Yetmez ama evetçi Altan'dan "Silivri soğuktur" çıkışı

Yetmez ama evetçi yazar Ahmet Altan cezaevinden çıktıktan sonra konuştu.

Yetmez ama evetçi Altan'dan

Ahmet Altan’ın Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’nin YouTube yayınındaki konuşmasının deşifresi Kronos’da şöyle yayınlandı:

Altan, programa, “Ben ne zaman televizyonda konuşsam beni hapse atıyorlar. Şansımı bir daha denemek istedim” sözüyle başladı. Sunucu Çongar’ın “Hapishane hayatın nasıl geçti?” sorusuna Altan, “Hapishanede kendime iyi baktım. Hapishane o kadar da korkutucu değil. Bir motto var ya ‘Silivri soğuktur.’ Silivri hiç soğuk değil. Kaloriferleri harikulade yanıyor, yemekleri hiç fena değil. Avlusunda yürürsen spor da yaparsan öyle çok korkulacak, bütün hayatını bir korkunun içine hapsedeceğin, kendi kişiliğinden haysiyetinden vazgeçeceğin bir tehdit değil” yanıtını verdi.

‘FLASH TV’Yİ DAHA ÖNCE HAYATIMDA HİÇ SEYRETMEMİŞİM, FAKAT HAPİSHANEDE BAYILDIM, BAYILDIM’

Ahmet Altan, Hayat Hanım romanının hapishaneyle güçlü bir ilişkisi olduğunu belirterek, ilginç bir Flash TV açıklamasında bulundu. Flash TV izleyip esinlendiğini kaydeden Altan, “Türk yargının hakkını vermeliyim. Gerek ilk deneme kitabı gerekse Hayat Hanım, beni hapishaneye koymasaydılar yazabileceğim kitaplar değildi. Televizyon alıyorsun hücrene, 30 tane filan kanallar çıkıyor, onları izliyorsun. O kanaların arasında bir kanal vardı, Flash TV. Ben Flash TV’yi daha önce hayatımda hiç seyretmemişim.

Fakat hapishanede bayıldım, bayıldım. Topluca kadınlar, fevkalade dekolte giyinip oyun oynuyorlar. Birlikte kaldığımız çocuklar dindar, bakmak istemiyorlar fakat ben de izlemek istiyorum. Hayat Hanım’ın içinde olduğu televizyon, hayat, benim tamamen Flash TV’de gördüğüm bir şey. Eğer hapishaneye girmeseydim Flash televizyonunda haberdar bile olmayabilirdim. Onun için minnettar olduğumu belirtmeliyim, bunu ona borçluyum” ifadelerini kullandı.

‘BİR DAHA SÖYLÜYORUM, SİLİVRİ SOĞUK DEĞİL, TAVSİYE EDERİM’

“Mesela görüyorum, çok korkuyorlar. Bu kadar hapishaneden, acıdan korkmaları beni biraz utandırıyor. Her konuşacak olan adam konuşmuyor, çünkü ‘Silivri soğuk ‘muş. Bir daha söylüyorum, Silivri soğuk değil. Eğer o kadar korkuyorsanız başka bir neden bulun. Kaloriferler çok yanıyor, yekleri çok iyi. Tavsiye ederim yani.”

BÜYÜK İHTİMALLE DE KİBİRLİYİM, AMA ÜLKEMDE KİTAP BASTIRMAYACAK KADAR DEĞİL’

“Kitaplar neden Türkçe basılmadı?” sorusuna Altan şöyle cevap verdi: “Bana mı soruyorsun? Bir kitabın basılması için karar verici olan yazar değil. Ben yazıyorum, basmak için basacak olanakları olan birisi lazım. Everest bunu basmak istiyor. Ama Türkiye’deyiz, hiçbir şey için çok kesin konuşamayız. Denemeleri basmak istiyor, herhalde basar. Ama şunu da söyleyeyim: Her yazar kitabının yazıldığı dilde çıkmasını ister. Burası benim ülkem. Eğer basılmıyorsa bu yazardan değildir. Kimse gelip bana basayım demedi, ben de bas demedim. Çünkü bas dersen ve o adam korkarsa, ya da kadın korkarsa durduk yerde onları korkak durumuna düşürmek istemedim.

Korkmuyorsa zaten gelip söyleyecektir. Ne zaman yayıncılar kapımı çalmaktan çekinmişlerdir ki? Olur mu yani, ‘kendisi basmıyor.’ Ha bu çok fiyakalı bir şey, onu söyleyeyim. Senin ülkende kitabını basmıyorlar, ama dünyada büyük bir sükse yapıyorsun. Bu yazar açısından çok fiyakalı. Şu manaya geliyor: Sen beni yok sayarsan ben de seni yok sayarım ve benim hayatımdan bir şey eksilmez, ben dünyada var olabiliyorum. Ayrıca şu da çok tuhaf: Türkiye’yle dünya bu kadar çelişir mi? Kendi ülkemde kitaplarım basılmıyor, ama dünyada çok büyük alkış alıyor. Böyle büyük çelişki olur mu? Türkiye insanı kendinden kuşkuya düşürür. Kendi ülkemde kitabımın çıkmasına nasıl karşı çıkarım ki birisi basmak için geldiğinde. Ciddi oturaklı bir müessese, tabi ki bastırırdım. Bana kibirli diyorlar. Büyük ihtimalle de kibirliyim, ama ülkemde kitap bastırmayacak kadar değil. Ülken iyi ya da kötü, insan ülkesini sever. Hatta bazen maalesef demek zorunda kalırız.”