BAŞYAZI | Filistin davası ve İslâmcılığın timsah gözyaşları

Genel olarak Filistin dostlarına baktığımızda ise Rusya, Çin, İran, Küba gibi emperyalizmin hedefinde yer alan ülkeleri görüyoruz. İslam ülkeleri olarak kodlanan ülkeler ise utangaç bir Filistincilikle birlikte çelişik ve ikircikli bir tutum almış durumdalar. İşin en tuhaf yanlarından birisi ise neo-Nazi taburlara sahip olan Zelensky’nin başında bulunduğu Ukrayna’nın doğrudan ve ikirciksiz İsrailci olması.

Filistin ve İsrail arasında yaşanan savaşın geldiği boyut ortada. Yıllardır İsrail’in işgal siyasetine direnen Filistin, bugün bir kez daha İsrail’in orantısız ve doğrudan sivilleri hedef alan saldırısıyla karşı karşıya. Hamas tarafından verilen “yanıt” sonrası bugün Gazze’nin işgali İsrail’in ve emperyalizmin gündeminde.

ABD tarafından önce Gazze’ye yönelik bir kara harekatının ve işgalinin riskleri gündeme getirilerek İsrail uyarılmışken, ABD Dışişleri Bakanı ile ABD Başkanı’nın İsrail ziyaretinden hemen sonra ABD’nin tutumu/söylemi tam desteğe dönüşmüş durumda. Hatta doğrudan ABD, eğer İran ya da Hizbullah’ın saldırısı olursa kendilerinin yanıt vereceğini ilan etti. Bugün “Gazze Savaşı” büyük bir barut fıçısı ve Ortadoğu’da Türkiye’yi de içine alacak bir bölgesel savaşın fitili olmaya aday. Suudi Arabistan, Ürdün ve Körfez emirliklerinin bu savaşın bir parçası olmalarının sınırları var. Bunun nedenleri başka bir yazının konusu. Keza Mısır da bugün böylesi bir savaşın parçası olmak istemeyecektir. Suriye ve Irak’taki mevcut durum ortadayken bugün İsrail’in Gazze saldırısına karşı koyabilecek bölgesel bir ortak gücün çok ortaya çıkmayacağını bilmemiz gerekiyor.

Geriye Lübnan Hizbullah’ı ve İran kalıyor. Bu konuda gerek İsrail tarafından gerekse ABD tarafından yapılan yüksek tonlu açıklamalar, İran’ın müdahalesine yönelik açık bir tehdidi içerdiği gibi emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesi’ni ilerletmek için eline iyi bir fırsat geçtiği şeklinde -belki de tersten düşünerek- yorumlanabilir. Yaşadığı ekonomik zorluklar da dikkate alındığında İran’ın bir savaşın içine girmesi çok da tercih edeceği bir durum değildir. Rusya’nın Ukrayna üzerinden sıkıştırılması ayrıca akılda tutulmalıdır. Hatta İsrailli bakanların sıra Rusya’ya da gelecek şeklinde tehdit dolu açıklamalarındaki cüret, basit bir dış siyaset oyunu değildir.

Soru şudur: İsrail, bu hareket alanına nasıl ulaştı? İbrahim Anlaşmaları yapan, Mısır’ı etkisiz kılan, Suriye’yi istediği zaman vuran, emperyalizmin tam boy ve genel olarak Avrupa’daki hemen hemen bütün hükümetlerin doğrudan desteğini arkasına alan İsrail’in, bu hareket alanına sahip olması tesadüf mü, tarihin denk gelmiş kesiti mi yoksa bir sürecin ürünü mü? Soru budur ve bu sorunun yanıtı, İslamcı siyasetin riyakarlığını ve sahtekarlığını da gözler önüne serecektir. Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyerek yazımızı daha da açalım: Büyük Ortadoğu Projesi!

Filistin sorunu, tarihsel bir sorun. Bugün de Filistin sorunu ekseni üzerindeki saflaşmalar, uluslararası politik güçlerin ya da devletlerin ne olduğunu ve nerede durduğunu fazlasıyla gösteriyor. Aynı zamanda hangi siyasi ve ideolojik akımın neyi temsil ettiğini göstermesi bakımından Filistin sorunu tam bir turnusol kağıdıdır. İşin birçok boyutu var ve bu yazıda sadece birkaç noktasına değineceğiz.

