BAŞYAZI | AKP’nin yeni takiyesi: Sivil Anayasa

Bütün bu olgular bize AKP’nin niyeti ile söylemi arasındaki büyük açıyı gösteriyor. Sivil Anayasa söylemi bu açıdan tam bir kılıftır. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Sivil Anayasa söylemi AKP’nin takiyesidir.

BAŞYAZI | AKP’nin yeni takiyesi: Sivil Anayasa

Takiye, mezhebini, inanışını gizli tutma, saklama işi. Bir Müslümanın zor bir durumdan kurtulmak için İslâm’ı inkâr ederek Müslüman değilmiş gibi davranmasına dinci gericiler takiye diyorlar. Türkiye’de dinci gericiliğin, en fazla FETÖ’de gördüğümüz, temel özelliği takiyedir.

Bugün de AKP, benzer bir biçimde yeni bir takiye peşinde. Yeni bir Anayasa öneriyor, bunu da “Sivil Anayasa” kılıfıyla propaganda ediyor.

Genel seçimler geride kalmışken ve başkanlık sistemine dair artık herhangi bir eleştiri dahi gündemde yokken, AKP tarafından yeni Anayasa teklifinin neden gündeme getirildiğinin sorgulanması gerekmektedir.

Öncelikle şunun altını çizelim: 1982 Anayasası’ndaki ilk değişiklik 1987 yılında yapılmış, bugüne kadar da tam 19 değişiklik söz konusu olmuştur. 2000’lerin başındaki önemli değişikliklerin yanı sıra 2010 ve 2017 yılında gerçekleşen referandumlar sonrası ise köklü iki değişiklik bulunmaktadır. O açıdan, mevcut Anayasayı “darbe/cunta anayasası” şeklinde tanımlamanın belli bir sınırı bulunuyor. 12 Eylül’ün üzerinden 40 yılı aşkın bir zaman geçmiş, Anayasa 19 kere değişmiş, köklü iki büyük değişim geçirmiş ve bu dönemin neredeyse yarısı AKP iktidarıyla geçmiştir.

Kaldı ki bir yandan cunta Anayasası’ndan şikâyet edip, diğer yandan cuntanın bir dayatması olan zorunlu din dersini “demokrasi ve inanç özgürlüğü bağlamında” hiç sorun haline getirmemek, AKP’nin “Sivil Anayasa” söyleminden ne anladığını göstermeye yeter de artar bile. Şimdi adım adım bazı tarihi noktalara ışık tutalım.

2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğini hatırlayalım: Yine 12 Eylül ile hesaplaşma üzerine kurgulanan evet kampanyasıyla Anayasa değişikliği referandumda yüzde 58 ile kabul edilmişti. Sonuç ise başta yargı olmak üzere devletin FETÖ’ye teslim edilmesi, sonrasında 15 Temmuz darbesinin ve hemen ardından ise AKP’nin “sivil darbesinin” yaşanması olmuştur. 12 Eylül darbesi ile hesaplaşma söyleminden darbe silsilesinin gerçeklendiği bir süreç… Şimdi de sivil darbeden Sivil Anayasa söylemine geçen bir aşamayla karşı karşıyayız.

Anayasa’da yapılan köklü değişikliğin ikincisi ise 2017 referandumunda “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” olmuştur. Aslında bu Anayasa’nın ve Cumhuriyet’in temel ilkesinin ilgası anlamına gelen esastan bir değişimdir. Hatta 12 Eylül cunta Anayasası bile buna “cesaret edememiştir” demek abartılı sayılmamalı. Şöyle söylenebilir: Padişahlığa karşı egemenliğin kayıtsız ve şartsız millette ait olduğuna dair temel ilke; 1921, 1924 başta olmak üzere bütün Anayasaların en temel maddesi iken, 2017 yılında kökten bir değişikliğe gidilerek bu hüküm tam anlamıyla karşıtı Anayasal bir hüküm haline getirilmiştir. Başkanlık rejimine geçiş ile birlikte aslında Meclis’in bir tasdik kurumuna dönüşmesi ve padişahlık yetkilerine sahip bir başkanlık makamının yaratılması, özünde Cumhuriyet Anayasası’nın ilgasından başka bir anlama gelmemektedir.

Bu anlamıyla, AKP’nin söylem ve niyeti arasındaki açının dün olduğu gibi bugün de net olarak görülmesi büyük önem taşımaktadır. Sivil Anayasa kılıfıyla yeni Anayasa teklifi hazırlayan AKP’nin, söylem ve niyeti arasındaki gerçekliği görmeden bu gündeme dair bir görüş ortaya koymak mümkün değildir.

AKP’nin “yeni Anayasa” teklifi ilk değil. Temmuz 2007 genel seçimlerinden hemen sonra da AKP, yine “yeni Anayasa”yı gündeme getirmiş ve bir taslak da sunmuştu. Bu taslakta yazılanlar ne yazık ki bugün unutulmuşa benziyor. Biz burada bazı hatırlatmaları yaparak, AKP’nin niyet ve söylemi arasındaki açının somut olarak görülmesini sağlamaya çalışalım.

Örneğin, 2004 yılında yürürlükteki Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10. maddesine eklenen “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” cümlesi AKP’nin 2007 Anayasa taslağında çıkarılmış yerine ise “Kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi özel surette korunmayı gerektiren kesim…” şeklinde bir ibare gelmişti.

AKP’nin niyetini anlamak açısından 2007 yılında sunulan ve sonra geri çekilen taslaktaki yukarıdaki örnekler bugüne ışık tutmalı. Ancak başka olgular da bugün AKP’nin Anayasa gündemindeki gizli ajandasını fazlasıyla açık etmektedir.

2016 yılında dönemin TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın şu sözlerini bugün unutmak, büyük bir saflık olacaktır: “Ama Anayasa inanca göre tasnif edildiğinde, bu 82 Anayasası da, 61 Anayasası da dindar Anayasalardır. Neden? Resmi tatiller, Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı’dır. Din dersleri mecburidir ve inanca dayalı bir yapısı vardır. Yani seküler değildir, dindar Anayasadır. Laiklik tarifi de ona göre olmalıdır. Laiklik bir kere yeni Anayasa’da olmamalıdır.”

“Laiklik Anayasa’da olmamalıdır” diyen Meclis Başkanı’nın bu sözleri unutturulmaya çalışılırken bir başka unutulan olgu da 2022 yılında yine AKP’nin gündeme getirdiği Anayasa değişikliği teklifi. Yolunu CHP’nin açtığı türbana resmiyet kazandırma girişimi gündeminde AKP, 9 Aralık 2022 tarihinde bir değişiklik teklifi hazırlamış, özünde laikliği korumak için konulan Anayasa’nın 24. maddesine “dini inanca” yönelik referansla iki fıkra eklenmesini istemişti.

Bütün bu olgular bize AKP’nin niyeti ile söylemi arasındaki büyük açıyı gösteriyor. Sivil Anayasa söylemi bu açıdan tam bir kılıftır. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Sivil Anayasa söylemi AKP’nin takiyesidir.

Yazımızı 8 Ekim 2023 tarihinde Yeni Akit Gazetesi yazarı Ali Karahasanoğlu yazdığı köşe yazısının başlığını hatırlatarak bitirmek istiyoruz. Gerici kalem şöyle yazmıştır: “Evet laikliği değiştirmek istiyoruz, var mı diyeceğiniz?”