Yeniden 'Ne Yapmalı?'

Yeniden 'Ne Yapmalı?'

01-02-2021 19:18

Çünkü ‘Ne Yapmalı?’, devrimi denemek demekti, ötelemek değil. Devrimin güncelliğini yok sayarak hareket edecek parçalı bir örgütsel yapıya değil, devrimi zorlayacak ve gerçekleştirecek devrimci bir örgüte ihtiyaç vardı.

Güneş Doğan

Gerek dönemin güncelliğinde gerek bıraktığı mirasta ve bugüne devrettikleriyle belki de tarihin en önemli sorusudur “Ne Yapmalı?”. Lenin okumuş ya da okumamış olsun, bu soru gidişata dair bir itirazı olan herkesin aklından geçmiştir. Amacımız eserin içeriğine indirgemeci bir yaklaşım sunmak değil, bir şeyler yapmak zorunluluğunu hissedenler için zaruri bir polemiği bugün tekrardan gündeme taşımaktır. Çünkü, ‘Ne Yapmalı?’nın kendisi aynı zamanda bir polemiktir ve cevabı verildiği takdirde bir şeyler yapılabilecektir.

Bu yazıdaki niyetimiz çok geniş kapsamlı bir ‘Ne yapmalı?’ tartışmasından ziyade bir dizi tartışmanın güncellikteki yerini hatırlatmak olacak. Eserin yazıldığı günden bugüne devreden birtakım sorunları berraklaştırmayı ve nihayetinde yapılması gerekeni ortaya koymayı hedefliyoruz. Her ne kadar eksiksiz işletmeye çalışırsak çalışalım, koskoca bir tarihi ve onun getirisi olan güncelliği tüm boyutlarıyla aktaramayabiliriz. Fakat, derinleştirilebilecek bir çerçeve sunarak birtakım “geride kalmış olması gereken” tartışmaları aşmayı umuyoruz.

Tarihte ‘Ne Yapmalı?’

Bugüne devreden mirasını tartışmadan önce, ‘Ne Yapmalı?’nın tarihte durduğu yeri biraz açan bir giriş yapmak yerinde olacaktır. Dönemin tartışmalarından tam anlamıyla bir kopuş olarak değerlendirilebilecek olan bu eser, Lenin’in devrimi yapabilecek olan örgütü ve siyaseti ortaya koymasını sağlayarak reformist ve revizyonist eğilimlerden ayrılmayı sağlamıştır. Bu açıdan bakıldığında, ‘Ne Yapmalı?’nın çok yoğun bir birikimin ürünü ve sıçraması olarak değerlendirebileceğimiz gibi, bu soru sorulmadan devrimin gerçekleştirilemeyeceğini söylemek abartı olmayacaktır. Partinin kendisini devrim yapma iradesi olarak görmek, dönemin heterojen yapılı ve her kafadan ayrı bir sesin çıktığı örgütlerinden bir sıyrılış olarak değerlendirilmelidir. Peki, partiyi homojen bir yapı haline getirecek siyaset nedir? Bu soru, irdelenmesi gereken bir başlık olarak kenarda dursun, biz yazıya devam edelim.

Ortada aslında birleşik bir parti kalmamıştı.” diyor Lenin, ‘Ne Yapmalı?’nın hazırlanış sürecinden bahsederken. “Grev hareketiyle, ekonomik mücadelelerle iç içe geçme, sonunda ‘Ekonomizm’ olarak bilinen garip bir sosyal-demokrat oportünizmine yol açmıştı.” Bu nesnellik karşısında, egemen akım olan ekonomizm defedilmeli ve sınıfla bağı kopuk olmayan bir devrimciler örgütü kurulmalıydı. Salt olarak güncelliğe hapsolmuş, şartları iyileştirecek fakat işçi sınıfının tarihsel çıkarlarının önünde engel olacak kendiliğindenci siyaset, devrimin dışarısında konumlanıyordu ve bu anlayışın karşısına tam anlamıyla Marksist bir tutum sergileyecek partiyi koymak gerekiyordu. Çünkü ‘Ne Yapmalı?’, devrimi denemek demekti, ötelemek değil. Devrimin güncelliğini yok sayarak hareket edecek parçalı bir örgütsel yapıya değil, devrimi zorlayacak ve gerçekleştirecek devrimci bir örgüte ihtiyaç vardı. Bu tartışmalar göz önüne alındığında bir kopuş yaşanacağı, yalnızca bugünden öngörülebilecek bir olgudan çok, diyalektiğin gözler önüne serdiği bir gerçekliktir.

Bu kopuş kendisini, eserin yayınlanmasından yaklaşık bir sene sonra toplanan parti kongresinde tamamlamış; tüzük tartışması sırasında gerçekleşen fikir ayrışmasından “Menşevik” ve “Bolşevik” kavramları doğmuştur. Bu fikir ayrılığı, salt olarak bir uyuşmazlık olarak değerlendirilmemeli elbet. Devrimci siyasetin kendisini var edebilmesinin yolu, siyaseti taşıyacak örgütten geçiyordu ve örgüte dair fikir ayrılıkları bu noktada çok büyük bir önem taşıyordu. Bugün hala devrime önderlik edecek partinin nasıl örgütleneceği sorusu sorulurken, ‘Ne Yapmalı?’; yüz on dokuz yıllık bir kılavuz olarak güncelliğini korumaktadır.

Eserin barındırdığı düşünceler ve eleştiriler, elbette ki devrimin Bolşevikler öncülüğünde gerçekleştirilmesinden sonra daha önemli bir yere oturmuştur. Örgüt teorisini bir kenara yazarsak, yukarıda sorduğumuz soru da cevabını bulmuş ve devrimci siyaset özelinde bir ortaklaşmaya varılmıştı. En azından, devrimi deneyecek olanlar için.

