. Oy oranları düşen ve CHP içerisinde yeni bir lider arayışının belirdiği dönemde Sarıgül, 2005 yılında CHP gelen başkan adayı olarak Baykal’a karşı aday oldu. Olaylı kongre sonrası kongrenin Baykal’ı seçmesi üzerine, Sarıgül CHP’den ihraç edildi. CHP defterini uzun süre kapanacak olan Sarıgül, yeniden DSP’nin kapısını çaldı ve yerel seçimlerde yeniden Şişli belediye başkanı seçildi. Sarıgül’ün bu seferki hamlesi kendisinin öncülük ettiği Türkiye Değişim Hareketi‘ni (TDH) kurmak oldu. 2014 yılındaki yerel seçimler öncesi Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’yle yeniden yakınlaşan Sarılgül’ün ihracı da bu dönemde kaldırıldı ve CHP’ye katılarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu. AKP’nin adayı Kadir Topbaş’a kaybeden Sarıgül CHP’den istifa ederek yeniden DSP’nin yolunu tuttu. Sonraki seçimlerde DSP’den girdiği Şişli belediye adaylığında bu sefer CHP’nin adayına kaybetti ve yıllarca girip çıktığı CHP-DSP serüveni burada tamamlanmış oldu. Sarıgül’ün son hamlesi 17 Aralık 2020’de Türkiye Değişim Hareketi’ni partileştirerek Türkiye Değişim Partisi (TDP) haline dönüştürmesi olmuştur.
Bu baş döndürücü siyasi manevralar Sarıgül’ün siyasi karakterinin özeti gibidir. CHP ve DSP arasında sayısız mekikten sonra bugünlerde TDP’nin kurulması Sarıgül açsından yeni fırsatların açıldığının habercisidir. Sarıgül CHP’den ayrılarak AKP’nin siyasi çizgisine bir adım daha yaklaşmış gibidir. Türkiye’de siyasi turlarına başlayan TDH lideri, son dönemdeki açıklamalarıyla AKP’nin ‘olumlu’ icraatlerinin de altını çizmeyi ihmal etmiyor. Sarıgül, “İktidarın ulaşım konusunda gerçekten önemli adımları var. Duble yollara, otoyollara bakıyorsunuz. Öte yandan İstanbul Havaalanı’na bakıyorsunuz. Önemli bir eser. Türk Hava Yolları gerçekten dünya çapında bir markamız oldu. Sağlıkta önemli adımlar atıldı” diyerek AKP’ye olan mesafesini de kendince çizmiş bulunuyor.
Sarıgül, CHP olmadı, şansımı AKP ve Cumhur İttifakı içinde deneyeceğim diyecek midir? Yoksa bu adımı da diğerleri gibi başlamadan ölü mü doğacaktır. Bunu hep birlikte göreceğiz.
Muharrem İnce Ne İstiyor?
CHP’den ayrılan diğer bir isim ise Muharrem İnce. Son seçimlerde CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olan İnce’nin bir süredir CHP yönetimiyle mesafesi biliniyordu. İnce, henüz cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmeden önce CHP içerisinde muhalefet yürüten bir isimdi. 2014 yılındaki CHP kurultayında Kılıçdaroğlu’na rakip olarak adaylığını koydu. Bu kurultayda İnce 415 oy almasına rağmen genel başkan seçilemedi. 2015’teki adaylık girişimi ise yeterli imzayı bulamadığı için gerçekleşmedi. İnce, sürpriz bir şekilde 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Millet İttifakı’nın adayı olarak seçime girdi. Seçim döneminde CHP yönetimine ve genel başkan Kılıçdaroğlu’na şükranlarını sunan İnce, seçimin kaybetmesinin ardından gözden düştü ve partileşmek üzere yeni bir hareket kuracağını açıkladı. CHP yönetimine karşı birçok eleştiride bulunan İnce’nin tam olarak ne istediği konusunda henüz netleşen bir açıklaması bulunmuyor. CHP yönetimini demokrat olmamakla ve seçimlerde arkasında durmadığı gerekçesiyle eleştiren İnce’nin, AKP ile olan yakınlığı ise merak konusu olmayı sürdürüyor. Sözcü gazetesi yazarlarından Rahmi Turan’ın 2019 yılındaki bir köşe yazısında, CHP’li bir siyasetçinin Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Erdoğan ile görüştüğünü belirtmesi ve ardından bu ismin Muharrem İnce olduğunu iddia etmesi sert tartışmalara neden olmuştu. Turan’ın bir süre sonra bu iddiası nedeniyle özür dilemesine karşın İnce’nin siyasi tutumu belli şüphelerin üzerinde toplanmasına neden oldu.
Külliyeye giden isim İnce midir bilinmez fakat Muharrem İnce’nin siyasi tutumunun AKP tabanıyla kimi ortaklıklar taşıdığı bir gerçek. İnce’nin inanç konusundaki hassasiyeti, kendisinin cuma namazı kılıp kılmadığı gibi başlıkların önce çıkarılması bir siyasi pazarlama taktiği olarak okunabilir. İnce’nin AKP ile örtüştüğü kimi siyasi söylemler de mevcut. Örneğin, AKP’nin bir süredir üzerinde tepindiği ‘Mavi Vatan’ açılımı ve Azerbaycan gündemi gibi konularda İnce’nin benzer tutumları aldığını görüyoruz. İnce zaten bu başlıklarda AKP politikalarını doğru bulduğunu da açık bir şekilde ifade ediyor.
