Sema Aydın
İran’da kadınlar molla rejimine karşı yeniden sokaklarda. 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin, İslami kurallara uygun şekilde baş örtüsü takmadığı gerekçesiyle ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra hayatını kaybetmesi ile başlayan eylemler, pek çok kentte bir direnişe dönüştü. 16 Eylül’den beri devam eden eylemlerde çok sayıda kişinin öldüğü basına yansıyor.
İran’da mevcut şeriat rejiminin başta kadınlar olmak üzere bütün toplum üzerinde kurduğu gerici tahakküm, ülkemizin son yirmi yılda yaşadığı dönüşüm ve bütün bu sürece damgasını vuran kimi tartışmalar açısından öğreticidir. Türkiye’de Siyasal İslam ‘türbana özgürlük’ talebiyle iktidara taşındı, laiklik ‘katı’ bulunup, ‘özgürlükçü’ sıfatı eklenerek sulandırıldı, tarikat ve cemaatlerin iktidar ortağı olduğu gerici bir yeni rejim adım adım kuruldu. Siyasal İslam’ın şer-i hukuk özlemini görmezden gelen ya da önemsiz gören liberal cenah bugün İran’daki gelişmeler karşısında yeniden laikliği hatırlamak durumunda kalıyor.
İRAN’DA BU GÜNLERE NASIL GELİNDİ?
İran’ın yüzyıllık tarihine bakıldığında 1905-1911 yıllarını kapsayan Anayasal Devrim dönemi dışında uzun yıllar mutlakiyetçi monarşi yönetiminin egemen olduğu görülür. İran ve Hazar bölgesindeki enerji kaynakları ve yanı başında kurulan Sovyetler Birliği’ni kuşatma stratejisi nedeniyle emperyalizmin müdahaleleri ise hiç eksik olmadı.
1905 Rus Devrimi’nden sonra gerçekleşen Anayasal Devrim aynı zamanda İran solunun yeni gelişen emekçi sınıflarla bağ kurduğu ve güçlenmeye başladığı dönemdir. Kadınların ilk kez sokaklara çıktığı kitlesel eylemler de bu tarihlerde gerçekleşir. Hazırlanan Anayasa’da kadınlara kimi siyasi hakların tanınmaması kadınların protestolarına neden olur. Ancak İran’da sol örgütlenmeler henüz emekleme aşamasında iken yasaklanır, baskı altına alınır ve sol örgütler uzun yıllar illegal faaliyet yürütmek durumunda kalır.
1921 yılında başlayan Pehleviler dönemi ise doğrudan ABD ve İngilizlerin İran iç siyasetini dizayn ettikleri, enerji kaynaklarına el koydukları ve buna karşı politik tepkilerin arttığı bir dönemin açılmasına neden olur. 1953 yılında İran petrollerini millileştirmesi nedeniyle Musaddık yönetimi CIA destekli bir darbe ile devrilir, Şah Muhammed Rıza Pehlevi emperyalizmden aldığı destekle her türlü muhalefet hareketini şiddetle bastırır. Ancak Şah’ın otoritesi sarsılmıştır. ABD ve İngiliz hegemonyasına ve bunun temsilcisi olarak görülen Şah’a karşı ayaklanmalar, direnişler, grevler durmaz. 1941 sonrası dönem TUDEH’in örgütlü gücünü arttırdığı dönemdir. TUDEH’in kurduğu kadın cemiyeti bu dönem kadınlara oy hakkı, eşit işe eşit ücret, çalışma saatlerinin düzenlenmesi ve örtünme baskısına karşı kampanyalar ve eylemler örgütlemiştir. 1960 yılında öğrenci eylemleri, grevler, 1963 yılında kadınların oy hakkı talebi ile gerçekleştirdikleri bir günlük grev ve eylemler sonrası kimi reformlar yapılır.