Öncelikle, milliyetçi/ulusalcı seküler kesimin ”Hamas karşıtlığı”, Filistin sorununa eski saiklerle artık bakılamayacağına dair tespitlere yol açan bir teorizasyona dönüşüyor. Sovyetler döneminin geride kaldığını, eski solcu saiklerle meseleye bakılamayacağını söylerken, sadece seküler bir hassasiyeti gündeme getirmiyorlar bununla birlikte bilerek ya da bilmeyerek emperyalizm gerçeğinin üzerini örten bir algıya zemin oluşturuyorlar. Bu açıdan bugünkü Gazze Savaşı, bölgesel ya da Hamas-İsrail arasında cereyan eden Yahudi-İslamcı çatışması değil, tarihsel Filistin sorununun bir parçası olarak görülmeli ve esasında ise emperyalizmin bölgesel siyaseti bu bağlamda ortaya konmak zorundadır. Değinilmesi gereken ikinci nokta ise Filistin sorunu ile Kürt sorunu arasında kurulan analojidir. İki büyük tarihsel ve siyasal sorunun varlığı bir yana, bugünkü tabloda iki ulusal sorunun gelmiş olduğu siyasi aşama ne yazık ki karşıt eksenlerdedir: Filistin’in karşısında İsrail’in yanında duran emperyalizm, bugün Kürt siyasetinin arkasında durmaktadır. Filistin sorunu bağlamında değinip geçtiğimiz bu olguları ayrıca açımlanmak ve değerlendirilmek üzere not ediyoruz.

Filistin sorunu ekseninde uluslararası güçlerin konumlanışlarına bakmak, bugünkü tabloyu anlamak açısından öğreticidir. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa başta olmak üzere emperyalist ülkeler ve neredeyse emperyalist bütün şirketler/uluslararası tekeller İsrail’in gerici ve Siyonist rejiminin açıktan yanında yer alıyorlar. Genel olarak Filistin dostlarına baktığımızda ise Rusya, Çin, İran, Küba gibi emperyalizmin hedefinde yer alan ülkeleri görüyoruz. İslam ülkeleri olarak kodlanan ülkeler ise utangaç bir Filistincilikle birlikte çelişik ve ikircikli bir tutum almış durumdalar. İşin en tuhaf yanlarından birisi ise neo-Nazi taburlara sahip olan Zelensky’nin başında bulunduğu Ukrayna’nın doğrudan ve ikirciksiz İsrailci olması.

Bu tablo belli bir ekseni ortaya koyuyor ve uluslararası siyasi koordinatları gösteriyor. Emperyalist ülkelerin İsrailci olmasında şaşırtıcı bir yan yokken bugüne kadar İslamcılığın doğrudan karşısına aldığı ülkelerin Filistin dostu olarak ortaya çıkması bizlere şaşırtıcı gelmiyor, ancak bunun İslamcılık açısından şaşırtıcı olması gerekir. Örneğin Çin ve Rusya düşmanlığında bayraktarlık en fazla İslamcı siyaset tarafından yürütülüyor. Ancak bugün Filistin sorununda Çin ve Rusya ile yan yana düşen İslamcı çizgi, bir tutarlılığı değil tersinden tutarsızlığı ifade ediyor. Milliyetçiliğin etnik gözlükle olaylara bakması gibi, İslamcılar da din gözlüğü ile süreçlere ve olgulara baktıklarından ters köşe olabiliyorlar. Elbette devletler kendi çıkarlarını düşünerek konum alırlar, ancak İslamcıların da benzer bir “çıkar” paydası üzerinden siyaset yapması, özünde ilkesizliğini göstermiyor mu? Ya da tutarlı bir emperyalizm/batı karşıtlığının bulunmadığını göstermez mi? Dün Suriye’de yıkım savaşının parçası ve doğrudan yürütücüsü olan İslamcılığın, Suriye’ye birlikte saldırdıkları aynı emperyalizmin ve aynı Siyonist İsrail’in bugün Gazze saldırısına karşı “cihatçı” kesilmesi nasıl açıklanabilir ki? Ya da şöyle sorarak meramımızı ifade edelim. Suriye’de ABD ve İsrail ile birlikte değil miydiniz? Ya da Yugoslavya’da, Libya’da, Afganistan’da…

