Reklam
Kategoriler: Köşe Yazıları

Doktora-Sanatta Yeterlik denkliği

Reklam

Sanatla bilim arasındaki benzerlikler her zaman için konuşma konusu olmuştur. Aslına bakılırsa, bilimin yaptığı aramak ve bulmak olduğu için genellikle sorgulayıcı ve çözümleyici bir akıl yürütme kullanırken, sanat, düşünce zenginliğiyle ve bunun duygulara yansımasıyla hareket eder. Yani biri aklıyla, diğeri duygularıyla var olurken, ortak noktaları yaratıcılıktır. Ancak bu kadar benzerlik, başka şeyler arasında da kurulabilir; örneğin futbol ile sanat gibi.

Bunları yazmamın nedeni üniversiter sistemde sanatın bilimle aynı ölçütlerle değerlendirmeye çalışılması ve sonunda, doğal olarak, sistemin yürümemesi. Önce biraz konuyu açayım: Dünyada yapılabilecek en yüksek bilim eğitimi doktora, alınabilecek en yüksek bilimsel derece de ‘doktor’ (PhD) unvanı olarak kabul edilir. Doktorasını yapmış olan herkes o alanda eşit yeterliliktedir; sonrasında doçent, profesör olmak sadece kadro sorunudur, o kadar. Doktora eğitiminin amaçları arasında, ilgili konunun ‘felsefesini’ yapmanın yanı sıra bilimsel yöntemi ve bilimsel etiği öğrenmek ve yapılan tez ile de bizzat bilimsel üretimde bulunmak da yer alır(1). Görüldüğü gibi amaçlanan bilim insanı yetiştirmektir.

Sanat disiplinlerinin bir kısmında doktora, bir kısmında ‘sanatta yeterlik’ eğitimi yapılmaktadır. Doktora yapılanlar zaten esas olarak sosyal-beşeri bilim kapsamı içinde düşünülebilirler. Örneğin, sanat tarihi gibi. Diğer yandan, kimi sanat disiplinlerinde (örneğin, sahne sanatları, görsel sanatlar) ise, ilgili alanda özgün çalışmalar gerçekleştirmek amacıyla sanatta yeterlik eğitimi yapılmakta ve kişinin özgün bir sanat eseri ortaya koyması ve/veya üstün bir uygulama ve yaratıcılığa ulaşması amaçlanmaktadır.

Buraya kadar her şey güzel ama sorun sanatta yeterlik ile doktoranın denk kabul edilmesiyle başlıyor. Sonrasında her iki unvana sahip kişiler aynı koşullarda birbiriyle kıyaslanmaktadır. Örneğin, sanatta yeterlilik unvanlı kişilerden eğer üniversitede devam etmek istiyorlarsa, fen veya sosyal bilimlerde olduğu gibi belirli sayı ve düzeyde makale yazmaları istenmekte ve ortaya ilginç ürünler çıkmaktadır. İlginç diyorum ama eğitimi ve motivasyonu başka bir yönde olan kişilerden bunların istenmesidir aslında ilginç ve garip olan.

Sanırım doğru olan, eskiden olduğu gibi, sosyal bilim olarak nitelendirilemeyecek dalların üniversite dışında ayrı örgütlenmesidir. Güzel sanatların kimi dallarını ve konservatuarları kastediyorum. Burada eğitim verecek kişiler üzerindeki garip akademik baskıları kaldırmanın başka bir yolu da yoktur aslında.

Dediğim gibi eskiden durum böyle değildi ama sanatı üniversiteye bağlama uğraşı da yeni sayılmaz. Bildiğim kadarıyla ilk kez 1969 yılında çıkartılan 1172 sayılı ‘Akademik Teşkilat Kanunu’ ile akademi hocalarının denklikleri konusu gündeme getirilmişti. Akademi hocalarına unvan verebilmek için onlara sınav yapacak bir komisyon kurulmuştu! Sınav formalite icabı bile olsa kabul edilebilir bir yanı yoktu bu uygulamanın. Ali Hadi Bara gibi Türk heykelciliğinde katı biçimciliğin aşılmasında etkili olmuş, yeni anlatım olanakları ortaya koymuş bir heykeltraş, Edip Hakkı Köseoğlu gibi bence Türk resminin en önde gelenlerinden bir ressam sınava girmeyi reddedip akademiden ayrılmıştı. Köseoğlu’nun “Böyle saçma şey olur mu? Neymiş, profesör olacakmışım” dediği aktarılır (2).
Asıl büyük darbe 1982’de YÖK yasası ile vuruldu. Akademiler fakülte haline getirilirken, 15 yıl öğretim görevinde bulunanlara doğrudan profesör, 10 yıllıklara doçent unvanı verildi. Önemli olan unvan verilmesi değil ama sonrasında unvanların gereğini yerine getirmeleri istenip, fen ve sosyal bilimcilerle aynı potada değerlendirilmeleriydi.

Benzer sıkıntının yine doktorayla eşdeğer tutulan ‘tıpta uzmanlık eğitimi’ için de geçerli olduğunu daha önce anlatmıştım (1). Gerek sanatta yeterlik, gerekse tıpta uzmanlık için akılcı çözümler üretmeden, ki dünyada örnekleri var, üniversiter sistemdeki tıkanıklık çözümsüz kalacaktır.

(1)https://haber.sol.org.tr/blog/bilimin-izleri/izge-gunal/tipta-uzmanlik-egitimi-doktora-egitimine-esit-midir-154575
(2) Saldıray S. Neden Güzel Sanatlar Akademisi Ne İçin Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi. Kırmızı Kedi Yay., 2020.

Reklam

Önceki Haberler

Hamas: İsrail’in saldırılarını durdurması en önemli önceliğimiz

Hamas yöneticilerinden Sami Ebu Zuhri yaptığı açıklamada en önemli önceliklerinin İsral saldırılarının durdurulması olduğunu ifade…

25 Kasım 2024 00:41

İliç’teki heyelana ilişkin ÇED’i kapsayan yeni bilirkişi raporu: Bakanlık yetkilileri kusurlu değil

Erzincan'ın İliç ilçesindeki altın madeni sahasında 13 Şubat'ta meydana gelen heyelanda 9 işçinin hayatını kaybettiği…

25 Kasım 2024 00:33

Tunceli Belediyesi Eş Başkanı Birsen Orhan serbest bırakıldı

İçişleri Bakanlığı’nca kayyum atanan Tunceli Belediyesi Eş Başkanı Birsen Orhan, savcılık sorgusunun ardından tutuklama talebiyle…

25 Kasım 2024 00:22

Narin cinayeti: Salim Güran’ın tutuklanmasına sebep olan raporun detayları ortaya çıktı

Narin Güran cinayetinde amca Salim Güran ve baba Arif Güran'ın araçlarının içinde bulunduğu 5 araç…

24 Kasım 2024 23:44

RTÜK Başkanı Şahin: RTÜK sansür kurumu değildir

Şahin, " Bilinmelidir ki RTÜK sansür kurumu değildir. Anayasamız net bir hükümle sansürü yasaklar" ifadelerini…

24 Kasım 2024 22:43

Saadet Partisi’nin yeni genel başkanı belli oldu

Dokuzuncu olağan kongresini gerçekleştiren Saadet Partisi'nde genel başkanlık için Kayseri milletvekili Mahmut Arıkan ile İstanbul…

24 Kasım 2024 20:09
Reklam