Sermayenin yeni payandası: İmamlar Cumhuriyeti
16-05-2021 17:40İmamlar cumhuriyetinde elit bir azınlığın lüks yaşamı için emekçilerin sefalete mahkumiyeti kutsanmaktadır. Laiklik mücadelesinin ertelenemez bir görev olarak gündemde olduğu tarihi bir dönemeçteyiz.
Sema Aydın
Türkiye’de siyasal İslam, Cumhuriyet’in kuruluşunu her zaman arızi bir durum olarak görmüştür. Hilafet ve saltanatın kaldırılması başta olmak üzere cumhuriyetin kuruluş yıllarında atılan adımlara karşı gerici ayaklanmalar hiç eksik olmamıştır. İlerleyen süreçte ise Türkiye’nin aydınlanma hamlelerini adeta boşa çıkaran sermaye sınıfının alan açması ile güçlenen gerici hareket ellerini ovuşturarak gününü beklemiştir. Siyasal İslam emperyalizmin ve sermaye sınıfının hizmetine girmiş, adım adım iktidara taşınmıştır. Elbette liberalleşmenin bu sürecin önemli bir parçası olduğunu da eklemek gerekir. Bugün siyasal İslam içerisinde liberal ve geleneksel ayrımını görmek mümkün. Ancak AKP eliyle kurulan yeni rejim “imamlar cumhuriyeti” tanımını fazlasıyla hak ediyor.
Bugün AKP eliyle kurulan yeni rejim açıktır ki sermaye sınıfının çıkarlarıyla uyumludur. Pandemi koşullarında dahi karlarını arttıran patronlar gidişattan memnundur. Her kriz döneminde olduğu gibi krizin ağır faturasını ödemek zorunda bırakılan milyonlarca emekçi için ise tevekkül vaaz eden siyasal İslam, doğrusu sermayenin has temsilciliğine soyunan muadillerini fersah fersah geride bırakmıştır. Sermayenin selameti için ise on binlerce imam ve pek çok bakanlığı geride bırakan devasa bütçesi ile başta Diyanet İşleri Başkanlığı devrededir.
Diyanet İşleri Başkanlığı adeta Şeyhülislamlık makamına dönüştürüldü.
Osmanlı Devleti’nin önemli bir kurumu olan şeyhülislamlık makamı cumhuriyet ile birlikte kaldırılmış, mahiyeti ve görev tanımı değiştirilerek Diyanet İşleri Başkanlığı’na dönüştürülmüştür. Ancak Diyanet bugün adeta aslına rücu etmiş görünüyor. Yeni rejim şeyhülislamlık gibi çalışan Diyanetten medet umuyor.
Şer-i hukukun egemen olduğu Osmanlı devlet idaresinde şeyhülislamlık kurumu vakıf ve din hizmetlerinin yanında adliye ve eğitim hizmetlerinin de yürütüldüğü önemli ve etkili bir makam olarak Osmanlı’nın son dönemlerine kadar varlığını korumuştur. Cumhuriyet’in kuruluşu ile birlikte ise laiklik ilkesi benimsenmiş, din işleri devlet idaresinin dışında tutulmuştur. Bu doğrultuda 1920 yılında kurulan Şeriye ve Evkaf Vekaleti dini işleri yürütmekle görevlendirilmiş, 1924 yılında ise Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Başkanlığın görev tanımı ise ‘İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek’ şeklinde ifade edilmiştir.
Anayasanın 136. maddesinde; “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir” hükmü yer almasına rağmen özellikle 2018 yılında AKP tarafından yayınlanan 703 sayılı KHK ile Diyanetin yetkileri pek çok alanda bir koçbaşı görevi görecek şekilde genişletilmiştir. Eğitim kurumlarına danışmanlık adı altında Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak dindar ve kindar nesil yetiştirilmesinden, aile ve dini rehberlik merkezlerine, devlet adına yurtdışı ilişkiler kurma yetkisinden, müftülere nikah yetkisine, dernek ve vakıf adı altında tarikatlara para aktarılması gibi geniş bir yelpazede hareket alanına sahip olan Diyanet AKP’nin yeni rejiminin merkezinde yer almaktadır.
