Yandaş yazardan Pakdemirli yorumu: İletişim yönetimi konusunda gördüğüm en başarısız bakan
Yeni Şafak gazetesi yazarı İsmail Kılıçarslan, bugünkü köşesinde "Aksi halde bilimi bir 'inanç' meselesi haline getirip 'duaya değil, bilime inanın' yazabilecek denli dangalak tiplere rastlıyor oluşumuzu izah edemeyiz." diye yazdı.
Gerici Yeni Şafak gazetesi yazarı İsmail Kılıçarslan, bugün ‘Belirli bir mesafeden bakınca’ başlığıyla yayımlanan yazısında, Türkiye’de devam eden orman yangınları ve söndürme çalışmalarına ilişkin ‘değerlendirmelerde’ bulundu.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli için “İletişim yönetimi ve söylem geliştirme konusunda gördüğüm en başarısız siyasilerden biri. Hatta belki sorun bakanın ‘siyasi’ olmamasından kaynaklıdır” diyen Kılıçarslan, şöyle devam etti:
“Teşkilat tozu yememiş, otobüs üzerinde vatandaştan oy istememiş olmanın en önemli yan etkilerinden biri belki de vatandaşa ne deneceğini, nasıl deneceğini bir türlü bilememek oluyordur.
Tüm orman yangınları boyunca -siyasetten gelmemesine rağmen- Murat Kurum’un ve Mevlüt Çavuşoğlu’nun ‘düzgün’ iletişimleri, Pakdemirli’nin de ‘şaşkın iletişimi’ zihnimde aldığım ilk not oldu.”
“DUAYA DEĞİL, BİLİME İNANIN YAZABİLECEK DENLİ DANGALAK TİPLER”
Kılıçarslan, orman yangınları sürecinde yaşananları değerlendirirken “Bizim ‘bilime inanın, Antalya’ya ağustosta yağmur yağmaz’ diyen dangalaklarımız Antalya’ya şakır şakır yağmur yağınca elbette mahcup olmadılar” ifadelerini de kullandı.
Kılıçarslan, yazısının ilgili bölümü şöyle:
“Dünyada, 19. yüzyılın sonunda can çekişmeye başlayan, İkinci Dünya Savaşı ile birlikte cenaze namazı kılınan ‘bilimcilik’, sadece ülkemizde bir zombi olarak yaşamaya devam ediyor olabilir.
Aksi halde bilimi bir ‘inanç’ meselesi haline getirip ‘duaya değil, bilime inanın’ yazabilecek denli dangalak tiplere rastlıyor oluşumuzu izah edemeyiz. Normal, zihinleri sağlıklı işleyen insanlar ‘bilimi kullanırlar.’ Sağlıksız, zihni sakat dangalaklarsa dinin ikamesinin bilim olduğunu düşünerek bilimcilik yaparlar.
Resmen Kieślowski’nin Dekolog’larından birinde anlatılan o hikayeye dönüştü mesele. ‘Bilimci baba’, çocuğunun donmuş gölde kayabileceğini, hava sıcaklığı ve diğer bilimlerin hesaplarına göre buzların kırılmayacağını hesapladı.
Oysa öyle olmadı. Buzlar kırıldı ve çocuk öldü. Fakat bizim ‘bilime inanın, Antalya’ya ağustosta yağmur yağmaz’ diyen dangalaklarımız Antalya’ya şakır şakır yağmur yağınca elbette mahcup olmadılar.
Kendi dangalakları ile baş başa kalıp bir muhasebe yapmadılar. Utanmadılar. Türkiye’ye yapacakları yeni kötülükleri planlamakla meşguldü zira kötücül zihinleri.”