Yarı yolda bırakan taş olsun!

Sezen Aksu, Yanardağ’a verilen 30 bin TL’lik cezaya itiraz ederek, 100 bin TL istiyor! Hadi bakalım… Şimdi, Sezen’i “Yarı yolda bırakan taş olsun”…

Yarı yolda bırakan taş olsun!

Trajikomik bir fıkra olsaydı keşke:

“2010 yılında anayasa değişikliği referandumunda “Yetmez ama Evet” diyerek AKP’ye destek veren Sezen Aksu, kendisine ‘yetmez ama evetçi’ diyen TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’a açtığı tazminat davasını kazandı!”

Türkiye tarihinin en kritik dönemecinin destekçileri ya pişmana yatarak ya da “aptallık ettik, kandırıldık, aldatıldık” hikayeleri eşliğinde; “bize Yetmez ama Evetçi’ denilmekten vazgeçilsin artık” dediler.

O dönem “en ilerici, en aydın, en solda duran” biziz dememişler gibi… O dönem solcuları, sosyalistleri darbecilikle, postal sevicilikle, milliyetçilikle suçlamamışlar gibi.

Gün oldu, devran döndü; demokrat tavırlarının bir tamamlanamamış askeri darbeye, bir de “tek adam”lığa ve istibdat rejimin dönüşümünü görünce utangaçça pişmanlıklarını dile getirdiler sırayla.

Bakın Nuray Mert’e, bir süredir Batı’nın demokrasi algısının Doğu’da nasıl pragmatik bir hal aldığını daha yeni algılıyor. “Batı, Komünizmle mücadele adı altında korkunç rejimleri destekledi. O nedenle “Batı’dan Türkiye’de demokrasi ihraç edilecek, Batı, demokratik yönetimleri destekleyecek diye ümit etmek anlamsız” diye akıl veriyor hala. Demokrasi nere, Batı nere anlayacak belki sonunda…

AKP’nin cemaatçilerle el ele anayasa değişikliği ile demokrasiyi genişleteceğini, askeri vesayeti bitireceğini, hızla “sivilleşeceğimizi” sanıyorlardı oysa. Yetmez ama Evetçi deyince küplere biniyorlar şimdi.

Anayasa Mahkemesi’ni, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nu Fethullahçılara armağan etmemişler gibi hukuk ve insan hakları üzerine yazıyorlar, çiziyorlar.

Uzatmayalım, aslında dönemin AKP’sinin, liberallerin desteklerine mazhar olacak kadar demokrat olduğuna inanıyorlar hala. Yine olsa, yine Yetmez ama Evetçi olurlardı. “Fabrika ayarlarına” dönülse AKP’ci olurlardı yine. Hem çabuktur da liberal cenahı ikna etmek… Ondandır “yarım ağız” pişmanlıkları.

“Yine olsa yine yaparlardı” bahsi bir yana. Sonuçta referandumda “Yetmez ama Evet” tavrını takınarak AKP’ye ve dönemin ortağı Fethullahçılara arayıp da bulamadığı yetkiyi verecek desteği sağlamadılar mı? Sonuç ortada. Şimdi bunlara “Yetmez ama Evetçi” denilmez de ne denilir?

13 yıl önce göğsünü gere gere takındığın tutumu, bugün kendine hakaret olarak algılaman. Bu utanç duygusunun somut hali işte!
Yanardağ, konuşmasında “Sezen Aksu, referandumda hayır diyenlere ‘iki cihanda birden lekeli’ demişti” hatırlatmasını yaptı. Ufak bir düzeltme var burada; Aksu “Kürt açılımı”na karşı duranlara demişti bunu. Ama ne önemi var ki? Canlı yayında, yüksek tansiyonla ve promptersız konuşmanın bütününe bakıldığında bu “karıştırmanın” bir önemi var mı? Açılım masasının diğer muhatabı BDP aktif bir boykot kampanyası yürütmedi mi referandumda? Yeni anayasa, Kürt açılımı ve referandum üçgeninin köşeleri, birbirine o kadar uzak mı? Rüzgar aynı yerden esiyordu, demokrat demokrat…

Hikaye şöyle bitiyor:

Aksu Yanardağ’a açtığı tazminat davasını 10 ay önce kazanıyor aslında. Aksu, “kazandığı” 30 bin TL’lik tazminatı ödemesi için cezaevindeki Yanardağ’ı icraya veriyor!

Sonra? Aksu, Yanardağ’a verilen 30 bin TL’lik cezaya itiraz ederek, 100 bin TL istiyor!

Hadi bakalım… Kim “karşı”da, kim “çarşı”da görelim!

Şimdi, Sezen’i “Yarı yolda bırakan taş olsun”…