Sol siyaset liberal vesayetten kurtulmalıdır

Adım adım bu noktaya geldik. Ve her dönemeçte AKP’nin yanı başında liberaller yerini aldı. Bugün de aynı tayfa Siyasal İslamcı hareketin otoriterliğinden dem vururken hızlıca bu söylemi dengeleyecek argümanları da ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyor.

İstanbul Sözleşmesi’nin fesih kararının iptaline ilişkin davalar Danıştay’da görüşülmeye devam ediyor. Daha önce fesih kararına ilişkin yapılan yürütmeyi durdurma başvuruları beş kişilik mahkeme heyetinden iki hâkimin karşı oyu ile reddedilmişti. Yani 5 yargıçtan 3’ü yürütmeyi durdurmayı uygun bulmamış 2 üye ise fesih kararının hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle yürütmeyi durdurma kararı verilmesini istemişti. Danıştay’da görülen davada ise iki farklı Danıştay Savcısı’nın da görüşü fesih kararının hukuki olmadığı ve iptal edilmesi gerektiği yönünde. Yani İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanı kararnamesi ile fesih kararının hukuka aykırı olduğu tescillenmiş durumda.

Fesih kararının siyasi bir karar olduğu herkesin malumu. Siyasal İslamcı AKP’nin kadınlara biçtiği toplumsal roller de… Tarikat ve cemaatlerin iktidar ortağı olduğu ve ülkemizin önemli, kritik karar süreçlerinde belirleyici oldukları da bilinen bir başka gerçek.

İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın çekilmesi kararında gerekçe olarak ne diyordu AKP iktidarı, aile yapımıza, geleneklerimize, milli ve manevi değerlerimize aykırılığı gerekçesiyle…

AKP’nin de tarikat ve cemaatlerin de aileden anladıkları elbette,  kadınların gelinliği ile girip ancak ve ancak kefenleri ile çıkabileceği, mutlak itaat ettikleri, çocuk yaşta evlilik adı altında istismarların meşru görüldüğü ‘’geleneksel’’ aile yapısı. Aile içi şiddeti ‘’kol kırılır yen içinde kalır’’ diyerek meşrulaştıran gerici zihniyet, milli ve manevi değerler gibi süslü söylemlerle İstanbul Sözleşmesi’ni mahkûm etmeye çalışıyor.

Buraya kadarı aslında Siyasal İslam’ın tahayyül ettiği toplumsal düzen açısından bir iç tutarlılık barındırıyor. 1923’te kurulan cumhuriyeti tasfiye eden, laikliği kafirlik olarak nitelendiren ve şer-i hukuku hak gördüğünü açıkça ortaya koyan gerici hareketin bugün epey yol aldığını söylemek gerekiyor. Burada bir tuhaflık yok.

Ancak tuhaflık bizim cenahta. Sol kulvarda siyaset yaptığını iddia eden kimi siyasal öznelerde… Gerici hareketin yükselişine çokça katkı sağlayan sol görünümlü liberal tezler, gericiliğe karşı toplumsal refleksleri köreltmek ve ortaya çıkacak direnci törpülemek üzere harekete geçirildi.

Siyasal İslamcı hareketin vesayet, laikçilik, özgürlükçü laiklik gibi tanımlamalarını kendine düstur edinenler ülkemizde dindarların da baskı gördüğünü iddia etmekten geri durmuyorlar. Ne demeli? Bir musibet bin nasihate bedel. Ancak bazıları için ne nasihatin ne musibetin bir yararı yok. Bazıları özgürlükçü laiklik nakaratını söylemeye devam ediyor.

Daha dün İstanbul Üniversitesi’nin önünde şeriat gösterisi yapan, eşitlik kulübünün etkinliğini iptal ettiren İslamcılar değilmiş gibi. Adliye binasına Kur-an Kursu açıp ‘ne olmuş yani istemeyen göndermez’ ikiyüzlülüğünü sergileyen aynı zihniyet değilmiş gibi. İstanbul Sözleşmesi üzerinde tepinen, kadınlara sürekli sınırlar çizen, şiddeti reva gören gericiler değilmiş gibi. Adım adım bu noktaya geldik. Ve her dönemeçte AKP’nin yanı başında liberaller yerini aldı. Bugün de aynı tayfa Siyasal İslamcı hareketin otoriterliğinden dem vururken hızlıca bu söylemi dengeleyecek argümanları da ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyor. Gericiliğe karşı mücadeleyi kadük hale getirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu tezlere prim vermek, özgürlükçü laiklik gibi kavramsallaştırmalarla laiklik mücadelesini hafife almak ya da önemsizleştirmek en hafif tabirle aymazlıktır. Vesayetten kurtulmaktan söz edilecekse yıllardır sol siyaseti kadük hale getiren liberal vesayetten kurtulmak önceliğimiz olmalıdır.

Gericiliğe karşı mücadelede aymazlığa yer yoktur. Afganistan’da Taliban yönetiminden dem vuranların söz konusu ülkemiz olduğunda havlu atması bu ülke insanına ve en başta kadınlara büyük haksızlıktır.