Diyanet'in ahlakı, laikliğin ahlakı
Bir ülkede toplumsal çürüme artıyorsa bilin ki dinci gericilik de yükseliyordur. Etki tepki değil, kılıf bulmak için! Bilimden, akıldan, laiklikten yanayız. Bütün çocuklar bizim evlatlarımızdır! Onları tarikatların eline bırakmayalım!
Bilinir; dinciler ya da bizim yobaz diye tarif ettiğimiz kesimler ister eli kalem tutanı ister vaaz vereni ister resmi temsilcileri söz konusu laiklik olunca ağız birliği ederler. Onlar kendilerini, dinci kimliklerini laiklik karşıtı bir eksen üzerine oturturlar.
Yazılan çizilen onlarca sayfada, binlerce süslü sözler bir yana, dincilik özetle laiklik konusunda şunu söyler: Ahlaksızlık, çürüme, alkol, uyuşturucu, zina, fuhuş hepsi laiklik yüzünden. Kabası böyle tarif eder. Az çok mürekkep yalayanı ise zaten laiklik batıdan geldi, modernizmin bir sonucu der. Modernizm eleştirisi üzerinden liberalizmle bulaşık bir “özgürleşme” sorunsalı üzerinden laikliği eleştiriverir, laikliğin yasakçılığı üzerinden dem vururlar. Ortalaması ise “milli ve manevi değerler olmazsa, toplum olmaz, laiklik işte bizim milli ve manevi değerlerimize yabancı, ithal ve bütün kötülüklerin kaynağı” der.
Ama eninde sonunda din temelli bir toplum ve devlet yapılanmasını süsleyip püsleyip savunurken, laiklik karşıtlığı onların varlık nedeni olur, son kertede gerici yobazlığın yaşam alanını beslerler: Toplumsal çürümeyi gösterip, nedenini laikliğe bağlarlar.
Laikliğin, yüz yıllardır kurumsallaşan bilim dışılığa, dinin toplumun gelişim çizgisinin gerisinde kalmasına, teokrasinin devlet-toplum ekseninde ortaya çıkmış baskı, şiddet ve zorbalığına ve din ideolojisinin özünde kula kulluk sisteminin ve sömürünün dayanağına karşı ortaya çıktığını ya bilmezler ya da bilmezden gelirler. Laiklik, özetle dinci gericiliğin kurumsal, ideolojik ve politik olarak iktidarını ortadan kaldırmıştır.
Laiklik hakkında ifade edilen görüşler fasa fiso. Bu tür suçlamaların laiklikle uzaktan yakından ilgisi yok. Laiklik, dinciliğin siyasi erkten uzaklaştırılmasıdır. Aslında bütün dert de bu değil mi? Yani siyasi. Doğaldır ki siyasi erk elinden gidince dinciler laikliği istediği tanıma sokup, eleştirip duruyorlar. En fazla primi de ahlak eleştirisi üzerinden yapıyorlar. Yoksa dini yaşam ya da dindarlık ile ahlak arasında belirleyici ilişki kurulması çok tartışmalı. Ya da başka deyişle ahlakın tek temel dayanağı din olmak zorunda değil. Hatta bu yazının konusunu da teşkil ettiği gibi tersinden bir durum karşımızda duruyor!
Değer yargıları, dinsel bir temel olmadan da oluşabiliyor. Hatta değer yargıları sadece bir dinin tekelinde değildir. Farklı inançların da kuralları ve yargıları var. Söz konusu ahlak ise dinsel ontolojik bir zorunluluk değildir. Bunları geçelim, felsefi ve kültürel tartışma boyutuna girmeyelim…
Konumuz değil, başka bir yerde tartışmak üzere… Fakat dincilik bugünkü toplum değerleri ve ahlak ölçülerine göre bile geride kalabiliyor, hatta bu ölçülerin tam karşıtı bir nitelik kazanabiliyor. Hatta doğrudan sapkınlık ve ahlaksızlık anlamına gelen dinci görüş ve tutumlar, zaten dinciliğin niye çağımıza uymadığını ve gericilik olduğunun da kanıtı oluyor.
Mesele basit; her şeyi meta haline getiren kapitalizmin yarattığı çürümeyi işaret edip, doğrudan kapitalist sömürünün ideolojik kılıfı olan dinciliğe alan açmaya çalışıyorlar. Zengin burjuva elitleri gösterip, bakın laikçilere diyerek tozu dumana katıyorlar! Cemaat ve tarikatlar içindeki çürümeyi ise kılıfına sokuyorlar! 6 yaşındaki kız çocuğunun cemaat içinde evlendirilmesini meşru gören bir zihniyetten bahsediyoruz!
Hangi ahlaktan bahsediyorlar? Nişantaşı’nı gösterip bakın laikçilere derken, kendi içlerinde kurdukları saltanatı ve çürümeyi ise din adına meşrulaştırıyorlar! Bakın Adnan Oktarcılara. İşlenen cinayetleri, harem düzenini, servetlerini geçiyoruz!
