Boş söylemde boğulmak

Muhalefet, gündelik siyasetin boş söylem sarmalına girmeden planlı ve sürdürülebilir eylemlilik içinde olmalı.

Kapitalist düzende popülist siyaset eylemden çok söylemin gücüyle kamuoyunu etkileyip biçimlendiriyor. Özellikle otoriter rejimlerde iktidarlar hakikati eğip bükecek bir çok araca sahip. Muhalif partiler, aynı olanaktan yararlanamadığı için söylem gücünü kendi lehine kullanıp kamuoyuna yeterince ulaşamıyor. Zaman içinde otoriterleşerek muhalefetin siyaset alanını iyice daraltan AKP’nin sözde seçim

başarıları da bundan kaynaklanıyor. Gerçekte söylem odaklı siyaset, iktidarın muhalefete kurduğu bir tuzak. Yıllar yılı ülkenin siyasal iklimini iktidarla muhalefetin laf altında kalmamak adına sürdürdüğü kayıkçı kavgası belirliyor. Yani tek adam rejimi gündemi kısır tartışmalarla meşgul edip asıl işine bakıyor!

Son genel seçimlerden sonra muhalefetin kamuoyunda söylem odaklı siyasetle gelecek için umut yaratabilmesi çok zor. İktidar seçmeni de, muhalif seçmen de Erdoğan eleştirisine fazlasıyla doydu. Tek adam rejiminin adaletsiz ve keyfi uygulamalarına karşı sanki ilk kez oluyormuşcasına sert açıklamalarla tepki veren siyasiler artık önemsenmiyor. Zaten sertlik de en çok Erdoğan’a yakışıyor (!)

Ülkemizde yarım yamalak işleyen demokrasi rejim değişikliğiyle kötürüm oldu. Geniş kitleler demokrasi değil alternatif bir tek adam görmek istiyor. İnsanlar, yıllar içinde mevcut rejimin antidemokratik karakterini iyice içselleştirdi. Dolayısıyla Erdoğan’a alternatif olacak lider adayının en az onun kadar otoriter olması bekleniyor.

Sağın dümen suyundaki CHP

Sağ yana yatmış Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni görece dengeye oturtma işlevi normalde kitlesel karşılığı olan ana muhalefet partisine düşer. Ne var ki ideolojik tutarlılığa sahip olmayan parti yönetiminin bunu yapabilmesi mümkün değil. Geçen yıl yayımlanan “Ortaya karışık kimlik salatası” başlıklı yazımda CHP’deki kimlik bunalımını ele almıştım. İdeolojik tutarlılığın siyasal kimliğin temel göstergesi olduğunu, Kılıçdaroğlu’nun inisiyatifiyle kurulan altılı masada bir tek CHP’nin ideolojik çizgisinin belirgin olmadığını vurgulamıştım[1].

CHP’de kronik hale gelen bu sorun, parti yönetiminin sosyal demokrat siyaset anlayışından uzaklaşarak AKP ve benzeri sağ partilerin dümen suyundan gitmesi nedeniyle ortaya çıktı. Gerçekte muhalif olmak için akışa kapılmak yerine akışa karşı kürek çekmek gerekiyor. Ne var ki CHP lideri Cumhuriyet’in ilkelerine düşman olduğunu yadsımayan gerici Hüdapar’ı bile düşmanlaştırmayız diye meşrulaştırıyor. Üstelik bunu, şaibeli dediği seçim sonuçlarını dayanak alarak yapıyor. Yani kendi ifadesiyle şaibeli seçimle meclise giren bir partiye karşı sözüm ona demokratik olgunluk gösteriyor.

Diğer yandan partinin bir grup başkanvekili, “pırıl pırıl gençler ateist oldu” gafıyla laiklik karşıtı gericilerle aynı çizgide buluşuyor. Yine aynı başkanvekili “bari belediyelerimizi koruyalım” diyerek Akşener’e yerel seçim için ittifak çağrısında bulunuyor. Yapılan çoğu açıklama partideki kimlik bunalımının özgüven sorunu olarak dışa vurduğunu gösteriyor. Atanacak genel başkan danışmanının bile eski AKP’li olmasından anlıyoruz ki CHP’nin mevcut yönetimi artık bocalıyor. Belki de kendine yeni bir rota oluşturmaktansa sabık müttefiklerinin ve hatta rakiplerinin dümen suyundan gitmeyi daha güvenli buluyor.

 Olmak ya da olmamak

 CHP, hayal kırıklığı içinde olan yüzde 48’lik seçmen kitlesiyle barışmadan yerel seçimlere girerse sandık boykotu ve tepki oyu olasılığı artacak. Bu nedenle özellikle ilericilerle, sol ve sosyalist çevrelerle işbirliği yapılması muhalif seçmen bloğunun konsolidasyonu açısından önemli. Güçlü bir işbirliği sabık müttefiklerin yerel seçim pazarlığı kozunu da elinden alır. Bu süreç sonunda siyasal ittifaklar açısından saflar çok daha belirgin hale gelebilir. Safların belirginleşmesi düzen karşıtı sola da siyaset alanını genişletme olanağı verir.

Bundan böyle muhalefet, gündelik siyasetin boş söylem sarmalına girmeden planlı ve sürdürülebilir eylemlilik içinde olmak zorunda. Küskün seçmen kitlesi mecliste ve meclis dışında farklı ve işlevsel mücadele yöntemleri deneyen bir muhalefet görürse yeniden umutlanabilir.

CHP yönetimi, Tarkan’ın eski bir şarkısında geçen “başkası olma, kendin ol…” uyarısına kulak tıkamaya devam ederse siyaseten uçuruma sürüklenmeyi göze alıyor demektir.

[1] https://gazetemanifesto.com/2022/ortaya-karisik-kimlik-salatasi-491275/