Çok eşlilik kayıtlara geçti, Medeni Kanun hedefte

" Bugün Osmanlı öykünmeciliği bitmeyen İslâmcı cenah, aradan geçen bir asırlık Cumhuriyet tarihini ters yüz ederek yol almaya çalışmaktadır. "

Geçtiğimiz günlerde Afganistan’dan Türkiye’ye gelen ve vatandaşlık verilen bir kişinin iki karısının da eş olarak resmi kayıtlara geçtiği ortaya çıktı. Tek eşliliği kabul eden Medeni Kanun’u ayaklar altına bu uygulama Afganistan’ın şer-i hukukunu referans almaktadır. Esasında Medeni Kanun’u hedef alan tartışmalar yeni değil. AKP iktidarı uzun zamandır değişik vesilelerle şer-i hukuka alan açacak kimi başlıkları gündeme getirmektedir.

Müftülere nikah kıyma yetkisi tanınması, nafaka hakkının kaldırılmasına yönelik tartışmalar, boşanma davalarında zorunlu arabuluculuk, çocuk yaşta “evlilik” suçunun af kapsamına alınma çabaları bunlardan bazıları. Bunlarla sınırlı değil elbette, kadınların çalışma yaşamına katılımı esnek çalışma, uzaktan-evden çalışma biçimlerine dönüştürülüyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı geçtiğimiz günlerde katıldığı bir toplantıda “milletimin en güçlü kalesi aile, bu kalenin en güçlü neferi ise kadınlardır” diyerek kadınlara esnek ve uzaktan çalışma “müjdesi” verdi. Bu girişimler AKP iktidarının hedeflediği aile yapısı hakkında epeyce ipucu sunuyor.

Murad edilen aile, kadınların esaretine dayalıdır. Kadınların ev içi rollerine hapsedildiği, sosyal yaşamın dışına itildiği, yoksulluğa mahkûm edildiği ve nafakadan da yoksun bırakılarak boşanma hakkının kısıtlandığı; her koşulda evliliğini sürdürmek zorunda olduğu, dolayısıyla şiddetle terbiye edildiği, itaat ettiği, çocuk yaşta evliliklerin ve çok eşliliğin önünün açıldığı bir aile ve toplum özlemi ile yanıp tutuşmaktadırlar.

Tarikat ve cemaatlerin, radikal İslâmcıların şer-i hukuk talebi, AKP tarafından yumuşatılarak ve süslenerek meşru bir zemine oturtuluyor.

Anayasa tartışmalarının aile tanımı ve Medeni Kanun tartışmaları ile açılması tesadüf değil. 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun, Osmanlı döneminin son kalıntılarını tasfiye eden ve kadınların eşit yurttaşlık haklarını temel alan köklü bir dönüşüm olarak tarihe geçti. Osmanlı’dan kopuşu simgeleyen bu dönüşüm aynı zamanda laik hukukun da temelini oluşturmaktadır. Bu nedenle siyasal İslâmcıların hedefindedir. Adalet Bakanlığı Cumhuriyet’in 100. yılında bu doğrultuda Türk Medeni Kanun Çalıştayı’na hazırlanıyor.

Siyasal iktidarı ele geçiren İslâmcı cenah, toplumsal dönüşümü tamamlama ve bunun yasal dayanağını yaratmanın yollarını aramaktadır. Atılan adımlar ve tartışmaya açılan başlıklar Osmanlı’nın son dönem çoklu hukukunu andırıyor. Bilindiği üzere Osmanlı hukuk sistemi esas olarak şer-i hukuka dayalı idi. Bunun yanında örfi hukuk ve azınlıkların inanç ve geleneklerine dayanan cemaatler hukuku bulunmaktaydı. Bugün Osmanlı öykünmeciliği bitmeyen İslâmcı cenah, aradan geçen bir asırlık Cumhuriyet tarihini ters yüz ederek yol almaya çalışmaktadır.

İslâmcı yayınlara baksanız Medeni Kanun’un Avrupa ülkelerinden ithal edildiğinden hatta doğrudan İsviçre Medeni Hukuku’nun tercüme edildiğinden, bunun Türk gelenek ve göreneklerine uygun olmadığından dem vururlar. Sormak gerekir, İslâmcıların alternatif olarak gösterdiği şer-i hukukun ülkemize, kadınlara uygun olduğu hangi sosyolojik gerekçelere, hangi zihniyete dayanmaktadır? Kadınların, iradesini, özgürlüklerini, eşit yurttaşlık haklarını bir avuç gericinin hezeyanlarına kurban etmeye rızası olduğunu kim söyledi?

Bizim geleneklerimizin başında kadınların yüz yıllardır süren eşitlik ve özgürlük mücadelesi gelmektedir. Hatırlatalım.

(Bu yazı Yurtsever gazetesinin 3. sayısında yayımlanmıştır.)