Değişik dönemlerde yapılan yasal düzenlemeler ile etkisi ve etkinliği artan Diyanet İşleri Başkanlığı AKP iktidarı ile birlikte yeni misyonlarla hareket eden ve toplumun yaşantısını dini referanslarla yeniden şekillendiren merkezi bir kurum haline dönüştürüldü. 2010 yılında yapılan yasal düzenleme ile Başkanlık, hiyerarşik olarak genel müdürlük seviyesinden müsteşarlık seviyesine yükseltilmiş, iki sürekli kurula ilaveten dokuz adedi genel müdürlük seviyesinde olmak üzere on dört hizmet birimi oluşturulmuştur. Gerek Din İşleri Yüksek Kurulu gerekse diğer birimlere verilen yeni birçok görevle uluslararası alanda da etkin bir kurum haline getirilmiştir. Bu bağlamda, cami dışı din hizmetlerinin önü açılmış, radyo ve televizyon kurulması Başkanlığa bir görev olarak verilmiştir.
AKP’nin yeni rejiminde sadece din işleri değil dünya işleri de bugün diyanetten soruluyor. Diyanet İşleri Başkanlığı günümüzde eğitim, sağlık, aile ve sosyal politikalar bakanlığı gibi pek çok resmi kurumda da söz sahibi. Yine AKP tarafından yapılan bir düzenleme ile birlikte müftülere nikah kıyma yetkisi verilerek aile yaşamı üzerinde de söz sahibi kılınmıştır.
Bütün bu görev tanımlarına ek olarak pandemi sürecinde devletin diğer kurumlarını harekete geçirmek yerine yine Diyanetin imamlar ordusu devreye sokulmuş, vefa destek gruplarında 61 bin imam görevlendirilmiştir.
Ayrıca Diyanetin görev tanımları arasında ‘birlik ve beraberliği engelleyen toplumsal problemlerin çözümüne katkı sağlamak’, ‘ahlaki yozlaşmayı önleyici çalışmalar yapmak’ ‘barışı tehdit eden hususlar’, ‘Din özgürlüğünün geliştirilmesine yönelik uluslararası çalışmalar yapmak gibi siyasi başlıklar da yer alıyor.
Sosyal yaşamdan, aile hukukuna, miras hakkından, ticari faaliyetlere kadar pek çok konuda diyanetin fetvalarına başvuruluyor.
Diyanete ayrılan bütçe yine bu kuruma biçilen misyonu gösteriyor.
Bu kadar geniş yetkiler ve üstünlük alanı tanınan Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan bütçe ise bu kuruma atfedilen önemin bir başka göstergesi olsa gerek. Pandemi sürecinde emekçilere sadaka ücretleri reva görülürken Diyanet 2020 yılında 10,9 milyar lira harcama yapmış, 2021 yılı bütçesi ise 12,9 milyar lira olarak belirlenmiştir. Bir kıyaslama olması açısından, aynı yıl İçişleri Bakanlığı bütçesi 10 milyar 665 milyon, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesi 11 milyar 918 milyon lira olarak belirlenmiştir.
Diyanet aynı zamanda her yıl artan personel sayısıyla da dikkat çekiyor. Diyanet’in 2021 Performans Raporu’nda yer alan bilgilere göre 2019’da müftülüklerdeki personel sayısı 102 bin 82 kişi iken bu rakam 2020’de, yaklaşık 23 bin kişi artarak, 125 bin 79’a fırladı. Böylece 2020’de Dini Yüksek İhtisas Merkezi ve Eğitim Merkezi müdürlükleri ve yurtdışı teşkilatı ile birlikte Diyanet’in toplam personel sayısı 128 bin 469’a ulaşarak rekor kırdı.
Laiklik tasfiye edilirken Diyanet eliyle paralel hukuk inşa ediliyor
Diyanet İşleri Başkanı’nın elinde kılıç ile minbere çıkması, siyasi ve sosyal başlıklarda fetvalar vermesi ise yeni rejimin önemli ritüellerinden biri haline geldi. Burada Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın eşcinsellik konusunda yaptığı ayrımcı açıklamalar ve sonrasında baroların tepkisini hatırlayalım. Erbaş’ın anayasanın eşitlik ilkesini ayaklar altına alarak geliştirdiği nefret söylemine ilişkin yetkililer tek bir adım atmazken, açıklamaya tepki gösteren barolara jet hızıyla soruşturma açılması manidardır.