İslamcı siyaset, Ukrayna konusunda Zelensky’nin yanında ama Zelensky İsrail’in. İslamcı siyaset, Uygur Türklerinin yanında Çin düşmanı; ama Çin Filistin dostu, Uygur Müslümanlarının başını evinde ağırlayan ABD ise İsrail dostu. İslamcı siyasetin, uluslararası siyaseti anlama ve kavrama konusunda düştüğü açmazlar ve yanlışlar, Filistin konusunda aldığı tutum ile düzelmiyor. Tersinden bugün İsrail’in büyük bir hareket alanına sahip olmasının yolunu açanların başında yine İslamcıların geldiğini söylemek işin bam telini oluşturuyor.

Büyük Ortadoğu Projesi! Bu projenin geldiği aşamayı görmeden bugün Gazze Savaşı’nı ya da İsrail’in bu cüretini anlama şansımız olamaz!

Büyük Ortadoğu Projesi, İsrail’in güvenliğini alma projesiydi. İran’ın kuşatılması, Suriye’nin güçsüzleştirilmesi ve parçalanması, Körfez Arap Devletleri’nin bağlanması, “Direniş” ekseninin çözülmesi özünde İsrail’in güvenliğini sağlamak için oluşturulan bir projeydi. Bu proje için cihatçılar kullanıldı, direnişin en büyük destekçisi Suriye’nin yıkımı ve parçalanması için ellerinden geleni ardına koymayan Siyonizm, planlayıcısı ise ABD-İngiltere emperyalizmiydi.

Büyük Ortadoğu Projesi’nin amacı belli, sahibi ABD, piyonu ise cihatçılardı. Bu projenin eş başkanlığını ise Türkiye’nin siyasal İslamcıları ve özelde AKP üslenmişti. Bugün İslamcı siyaset, Filistin üzerinden boşuna gözyaşı dökmesin; İsrail’in bu cüreti Büyük Ortadoğu Projesi’nin almış olduğu yoldadır. O açıdan İslamcı siyasetin döktüğü gözyaşı timsah gözyaşıdır.

Kimse hatırlamak istemiyor ama biz hatırlatalım: Türkiye’nin BOP eş başkanlığını, Suriye’ye yönelik müdahalesini, “Ortadoğu bataklık değil ecdat yadigarı” diyerek meşrulaştırmaya çalışanların sarıldığı en büyük tez, “Şii hilaline karşı Sünni dünyanın öncülüğü” tezi idi. Mezhepçilik yaparak cihatçıların hamiliğini üstlenerek Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığını yerine getirdiler. Gelinen nokta ortada. AKP ile birlikte Türkiye’de siyasal İslamcılık objektif olarak Siyonist İsrail’in güvenliği için Suriye’nin yıkımının parçası oldu! Suriye’ye diz çöktürmeye çalıştılar. Bu sürecin Irak ve Suriye’nin bölünmesine zemin oluşturması ise Kürt sorunu bağlamında işin başka bir boyutu.

Siyasal İslamcılık, bugün Gazze konusunda hamaset yapmadan önce bu gerçekle yüzleşmelidir. Davutoğlu’nun, tarihi gerçekleri ters yüz ederek kurduğu hamasi ve İslamcı dış siyasetin sonuçları ortadadır. Şimdi de MHP ile Saadet ve Gelecek Partisi, “Türk askeri Gazze’ye” diye bağırıyorlar. Saadet ve Gelecek Partisi’ni Meclis’e sokan CHP ise, hala solcu görülmeye devam ediyor.

İster Filistin konusunda ister Ukrayna konusunda ister Çin Uygur sorununda komünistler hep tarihin doğru saflarında yer tutmaya devam etmektedirler. Türkiye’de sol ve sosyalist bütün hareketlerin Filistin konusunda tereddütsüz tutumu Türkiye devrimci hareketinin yüz akı olmuştur.