‘Ne Yapmalı?’ sorusunun güncelliği

Sosyalist siyasetin güncel sorunu, var olduğu andan itibaren olduğu gibi, kapitalist-emperyalist sistemden devrimci bir çıkışın anahtarını bulabilmektir. Üstelik bu sorunu aşmak bugün Sovyetlerin ve doğalında reel sosyalizmin çözüldüğü bir dönemde sosyalizmde ısrarcı olmaktan geçmektedir. Sovyetlerin çözülmesiyle, sınıftan kaçış başlığı birtakım unsurlar tarafından tekrardan gündeme getirilmiş ve her türlü reformist, revizyonist eğilim siyaset alanında kendisine yer bulabilmiştir. Sistemle barışık fakat iktidarla kavgalı popülist siyaset, belki de tarihte en çok yine bu dönem revaçta olmuştur. İşçi sınıfını ve taleplerini düzen içine hapseden ‘sol’ partiler, her geçen gün artmakta ve sınıfa yanlış bir ‘bilinç’ taşımaktadır. Sol siyaset topraklarımızdaki tarihine kıyasla yaygınlaşmış, fakat çok büyük oranda dejenere edilmiştir. Proletarya, tarihsel olarak kavgalı olduğu burjuvaziyle barıştırılmaya çalışılmakta ve sanki bir çıkar ortaklıkları varmış gibi bir yanılgıya sürüklenmektedir. Sınıf kendi içinde bölünmekte ve her unsurun talebi birbirinden ayrı yerlere konmaktadır. Bugün ‘Ne Yapmalı?’ sorusunun anlamı tam olarak burada aranmalıdır: bu tartışmaları tümüyle berraklaştırmak için sorulacak “nasıl bir parti” sorusuyla.

Yukarıda bahsettiğimiz sorunlar, kendinden menkul bir şekilde var olmadılar elbette. Neo-liberal saldırıların nedeni olan piyasa özgürlüğü kavramı, düşünsel dünyada da bir özgürlük yanılsamasına sebep oldu ve sosyalizmin fikrine dahi tahammül edemeyen bir ideolojik tahakküme dönüştü. Bu nesnelliğin sadece dışarıdan bilinç taşınacak olan sınıfı değil, bilinci taşıması gereken sol siyaseti de kıskacı altına alması, geçmişte verilmiş ve tarih sayfalarına gömülmüş olan tartışmaları tekrardan diriltti. Reformist, oportünist eğilimlere yönelen ve popülist söylemlere sıkışan sol, kendisiyle birlikte umudu solda gören kitleleri de düzenin içine hapsetti. Daha yaşanılabilir bir kapitalizm talebi, ‘insanca yaşam’ sloganının önüne geçerken, ufak tefek gündelik çıkarlara değişilen şeyin kendisi, insanlığın tek umudu olan sosyalizm oldu.

Bugün ‘Ne Yapmalı?’

İşçi sınıfının politik bilincinin geliştirilmesinin zorunlu olduğu konusunda ‘herkes hemfikir’. Mesele, bu bilincin nasıl geliştirileceği ve geliştirilmesi için nelere ihtiyaç olduğudur. Ekonomik mücadele, işçileri sadece, hükümetin işçi sınıfına karşı tutumunu sorgulamaya ‘sevk eder’ ve ‘ekonomik mücadelenin kendisine politik bir nitelik kazandırmak’ için ne kadar çabalarsak çabalayalım, bu görev çerçevesinde işçilerin politik bilincini (sosyal demokrat politik bilinç düzeyine dek) geliştirmeyi başaramayız; çünkü bu çerçevenin kendisi dardır.” (V.I. Lenin, Ne Yapmalı?) Lenin’in bahsettiği sorunlar, o döneme sıkışan tartışmalarla sınırlı kalmadı. Fakat ‘Ne Yapmalı?’ geçmişte olduğu gibi bugün de sosyalist hareketin kılavuzudur. Sınıfı bölme uğraşı içinde olan sisteme çanak tutan bir siyasi tutuma, kitleleri sandığa hapseden yaklaşıma, sınıf uzlaşmacılığına, Marksizm’i terk veya tahrif edenlere ve güncel çıkarların ötesine bakamayanlara karşı ancak bütünlüklü bir siyasi hat, sıkı bir örgütlenme ve homojen yapıdaki bir parti cevap verilebilir. İşçi sınıfının tüm unsurlarını, bunca bölünmüşlüğün karşısında çıkarlarının ortaklığına ikna edebilecek ve kapsayacak siyaseti ancak Marksist-Leninist bir parti yürütebilir. Sınıf mücadelesinin alanını daraltarak  ekonomizme hapsedenlere karşı sınıfın siyasi taleplerinin gündeme alınması, siyasi bilinçlendirmenin en acil görev sayılması ve kapitalizmin her alandaki baskısına karşı çıkacak bilinçte bir sınıfın var edilmesi ancak, bahsi geçen niteliklere sahip bir örgütün hakkıyla yapabileceği bir iştir. Bu parti proletaryayı kapsayacak ve ona öncülük edecektir. Kapitalizmin her alandaki müdahalelerine, baskılarına ve sömürüsüne karşı insanca yaşam, adlı adınca sosyalizm ancak Marksizm-Leninizm’de, yani işçi sınıfı iktidarı ve sosyalist devrimde ısrarcı partinin iradesiyle kurulacaktır.