Toprak reformu yapılır, tarımda modernizasyon ve sanayinin gelişmesi kente göçlerin artması ve işçi sınıfının nicel olarak büyümesi bu döneme tekabül eder. Aynı zamanda kadınlara seçme hakkı tanınır, kadınların eğitim, çalışma ve sosyal hakları genişletilir. Bütün bu gelişmelerle birlikte İran, özellikle 1975 ve sonrası dönemde petrol gelirlerinin azalması, kente göç eden nüfusun istihdam edilememesi, artan işsizlik, temel ihtiyaç mallarının fiyatlarının her geçen gün artması, gelir adaletsizliğinin had safhaya varması, ABD güdümünde hareket eden Şah yönetiminin artan baskısı ve diktatörlüğüne karşı tepkilerin sokaklara taşması ile devrimin eşiğine gelir.
HER ŞEY ŞAH’IN DEVRİLMESİ İÇİN
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız süreç elbette farklı dinamiklerin kendini var ettiği özgün bir tarihsel kesiti işaret ediyor. Bu dönemde sadece sol değil, İran da köklü bir geleneği temsil eden mollalar en önemli siyasi güç haline gelir. İran halkının, yaşananlar karşısında ortak hedefi ise Şah’ın devrilmesi ve Batı’nın hegemonyasından kurtulmak olur. Humeyni liderliğindeki mollalar, TUDEH, Halkın Fedaileri ve diğer sol örgütlerle birlikte liberal kesimin de desteğini alarak, 1979 yılında İran’da iktidara gelir.
Şah’a karşı ayaklanmaların önemli bir bileşeni, bu dönemde de yine kadınlar olur. Humeyni liderliğinde gelişen süreç diktatörlüğün yıkıldığı, refah ve özgürlüklerin açıldığı bir dönem olarak görülür.
30 Mart 1979’da İran İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşu için yapılan referandumda monarşi mi, İslam Cumhuriyeti mi seçeneklerine mahkum edilen İran halkı, yüzde 98 oranında evet oyu ile İslam Cumhuriyeti’ni kabul eder. Bundan sonraki süreç Humeyni liderliğindeki mollaların adım adım yönetimi ele geçirdiği, başta Halkın Fedaileri ve TUDEH olmak üzere bütün sol örgütleri şiddet ile baskı altına aldığı, yok ettiği ve yasakladığı bir dönem olur. Yeni rejim şeriat temelinde tesis edilir.
ADI CUMHURİYET OLAN ŞERİAT REJİMİ
1979 ile birlikte kurulan yeni rejim İran İslam Cumhuriyeti adını alsa da Cumhuriyet’ten bahsetmek mümkün değil. Yönetim ikili bir yapıya dayanıyor. Seçimle işbaşına gelen Cumhurbaşkanının yanı sıra, Uzmanlar Meclisi’nin seçtiği dini lider ülke yönetiminde esas söz sahibidir. Bunun dışında 6’sı yargıç, 6’sı dini lider tarafından atanan din adamı olmak üzere on iki kişilik Anayasayı Koruma Konseyi bulunuyor. Bu organın görevi bütün seçimlerde aday olanların uygun olup olmadığına karar vermek ve Şura Meclisi’nin yani Parlamento’nun kararlarının şeriata uygun olup olmadığını denetlemek.
Bütün yetkiler aslında dini liderin tekelindedir. Dini lider ülke politikalarını belirler, politikaların işleyişini denetler, referandum yetkisine sahiptir, silahlı kuvvetlerin başkomutanıdır, savaş, barış ve seferberlik ilan eder, Anayasayı Koruma Konseyi Üyelerini belirler, Parlamento veya Anayasa Mahkemesi’nin onayı ile Cumhurbaşkanı’nı görevden alır. Cumhurbaşkanı’nın yetkileri ise çok daha sınırlıdır. Böylesi bir idari yapının Cumhuriyet tanımına uygun olmadığı açıktır.