Faiz haram diyerek, faizin babası kâr payından paraları götürüyorlar, iş rant ve kâra gelince caiz fetvası vermekten çekinmiyorlar. Tarikat ve cemaatlerin holdingleştiği bir Türkiye’de yaşıyoruz. Oğlunu evlendiren bir tarikat liderinin, düğün arabasını dantelle süslediği bir görgüsüzlükten ve zenginlikten bahsediyoruz. Düğün arabasına dantelli araba kılıfı yaptırmak kimin aklına gelir?
Hangi ahlak?
Faize hayır, ama ranta ve sömürüye de hayır diyebiliyor muyuz? Meseleyi bir “ahlak” tartışmasına indirgeyeceksek eğer, açık söylemek gerekirse, komünistlerin eline kimse su dökemez!
Bir kez daha çok güncel bir tartışma dinciliğin ahlak konusunda nasıl sınıfta kaldığını, nasıl düpedüz bir sapıklığı savunduğunu ve nasıl bir zihniyete sahip olduklarını gösterdi. “Depremzede çocuklar evlat edinilebilir mi” sorusuna Diyanet’in verdiği yanıt ürperticidir!
Kadınları ve çocukları köle olarak gören bir zihniyetin dışa vurumu! Diyanet verdiği fetvayı sitesinden kaldırmasına rağmen, yobazlar İslam adına bunu savunmaya devam ediyorlar! İnsanlık tarihindeki köleci dönemin uygulamalarını savunan bir dincilik ve yobazlık karşımızda! Gerici dediğimizde de niye alınıyorlar peki?
Diyanet İşleri’nin verdiği yanıt şöyle: “Dinimizde kimsesiz çocukların bakım ve gözetilmesi tavsiye edilmiş olmakla birlikte hukukî birtakım sonuçlar doğuran bir evlatlık müessesi kabul edilmiş değildir. Buna göre, evlat edinenle evlatlık arasındaki bu ilişki sebebiyle bir evlenme engeli doğmadığı gibi, evlatlığın kendi öz anne babasının yerine, evlat edinenlerin nesebine kaydedilmesi de caiz değildir”
Evlatlık alınabilir mi diye sorulan soruya, evlenebilirsiniz diye yanıt veren bir zihniyet bu! Ne denir ki? Kaldı ki açık açık evlatlık kurumu yoktur diyerek, sonrasında da mal mülk paylaşımında bir şey verilmez diyorlar! Yanıtın iki ekseni var: Evlenme ve miras!
Hangi ahlak?
Sabah akşam laikliğe küfredip, bütün kötülüklerin kaynağı olarak laikliği görenlerin, “ahlaksızlık, çürüme, fuhuş, zina, alkol hep laiklik yüzünden” diye kara propaganda yapanların gerçek yüzleri ile karşı karşıyayız!
Güya laikliği beğenmiyorlar, laikliği yıkmak için ellerinden geleni yapıyorlar, medeni hukuku kul yapımı görüp şeri hukuku savunuyorlar, dinin emri diyerek aklın ve bilimin ortaya koyduğu doğrulara karşı çıkıyorlar!
Peki medeni kanunda ne yazıyor? Türkiye Barolar Birliği (TBB), Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun depremden 6 gün sonra internet sitesinden yayınladığı “evlat edilen çocukla, evlat edenin evlenebileceği” yönündeki ifadesine karşıt bir açıklama yaptı. TBB, Türk Medeni Kanunu’nun 129. Maddesini hatırlattı ve “Evlat edinen ile evlatlık ve onun çocukları arasında evlenme yasaktır” dedi. Açıklamadan doğrudan alıntı yaparak devam edelim: “Türk Medeni Kanunu’nun 282. maddesi uyarınca evlat edinme yoluyla soybağı kurulur; yani evlatlık, evlat edinenin nüfusuna kaydolur. Türk Medeni Kanunu’nun 500. maddesi uyarınca evlatlık, tıpkı öz çocukları gibi, evlat edinenin mirasçısı olur. Ayrıca evlatlığın kendi ailesindeki mirasçılığı da devam eder. Evlat edinen ve akrabaları evlatlığa mirasçı olamazlar. Türk Medeni Kanunu’nun 129. maddesi uyarınca evlat edinen ile evlatlık ve onun çocukları arasında evlenme yasaktır.” dedi.
Deprem felaketi yaşanan ülkemizde depremzede çocukların bir yuvaya, eve, geleceğe, yardıma, dayanışmaya en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde sorulan tek bir soru, verilen iki yanıt var.
Biri Diyanet’in. Yani dincilerin!
Diğeri Türkiye Barolar Birliği’nin.
Birileri din adına konuşuyor, avukatlar ise medeni kanunun ilgili maddesini hatırlatarak laikliği işaret ediyor!
Hangi ahlak?
Karar sizin!
Bir ülkede toplumsal çürüme artıyorsa bilin ki dinci gericilik de yükseliyordur. Etki tepki değil, kılıf bulmak için!
Bilimden, akıldan, laiklikten yanayız. Bütün çocuklar bizim evlatlarımızdır! Onları tarikatların eline bırakmayalım!
Onların derdi ise, evlenme ve mirastan başka bir şey değildir!