2 Temmuz hesaplaşması…
Sivas’ta katledilenlere borcumuz ve görevimiz katledenlerin borusunun öttüğü değil, katledilenlerin kavgasını verdiği eşit, özgür laik bir ülkeyi kurmaktır.
1993’ün 2 Temmuz’unda aydınlarımızın yobazlar tarafından yakılarak katledilmesinin üzerinden 29 yıl geçti.
Katiller, yargı ya da doğrudan Cumhurbaşkanı kararıyla fiili bir cezasızlık ile ödüllendirildiler. Ancak sanılmasın ki bu 29 yılın 20 yılında iktidarda olan AKP açısından katliam bir sıyrılma yolu olarak hukuk zeminine sıkıştırıldı. Aksine, hukuk katilleri her koruduğunda AKP üstüne katliamı, gericileri açıktan savundu. Bilerek ve isteyerek zaten toplumsal hafızalardan silinmeyecek bu katliamı bir tehdit yöntemi olarak hatırlattılar, önce aydınlarımıza sonra da halkımıza…
Bu katliamı bir de unutturmaya çalışanlar var. Daha doğrusu takvimdeki bir güne indirgeyip, o gün geldiğinde “kınama” görevini yerine getirip, laikliği ağzına almayanlar, katliamda payı olanları demokrasi cephesinin değişmez aktörleri olarak pazarlayanlar var. Helalleşme mi dediniz? Hesaplaşmanın belki de ilk sırasında yer alacak olan Sivas Katliamı’nı, fiilen helalleşmenin ilk sırasına almış ve bu işi çoktan bitirmiş olanlar var.
Aradan geçen 29 yılda, bugün olsa, bugün talimat verilse aynısını yapmaktan geri durmayacak olan gerici ve yobaz yuvalanmalarının “Sivas’ın izinden” gittiğini ellerinde benzin bidonu olmadan da başlamış oldukları işi bitirmeyi çok istediklerini görmemek mümkün mü?
Şeriat isteyen rektörler, şeriat isteyen gazeteciler, amaçları şeriat düzeni kurulmasını hızlandırmak olduğu anlaşılan dernekler, vakıflar, tarikat, cemaatler daha niceleri için aynı zamanda laiklik isteyen, eşitlik ve özgürlük isteyen milyonlar için 2 Temmuz Sivas Katliamı bir milattır.
Katliamdan sonra gericiler için yol açılmış, bugün gelinen noktada katliam bir kaldıraç olmuştur. Sanılmasın ki bu gericilerin sadece kendi marifetleri ile ilgilidir. Katliamın olduğu gün verilen yol, sonrasında da verilmiştir. Siyaseten verilmiştir, toplumsal olarak verilmiştir. 1993 yılında yeniden toparlanan ve gücünü Sivas’ta sınayan gericilerin son 20 yılda aldıkları yolun karşısına çıkmama suretiyle verilmiştir. Laikliğin önüne sıfat eklenerek verilmiştir.
Sivas Katliamının hesabını sormak öncelikle değirmene suyu kesmekle başlamalıdır.
“Tarikat ve cemaatleri kapatmayalım da ıslah edelim” diyenler var, Sivas Katliamı’nı unutmayın.
“Her şeriat isteyen gerici değil aslında felsefi bir duruş da olabilir” diyenler var. Sivas Katliamı’nı unutmayın.
“Şimdi geçmiş değil bugün önemli” deyip, benzine bidon, ateşe har, katille kol kanat gerenleri hazmetmemizi isteyenler var. Sivas Katliamı’nı unutmayın.
Sivas’ın hesabını sormak için bu suyu taşımayı kesmenin yanında bir de bu değirmeni dağıtmak gerekecek.
Bunun için gerçek bir laiklik mücadelesi yeterlidir.
Çünkü laiklik gericiliğin panzehiridir.
Sivas’ta katledilenlere borcumuz ve görevimiz katledenlerin borusunun öttüğü değil, katledilenlerin kavgasını verdiği eşit, özgür laik bir ülkeyi kurmaktır.
Sivas Katliamında yitirdiğimiz Metin Altıok’un bir şiirini bitirdiği dizelerle bitirelim biz de …
“Ey bir hüznü büyüten solgun anne!
Sen de düşün benden sana kalan ne”