MOLLALAR REJİMİNDE KADINLAR
İran ‘İslam Devrimi’nin ardından uygulamaya konan şeriat hukuku en başta kadınların kazanılmış bütün haklarını ortadan kaldırarak ve kadınları baskı altına alarak işe başladı. Molla rejiminin ilk icraatı, 1967 yılında çıkarılan ve kadınların evlilik yaşını yükselten, boşanma hakkı tanıyan ve çok eşliliği yasaklayan Aile Koruma Kanununu, 26 Şubat 1979 tarihinde kaldırmak oldu. Böylece kadınlar için yasal evlilik yaşı 13’e düşürüldü, kadınların boşanma hakkı elinden alındı, erkekler için tek taraflı boşanma hakkı ve çok eşliliğin önü açıldı. Yine aynı düzenleme ile çocukların velayet hakkının babaya verilmesi kesinleştirildi.
Kadınların işe girme isteğinin erkeğin iznine bağlanması, doğum kontrolü ve kürtajın yasaklanması, seyahat etmek, eğitim almak ya da başka bir yerde ikamet etmek için erkek akrabalarından izin alma zorunluluğu bu sürecin diğer uygulamaları oldu.
Toplumun yeni rejime ikna edilmesinin en etkili yolu olarak görülen eğitim sistemi hızlıca İslami kurallara göre yeniden dizayn edildi, ilk ve orta öğretimde karma eğitime son verildi.
Kadınların şeriat hükümleri gereği yargıç olamayacakları ilan edildi, hicap giyme zorunluluğu getirildi. Hicap giymek kadının toplumsal yaşama katılmasının ön şartı sayıldı. Bütün kamusal mekanlarda ve devlet dairelerinde cinsiyet ayrımı zorunlu tutuldu.
Kadınların örtünme zorunluluğuna dönük ilk tepkisi de bu dönem kitlesel eylemlere dönüştü. 8 Mart 1979 tarihinde on binlerce kadının katıldığı ve dört gün süren eylemlerde kadınlar türban baskısına direndikleri gibi, eşit işe eşit ücret, toplantı ve gösteri hakkı, eşitlik ve özgürlük talepleri ile günlerce sokakları doldurdu. Humeyni eylemlerin ardından örtünmenin zorunlu olmadığı açıklaması yapmak zorunda kaldı. Ancak sonraki süreç, iç siyasetin mollalar lehine yeniden dizayn edildi, Irak ile 8 yıl süren savaş dönemi İslamcı rejimin kendini konsolide etmesinin önemli aracı haline geldi. Şeriat kuralları en katı haliyle uygulamaya sokuldu.
İran Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı olarak bugün ahlak polisi olarak bilinen ekipler kuruldu. Bu ekipler İslami kurallara uygun giyinmediği gerekçesiyle kadınları gözaltına alabiliyor, alınan kadınlar ebeveynleri ya da eşleri tarafından aynı suçu tekrar işlemeyeceğine dair imzalanan taahhütname ile serbest bırakılıyor.
İran’da kadınların seçme ve seçilme hakkı var. Ancak şeriat hükümleri gereği devletin başı olamayacakları için Cumhurbaşkanı seçilmeleri yasak.
Kadınların üniversite düzeyinde eğitim oranları çok yüksek olmakla birlikte pek çok alanda eğitim görmeleri uygun bulunmuyor. Üniversitelerde yüzden fazla çalışma alanı şeriata uygun olmadığı gerekçesiyle kadınlara kapalı.
Kadınların çalışması yasak değil, ancak çalışmanın anne ve eş olarak sorumluluklarını etkilememesi ve örtünme kurallarına uymaları koşuluna bağlı. Toplumsal yaşamda cinslerin tecridi kadınların çalışma alanlarında yeni parametreler yaratıyor. Cinslerin ayrımına dayanan uygulamalar gereği kadınların eğitimi, sağlık ve tıbbi hizmetleri ve güvenliklerinin sağlanması için bu konuda uzman kadınlara gereksinim ortaya çıkıyor. Dolayısıyla kadınlar buralarda istihdam ediliyor.