AKP’nin yeni rejiminin en önemli motifinin İslami referanslar olduğu bugün gelinen aşamada üzeri örtülemeyen bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. İslamcı hareketin 20 yıllık serüveni bugün yeni bir toplumsal yapı ile taçlandırılmak isteniyor. AKP iktidarının değişik dönemlerinde yapılan Anayasa tartışmaları ve yasal düzenlemeler de murat edilen yeni rejimin önemli dayanaklarını oluşturuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı ise genişletilen yetkileri, pek çok bakanlığı aşan devasa bütçesi, merkezi ve taşra örgütlenmesi ile AKP’nin ideolojik işler bakanlığı sıfatını fazlasıyla hak ediyor. Bugün Diyanet üzerinden Anayasa’da yer alan laiklik ilkesi ayaklar altına alınmakta, İslami referanslara uygun paralel bir hukukun zemini adım adım örülmektedir. Diyanet söz konusu olduğunda AKP’nin bütün kurumlarıyla harekete geçmesinin altında ki nedenler burada aranmalıdır.
Tarikat ve cemaatler iktidar ortağı
Yeni rejimin gerici karakterini gösteren en önemli olgu ise tarikat ve cemaatlerin iktidarı paylaşmalarıdır. Eğitim politikası uzmanı Prof. Dr. Esergül Balcı’nın 2018’de hazırladığı rapora göre Türkiye’de faaliyet gösteren 30 farklı tarikat ve cemaat ile bunlara bağlı 400 kol bulunuyor. Tarikat ve cemaatlerin uzantısı olan vakıf, dernek ve kuruluşların sayısı ise bilinmiyor. Aynı rapora göre 2,6 milyon kişinin en az bir tarikat veya cemaat ile organik bağı var. Bir tarikat ya da cemaatin mensubu olduğunu ifade edenlerin yüzde dokuzu, “ılımlı İslam” tabirini reddediyor ve İslam’ın özünün cihat olduğuna inanıyor.
Rapor, AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte şehir merkezlerindeki medreselerin sayısının hızla arttığına dikkat çekiyor.
Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de 10 bin 53 özel öğretim kurumu bulunuyor. Balcı’nın raporuna göre, bu kurumların üçte biri bir tarikat ya da cemaat ile bağlantılı. Tarikat ve cemaatlerle bağı olan okullarda öğrenim gören öğrenci sayısıysa 210 binin üzerinde.
AKP hükümeti 2014 yılında kanun değişikliği yaparak özel okullarda öğrenim gören öğrencilere eğitim desteği vermeye başlamıştı. Buna göre 2 bin 500 ile 3 bin lira arasında destek alacak öğrenci sayısının her yıl Milli Eğitim Bakanlığı’nca belirlenmesine karar verildi.
Kanun değişikliğinin yapıldığı ilk yıl destek verilecek öğrenci sayısı 250 bin olarak belirlenmişti. Balcı’nın raporuna göre tarikat ve cemaatlere ait özel okullarda okuyan öğrenciler için devlet 898 milyon 800 bin lira ödedi.
Yine rapora göre Türkiye’deki dört binin üzerindeki özel öğrenci yurdunun 2 bin 480’i de bir tarikat ya da cemaat ile bağlantılı.
Öte yandan bugün bakanlıkların değişik tarikatlar arasında bölüşüldüğü bilinen bir gerçek. Sağlık Bakanlığı’nın Menzilciler, Eğitim Bakanlığı’nın Işıkçılar, İçişleri Bakanlığı’nın Nakşibendilerin kontrolünde olduğu, Bayındırlık’ ta İskenderpaşa cemaatinin etkin olduğu dillendiriliyor. Yargıda ise değişik tarikat ve cemaatlerin etkinliği söz konusu. Öte yanda AKP iktidarı tarikat ve cemaatlerin talepleri doğrultusunda örneğin İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası bir sözleşmeyi dahi bir gece kararnamesi ile rafa kaldırmakta beis görmüyor.
