Laiklik: Tez kellesi kesile...
25-04-2021 08:06AKP’den yargıya, yargıdan AKP’ye pas ile laiklik artık ülkemizde bir ilke değil, bir çanağa dönmüş durumda. Evet eski Danıştay başkanın dediği gibi: “Laiklik sahipsiz bırakılamaz”
Aysel Tekerek
Cumhuriyetin temelini oluşturan ilkelerden biri olan laiklik bir çok kez yargı kararlarına konu oldu. AKP’nin cumhuriyeti tasfiye ettiği, kendi hukukunu kurduğu, yargıyı buna uyumlu olarak değiştirdiği bir dönemde Laiklik ilkesinin başına gelenler, ülkenin başına gelenlerle neredeyse aynı.
Laikliğin başına çorabın örüldüğü en üst yargısal kademenin Anayasa Mahkemesi olduğunu söyleyerek başlayalım.
Anayasa’yı delen mahkeme AYM
AYM önüne gelen başvurularda laiklik tanımı ve kararlarda laikliğe verilen referansların biçiminin yukarıda değindiğimiz gibi AKP’nin ihtiyaçlarına uyum sağladığını açıkça söyleyebiliriz.
Örneğin AYM, 2008 yılında aldığı bir karar gerekçesinde “Çoğunluk ya da azınlık dinine, felsefi inançlara veya dünya görüşlerine mensup olup olmadıklarına bakılmaksızın, din ve vicdan özgürlüğü ayrımsız ve önkoşulsuz olarak herkese tanınır” derken bu görüşünden yaklaşık 5 yıl sonra çark ederek tam tersi bir gerekçe ile yol aldı. 2013 yılında aynı mahkeme bu defa gerekçesinde “Anayasa, çoğunluk dininin inanç, ibadet ve eğitim ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik resmi mekanizmalar öngörmüştür. Bireylerin bu alandaki yaygın ve müşterek ihtiyaçlarının karşılanması laikliğe aykırı görülemez” diyerek çoğunluk dini ile devlet görevleri arasında bir öncelik saptayarak eşitlik ilkesine ve laiklik ilkesine açıkça sırtını döndü.
Benzer kararlarda peşi sıra geldi.
Sene 2015.
Anayasa Mahkemesi resmi nikah kıymaksızın dini nikah kıyan ve daha sonra resmi nikah şartını tamamlayanlara yönelik ceza verilmesini öngören maddenin kaldırılmasına karar verir. Karar metninde bol bol özgürlük ve aile birliğinden bahsedilirken birkaç AYM üyesi karara özellikle kadın hakları kapsamında muhalefet şerhi koyar. Bu hüküm ile, AYM, gerek medeni kanun gerekse de bir ilke olarak Laiklik ilkesinin üzerine basarak geçer. Açılan bu yoldan daha sonra müftülere nikah kıyma yetkisi veren düzenleme geçecektir.
2017 yılında müftülere evlendirme memuru olma yetkisi verildi. Bu karar da AYM’nin kapısını çaldı ve AYM, 2018 yılında verdiği kararla başvuruyu reddederek düzenlemede Anayasaya aykırılık sorunu bulmadı.
Yukarıda değinilen iki kararın da gerekçeleri neredeyse birbirinin aynısı denilecek düzeydeydi.
Birinde Resmi nikah önemsizleştirilmiş, diğerinde müftülere nikah yetkisi sorgulanmaz bir noktaya taşınmıştı.
AYM, bir yargı merci olarak AKP’nin laiklik karşıtı işlemlerinin tasdik merkezi haline geldi ve halen de böyle devam ediyor.
Danıştay nereden nereye?
2005 yılında zamanın Danıştay Başkanı Ender Çetinkaya, bir törende şöyle der. “Laiklik, kendisine yönelik saldırı ve akımlara karşı korumasız, sahipsiz bırakılamaz”
Bu açıklamadan bir yıl sonra Danıştay 2. Dairesi’ne saldırı düzenlenmiş ve Danıştay Hakimi Mustafa Yücel Özbilgin hayatını kaybetmiş, dört hakim ise yaralanmıştı.
Müebbet hapis cezası ile cezalandırılan Osman Yıldırım’ın mahkeme heyetine dönerek “bu laik Cumhuriyeti başınıza yıkacağım” sözleri zabıtlara geçmişti.
Danıştay’ın tıpkı AYM gibi, yargıya dönük açık müdahaleleri ile geldiği nokta alınan kararlarda basit bir yorum farkı olarak değerlendirilemeyecek kadar fark barındırıyor.
Bu fark laiklik ilkesinde de kendini açığa veriyor.
Örneğin 2018 yılında, TSK içinde başörtüsü serbestinin yürütmesinin durdurulması talebini, oy çokluğu ile reddetti. Ret kararına ortak olmayan bir hakim üyenin ise gerekçesi dikkat çekiciydi. Üyenin muhalefet şerhinde aynen şöyle yazıyordu.
“İdarenin düzenleme alanının kamu hizmetinin gerekleri ve kamu yararıyla sınırlı bulunması, kamu hizmetinin ana ilkelerinden olan tarafsızlık ilkesinin idarece öncelikle gözetilmesinin gerekmesi nedeniyle, kamu hizmetini yürütmekle yükümlü bulunan ve bu statüye girerken belirli ilkelere uymayı kabul eden kamu görevlilerinin, din ve vicdan hürriyetinden bahisle dinsel mensubiyetlerini öne çıkarmalarına olanak sağlayacak şekilde kural getirilmesi, Anayasanın 2. maddesinde yer alan ‘laiklik ilkesi’ varlığını korudukça, hukuken kabul edilemez. Din ve vicdan özgürlüğü bağlamında kamu personelinin dinsel aidiyetini göstermesine imkan tanınmasının; kamu görevini yerine getirirken ne kadar tarafsız davranırsa davransın, hizmetten yararlanan kişilerde şüpheye yol açabileceği ve bundan da kamu hizmetinin zarar görmesinin kaçınılmaz olduğunu izaha gerek yoktur.”
Yürütmenin durdurulması reddi kararından sonra ve kısa bir zaman önce, 2021 yılı nisan ayında Danıştay başvuruyu esastan da karara bağlayarak yine oy çokluğu ile başvuruyu reddetti.
Ret gerekçesinde Danıştay AYM kararına atıfta bulundu ve başörtüsünü pasif bir sembol olarak yorumladı.
Yargının bu ve buna benzer gerekçelerinde, dikkat çeken bir diğer yan, demokrasi ile laikliğin karşılaştırılmasıdır.
Demokrasi tanımı iktidarın ihtiyaçlarına göre güncellenirken, laiklik ilkesinin bu ihtiyacın sonucu olarak zamanla görmezden gelinmesinin önü açılıyor.
Hatta çoktan açıldı bile.
Hiç görmeyecek bir hale gelmesi için resmen de ortadan kaldırılması açıklamalarının AKP yandaş ve vekillerinden sistematik bir şekilde gelmesi de tesadüf değil.
AKP’den yargıya, yargıdan AKP’ye pas ile laiklik artık ülkemizde bir ilke değil, bir çanağa dönmüş durumda.
Evet eski Danıştay başkanın dediği gibi: “Laiklik sahipsiz bırakılamaz”