İran’da kadınların statüsü katı şer-i kurallar ve yasaklar ile tanımlıdır. Mevcut Anayasa’da bütün vatandaşların eşit olarak kanun koruması altında olduğu yazmaktadır. Ancak burada ifade edilen İslami kurallara uygun olarak tanımlanan hakların eşit şekilde korunmasıdır. Dolayısıyla eşit yurttaşlık haklarından değil, şer-i hükümlerin uygulanmasının kanunla düzenlenmesi ve korunması söz konusudur.
Öte yandan Anayasa’nın giriş bölümünde kadınlar ailenin içerisinde tanımlanır ve “İslami öğretiye bağlı insanlar yetiştirmek için yüce annelik görevine geri dönmesine” işaret edilir.
Kadınların yurt dışına çıkması eşinin iznine bağlıdır. Yine recm, kırbaç cezası gibi cezalar şeriat hükümleri olarak ceza hukukunda yer alıyor, zina ve eşcinsellik idam ile cezalandırılıyor.
Yine şeriat hükümlerine göre bir erkeğin tanıklığına karşılık iki kadının tanıklığı gerekli ve miras hukuku erkeğe iki, kadına bir pay verilmesini öngörüyor.
1979’dan bu yana İran’da değişen yönetimler bazı reformlarla katı şer-i hükümleri esnettiğini iddia etse de bugün İran’da kadınlar gericiliğin ağır baskısı altında. Bu baskıdan en fazla nasibini alanlar ise toplumun yoksul kesimleri. Gelir düzeyi yüksek, sermaye gruplarının yaşadığı bölgelerde, kadınların, özellikle sosyal alanda katı örtünme kurallarına uymamaları daha hoşgörü ile karşılanırken, yoksul semtlerde kadınların bu baskıyı çok daha ağır yaşadıkları görülüyor.
İRAN’DA KADINLAR ŞERİATA, GERİCİLİĞE VE BASKIYA KARŞI DİRENİYOR
Kadınların siyasi, iktisadi, hukuki ve sosyal alanda yasaklamalarla kısıtlanmaları ve uğradıkları baskıya karşı direnişleri hiç bitmedi. Kimi zaman başörtüsü yasağına karşı bireysel protestolar gündeme gelirken kimi zaman kadınlar kitlesel eylemlerle molla rejimine direniyor.
Kadınlar devlet başkanlığına seçilme yasağına, spor müsabakalarını izlemelerinin engellenmesine, örtünme zorunluluğuna, çalışma haklarının gaspına karşı eşitlik talebiyle sokaklara dökülüyor. Daha önce imza kampanyaları düzenleyen, “Beyaz Çarşamba” eylemlerini örgütleyen kadınlar bugün gericiliğe karşı saçlarını bayrak etmiş durumda.
Bugün İran’da, Türkiye’de ve gericiliğin hüküm sürdüğü her yerde laikliği yeniden kazanmak, sömürüyü ortadan kaldırmak, emperyalizmin bu başlıkları bahane ederek bölgeye müdahalesinin karşısında durmak ve gerçek anlamda eşitliği sağlamak her zamankinden daha olanaklı, daha mümkün. Türkiye’nin ve İran’ın kadınları ve erkekleri aynı kötü kaderi paylaşmaya değil, aydınlık bir geleceği birlikte kurmaya bugün daha yakın.
Bu haber en son değiştirildi 6 Ekim 2022 14:06 14:06
Merkez Bankası, kasım ayında da faiz oranını değiştirmeyerek yüzde 50'de sabit tuttu. Banka böylece üst…
Bir gencin ölümüne ve iki kişinin yaralanmasına neden olduğu için yargılanan eski Kızılay Başkanı Kerem…
Laiklik Meclisi tarafından 150 kapsamlı başlıkta hazırlanan Ekim 2024 Laiklik İhlalleri Raporu yayımlandı.
Türkiye Komünist Hareketi'nin (TKH) 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı…
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Yenidoğan çetesi skandalı hakkında Eski Sağlık Bakanları Mehmet Müezzinoğlu, Recep Akdağ,…
Ahmet Özer'in tutuklanmasının ve yerine kayyum atanmasının ardından belediyede kamu ve özel teşebbüse ait hizmetlerde…