İnce’nin başlattığı Memleket Hareketi’nin Nisan ayında partileşeceği açıklanmış durumda. Partileşme girişiminin ardından, kimi CHP milletvekillerinin ve CHP teşkilatından isimlerin bu partiye katılması bekleniyor. Fakat İnce’nin bu girişiminin AKP ile nasıl bir ilişki tutturacağı belirsizliğini koruyor. Siyasetteki boşlukların İnce’nin partisini nerelere taşıyacağı ise merak konusu.
Öztürk Yılmaz’ın Akit TV’de İşi Ne?
Öztürk Yılmaz da CHP’den ayrılan milletvekillerinden biri. Kendisini Haziran 2014’te Musul Başkonsolosu’yken İŞİD tarafından rehin almasıyla hatırlıyoruz. Pazarlıklar sonucunda kurtarılarak Türkiye’ye getirilen Öztürk Yılmaz, 2015 yılında CHP’ye katıldı ve aynı yıl yapılan seçimlerde CHP Ardahan milletvekili olarak seçilerek meclise girdi. 2018 yılında enteresan bir biçimde Cumhurbaşkanı adayı olmak istediğini beyan etti ancak partisi tarafından aday gösterilmedi. 2018 yılında yapılan seçimlerde yeniden Ardahan milletvekili seçildi.
Katıldığı bir televizyon programında ezanın Türkçe okutulması gerektiğini söylemesi üzerine partisi tarafından disiplin kuruluna sevk edildi. Disiplin süreci devam ederken CHP yönetimine ağır eleştirilerde bulundu ve bu kez kesin ihraç talebiyle disipline verilerek CHP’den ihraç edildi. Öztürk Yılmaz 2019 yılında yeni bir parti kuracağını açıkladı ve 2020 yılında Yenilik Partisi’nin kuruluşunu gerçekleştirerek bu partinin genel başkan oldu.
Yılmaz’ın CHP eleştirileri ise hayli ilginç. Kendisine CHP içerisinde yuvalanmış bir FETÖ’cü bir grup tarafından kumpas kurulduğunu söyleyen Yılmaz, ihraç sonrasında AKP ile daha yakın ilişkiler kurmaya başladı. Rusya’nın Kırım’da yürüttüğü camii inşaatının açılışına AKP heyetiyle gitmeye hazırlanan Öztürk Yılmaz, kendisine imkân sağlayan her platforma gitmeye hevesli bir siyasetçi. AKP’ye yakın basın organlarında bolca boy gösteren Öztürk Yılmaz, özellikle Akit TV’nin tartışma programlarının daimi katılımcısı durumuna gelmiş durumda.
CHP’den Akit TV’ye uzanan Öztürk Yılmaz’ın siyasetteki kıvraklığı ve girişkenliği bu anlamda takdir edilmesi gerekiyor. Yılmaz’ın kendisine yapılacak tüm tekliflere açık olduğunu söylemeye gerek duymuyoruz.
Düzen Siyasetinin Vaziyeti
Bu üç isime ilave edebileceğimiz daha pek çok isim bulunuyor. Son bir örnek olarak, CHP’de Deniz Baykal’ın sağ koluyken Erdoğan’ın amigosuna dönüşen Savcı Sayan’ı da hatırlamak gerekiyor. Dün burada, yarın şurada olmanın düzen açısında bir yerden sonra pek bir anlamı da bulunmuyor. Düzen siyasetçileri açısından önemli olan; her ne olursa olsun ‘oyunun’ içinde kalmaktır.
Türkiye, muhalefetin iktidar blokunun bölünmesinden, iktidarın da muhalefet cephesinin bölünmesinden medet umduğu bir siyasetsizlik haline sıkışmış durumda. Hal böyleyken, her fırsatı değerlendirmek isteyen popülist siyasetçilerin önleri açılıyor, yol veriliyor.
Gidenleri sırf CHP’den ayrıldıkları için suçlayacak değiliz. Buradaki amacımız, gidenleri eleştirerek CHP yönetimini olumlamak ya da temize çıkarmak değil, tam tersine CHP siyasetini ve ona bağlı olarak CHP’nin yarattığı siyasi figürlerin bir panoramasını sunmaktır.
Bu haber en son değiştirildi 18 Nisan 2021 09:34 09:34
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, Ukrayna'nın 4,65 milyar dolarlık borcunun iptaline ilişkin kararın Kongreye…
Merkez Bankası, kasım ayında da faiz oranını değiştirmeyerek yüzde 50'de sabit tuttu. Banka böylece üst…
Bir gencin ölümüne ve iki kişinin yaralanmasına neden olduğu için yargılanan eski Kızılay Başkanı Kerem…
Laiklik Meclisi tarafından 150 kapsamlı başlıkta hazırlanan Ekim 2024 Laiklik İhlalleri Raporu yayımlandı.
Türkiye Komünist Hareketi'nin (TKH) 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı…
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Yenidoğan çetesi skandalı hakkında Eski Sağlık Bakanları Mehmet Müezzinoğlu, Recep Akdağ,…