AKP’nin vesayet kurmakla suçladığı ordu da tarikatların hükümranlığına girdi. Cübbeli amiral vakası, tarikatların ordu içerisinde ki örgütlenmelerini gizleme ihtiyacı duymadığının ifadesidir. AKP son yaptığı düzenleme ile Resmi Gazete ’de yayımlanan kararla, Harp Okulları ile Astsubay Yüksekokullarına giriş şartları arasında bulunan “irticai ve bölücü görüşleri benimsememiş veya bu faaliyetlere karışmamış olmak” hükmü geçtiğimiz günlerde kaldırıldı. Bu kararla tarikatların TSK içerisinde yeni bir yapılanmaya gideceğini öngörmek zor olmasa gerek.
Gericiliğin can simidi ”özgürlükçü laiklik”
Türkiye’nin dönüştürülmesi sürecinde en büyük toplumsal tepki toplumun dinsel referanslarla dizayn edilmesine ve laikliğin tasfiyesine karşı ortaya çıktı. Yeni rejimin imdadına liberaller yetişti ve ”özgürlükçü laiklik” kavramı ortaya atıldı. Devletin baskıcı ve otoriter yapısının ortadan kaldırıldığı daha demokratik ve özgürlükçü bir düzen kurulması gerekliliği AKP’nin temel mottosu olarak sunuldu. Buna mukabil devletin katı laik anlayışı ile din üzerinde kurulan baskının ortadan kaldırılması gündeme getirildi. AKP’nin laikliği elitlerin talebi olarak lanse etme gayretlerine liberallerin özgürlükçü laiklik kılıfı eklendi, tarikat ve cemaatler sivil toplum örgütü tanımlamasıyla meşrulaştırıldı. Laikliğin tasfiyesi ve siyasal İslam’ın bugün kurduğu gerici rejimin, siyasal İslamcıların olduğu kadar aklı evvel liberallerinde eseri olduğu unutulmamalıdır.
İmamlar cumhuriyeti elitlerindir, emekçilerin laik cumhuriyeti kurulmalı!
Bütün bu tablo Türkiye’nin gerici dönüşümünü açıkça ortaya koyuyor. Diyanet İşleri Başkanlığının Şeyhülislamlık rolüne soyunduğu, tarikat ve cemaatlerin bakanlıklar, emniyet, ordu gibi kurumlar içerisinde ve siyasi iktidarda söz sahibi olduğu, eğitimden sağlığa, sosyal hizmetlerden doğal afetlere, iş cinayetlerine kadar imamların yetkili kılındığı yeni rejimde bugün laiklik fiili olarak rafa kaldırılmıştır.
Laik bir sistemde anayasal bir kurum olan Diyanet, yasaları ayaklar altına alan açıklamalar yapabilir mi? Laik bir yönetim anlayışında bir kamu hizmeti olarak devlet tarafından sağlanması gereken kreş hizmeti Diyanet’e ve tarikatların kurduğu derneklere teslim edilir mi? Diyanet ve bağlı derneklerin açtığı kreş sayısı 1522’ye çıkmış durumda. 4-6 yaşlarında ki çocuklar manevi değerler adı altında cihat, şehadet, cehennem gibi kavramlarla yetiştirilir mi? Ve laik bir ülkede Diyanet Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde ki okullarda vaaz verecek bir organizasyon yapabilir mi?
Şimdi yeni anayasa tartışmaları ile laikliğe son darbeyi vurma hazırlığı yapılıyor. Gericiler bugün yeni anayasada laiklik olmasın talebini yüksek sesle dillendirmektedir. Laiklik mücadelesi bugün gerçek sahiplerinin, emekçi sınıfların ellerinde yükselecektir. Emekçilerin eşitlik mücadelesinde laiklik vazgeçilmezdir. Laiklik yoksa yurttaşlık yerine kulluk, hak yerine lütuf, hukuk yerine fıkıh, insanca bir yaşam yerine cennet vaatleri, emeğin karşılığı yerine rızık vardır. Laiklik yoksa kadın hakları yerine fıtrat vardır. Laiklik yoksa gençliğin gelecek mücadelesi yerine kader, işçiye tevekkül vardır.
İmamlar cumhuriyetinde elit bir azınlığın lüks yaşamı için emekçilerin sefalete mahkumiyeti kutsanmaktadır. Laiklik mücadelesinin ertelenemez bir görev olarak gündemde olduğu tarihi bir dönemeçteyiz.