Sertaç Canbolat
Bugün Kuzgun Acar’ın doğum günü… Ve nasıl ki Sovyetlerin süprematistleri, prolekültü vardır, bu ülkede de çok somut bir Kuzgun Acar soyutu vardır.
Bu çok basit çerçeveye gelmek için önümüzde bir zorluk var; sanat tarihinde konuşulması gereken koca bir başlığı sade bir çerçeveye indirgeyerek konuşmak kolay değil, hele de bu sanat tarihi dizilerle sınırlanmış ve düzleşmiş olan gündelik hayatımızın dışında kalıyorsa…
Kuzgun hangi açılardan “önemli değildir” bizim açımızdan? Örneğin önemi aldığı ödüllerden kaynaklanmıyor (Bugün sanatçıların rüyalarını süsleyebilecek ödüller, sadece kelime olarak “ödülden” bahsetmiyorum), bizim açımızdan… Önemi, Giacometti’nin seçiciler kurulunda Bienal ödülünün Somaini’nin yerine Kuzgun’a verilmesini istemesinden kaynaklanmıyor, bizim açımızdan… Paris’te Türkiye’dekinden daha fazla tanınması değil, bizim açımızdan… Heykel sanatına kattığı kümes teli malzemesi değil, bizim açımızdan… Burada daha da sayılabilecek başka maddeler başarılı bir sanat marketing’i yürütmeyi hedefleyen sanatçılar ve sanatı da kendi piyasası içinde kavrayanlar için “önemli” olabilir. Bunların tamamı “ikincil” önemdedir, bizim açımızdan, sanatı ve sanatçıyı var eden değil, hayatın içinde şu veya bu şekilde gerçekleşebilecek şeyler. Yeni bir malzemeyi bir sanat dalına kazandırmak bile “ikincil” derecededir, bir ana hat içinde kendi doğalında gelişebilecek sıradan ve gündelik yaşama dair bir şey. Dolayısıyla bunlar olmasaydı da Kuzgun aşağıdaki asal hat yüzünden önemlidir, bizim açımızdan…
O halde burada sanat ve sanatçı bağlamında daha en başa en keskin ayrım çizgimizi çekiyoruz. Sanatın ne olduğundan ziyade öncelikle sanatçının sanatını hayata nasıl konumlandırdığı… İşte bu noktada Kuzgun kendisini ve sanatını şöyle konumlandırıyor: “Önce kendi işimde devrimci olmaya çalışıyorum. Kaçınılmaz bir şey bu. Ben kendi heykelimde bir şey beceremiyorsam bir yeni tad, bir yeni koku, bir yeni inanç koyamıyorsam, kime ne söyleyeceğim ki ben (…) Çok büyütülüyor aslında. Sanat, sanat, sanat… Ne oluyoruz ki yani. Hani bir adamın İstanbul-Ankara otobüsünü götürmesi herhalde benimkinden daha güç bir şey. Ben biraz daha kolay idare ediyorum. Ve ben onun heykelini yapmak istiyorum. Onun heykelini yapmak istiyorum. Onun heykeli de biraz sivri demir, biraz çelik sivriler, sivriler ve batıcılar ve bilmem ne, bilmem ne, bilmem ne… Onun heykelini yapmaya uğraşıyorum ve onun heykeli hareket. (…) E siz bir yere varmışsınızdır. O halk sizi yontar zaten. Aslında bize heykeltıraş diyorlar. Tamam, doğru biz yontuyoruz bazı şeyleri ama aslında bizi yontan sokaktan geçen adamdır. O hesabını sorar adamdan. Bu açık. Bunu o kadar uzun yıllardır, en azından bir 27 yıldır yaşadım. Ben bilmiyorum, ben mi heykel yonttum, beni mi halk yonttu.”
Bu sözler, Türkiye İşçi Partisi’nin çalışmalarında köy köy gezip film gösterimleri yapan, 50 yaşını görememiş bir sanatçının hayatındaki devrimi sanatına, sanatındaki devrimi halkın yoluna nasıl bir hat olarak ördüğüne dair açık, sade ve aydınlık ilkeler olarak karşımızda duruyor.
Dolayısıyla sanat eserinin ideolojisi sadece eserin somutluğunda bulguladığımız tanıdık görüntülerle ve görüntülerde sınırlı değildir. Sanat eserinin ideolojisi, o eserin gerçek hayatta varoluş süreçlerine dair bütüncül bir tahlilin sonucudur. İşte bu yüzden halkına film gösterimlerini taşıyan Kuzgun’un sivriliklerle Ankara-İstanbul otobüsünün şoförünün hareketini soyutlamasındaki ideoloji, kendisiyle sanatını, sanatıyla kendini var edişinin bütünündedir. Görüldüğü üzere “sanatçı”, Kuzgun’da günümüzdeki gibi bir etiket ve kartvizit olmadığı gibi “sanat” da onda maddi getirisiyle öne çıkan dekoratif işleri ve kültürel sermayeyi üretmenin sıfatı değildir.
Günümüzün kapitalist Türkiye’sinde kurmaca bir gelecekteki sosyalizmin sanatını konuşmak anlamlı olmayacaktır ama günümüzün aynı kapitalist Türkiye’sinde Kuzgun’un sanat hattını konuşmaya başlamak sanat üzerine söylenebilecek her şeyin hangi ideolojik çerçevede nasıl tahlillendirileceğine dair ışık tutacaktır.
Doğum günün kutlu olsun Kuzgun Acar!
Not: Alıntılar için, Kuzgun’un biyografisine ve düşüncelerine dair en kapsamlı kaynak olan ve editörlüğünü Murat Ural’ın üstlendiği “Kuzgun Acar” kitabından (İş Bankası Yayınları) yararlanılmıştır.
Bu haber en son değiştirildi 28 Şubat 2021 12:27 12:27
Merkez Bankası, kasım ayında da faiz oranını değiştirmeyerek yüzde 50'de sabit tuttu. Banka böylece üst…
Bir gencin ölümüne ve iki kişinin yaralanmasına neden olduğu için yargılanan eski Kızılay Başkanı Kerem…
Laiklik Meclisi tarafından 150 kapsamlı başlıkta hazırlanan Ekim 2024 Laiklik İhlalleri Raporu yayımlandı.
Türkiye Komünist Hareketi'nin (TKH) 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı…
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Yenidoğan çetesi skandalı hakkında Eski Sağlık Bakanları Mehmet Müezzinoğlu, Recep Akdağ,…
Ahmet Özer'in tutuklanmasının ve yerine kayyum atanmasının ardından belediyede kamu ve özel teşebbüse ait hizmetlerde…